Mutlu yıllar
Bir sene daha geride kalmak üzere... Cumartesi geceyarısı, saatler 24.00’ü vurunca 2017’ye “merhaba” diyeceğiz… Bu nedenle Odak’ta bu kez anılar, edebiyat, sinema konuşarak kutlamak istiyorum yeni yılınızı…
Annemin pamuklarla kar yağmış görüntüsü verdiği kokinaların süslediği mütevazı yılbaşı soframız, çocukluğumun unutulmazları arasındadır. Önceleri radyoda, sonra siyah-beyaz televizyonda dinlediğimiz/ izlediğimiz yılbaşı programlarından anekdotlar da hâlâ kulaklarımdadır.
Yeni yıl yaklaştıkça belleğimin müdavimlerinden O. Henri’nin o çok bilinen öyküsü de göz kırpmaya başlar: Hani iki sevgili varmış... Yılbaşı yaklaştığında birbirlerine hediye almak istemişler, ama paraları yokmuş... Kadının çok güzel, upuzun saçları varmış, bu nedenle de adam, onun için altın işlemeli bir toka düşünüyormuş; adamın ise güzel bir saati varmış, ama kayışı kötüymüş, kadın da ona altın bir kayış almak istiyormuş... Kadın, o güzelim saçlarını kestirip satmış, adam da saatini bu hediyeler için... Ve yılbaşı gecesi buluştuklarında kadının başında bir bere varmış, adam da bileklerini kazağının altında gizliyormuş... Birbirlerine armağanlarını verdiklerinde de gerçek ortaya çıkmış...
O. Henry’nin bu duygu yüklü hikâyesini kimbilir kaç defa okudum, yazılarımda da birkaç kez değindim… Bu öykü bana, sokaktan geçenleri sayma görevi verilen kötürümün tüylerimi ürperten hikâyesini de hatırlatır... Hani saydıklarından hiç tanımadığı birine âşık olan bir savaş gazisi vardır... Bu, umutsuz bir aşktır; çünkü kadının haberi yoktur ve asla da olmayacaktır... Kendisinin farkında bile olmayan kadına duyduğu sevgiyi, onu saymayarak somutlamaya çalışır gazi, Heinrich Böll’ün o unutulmaz öyküsünde...
Bir de yılbaşında geçen bir masal anımsarım: Kardan kadınla kardan adamın öyküsü... Kasabanın ortasındaki gölün bir ucuna kardan adam, bir ucuna da kardan kadın yapmıştır çocuklar... Öyle güzel olmuşlardır ki, bütün şehir onları konuşmaktadır... Tabii ki onlar da böylelikle birbirlerinden haberdar olmuşlardır... Kardan adam kardan kadını, kardan kadın kardan adamı çok merak etmeye başlamıştır... Ve bir yılbaşı gecesi, tam geceyarısı, saatler yeni yıla geçerken her ikisi de diğerine gitmeyi planlarlar birbirlerinden habersiz... Ancak, farklı kıyıdan gidecek, buluşamayacaklardır... Ve sabah olup güneş çıkınca yorgun, bitap erimeye başlayacaklar, gölün sularına karışınca ancak orada sonsuza dek birleşeceklerdir... Yılbaşı ne kadar çok şey anımsatıyor… İşte o unutulmaz müzikal Sunset Bulvarı’ndaki yılbaşı partisi ve yaşanan kederli son...
Mutluluk dilediğimiz, sağlık dilediğimiz dertlerden uzak olmasını umduğumuz bir yeni yıla başlarken eski yılın son gecesinden hüzünlü hikâyelerdir bu anlattıklarım... Belleğimin de vazgeçilmezlerindendir. Ama 31 Aralık gecesi hatırlamamaya çalışırım onları, şimdi olduğu gibi birkaç gün öncesinde belleğime gelirler ve sonra, yine bilinçaltıma yuvarlayıveririm, taaa ki bir sonraki yılbaşına kadar...
Bir de içinde kar yağan bir cam küre olsun isterim elimde yılbaşı gecesi için... Neyse ki uzun yıllardır evimde bir tane var... Orson Welles’in ünlü filminde Yurttaş Kane’in ölmeden önce söylediği son söz olan “Rosebud” ı da anımsarım ona baktıkça… Küreyi şöyle bir salladığımda içinde karlar yağdıkça, içimi huzur sarar, mutlu olurum... Yılbaşı gecesi de kar yağacağını hayal ederim, sokaklarda kartopu oynayarak yeni yılı karşılayacağımızı düşünürüm...
Evet, 2017 geliyor, meteoroloji tahminleri yılbaşı günü ve gecesini karlı gösteriyor. Ben, karlar gibi bembeyaz, bütün dileklerinizin gerçek, her şeyin gönlünüzce olduğu bir sene diliyorum... Mutlu yıllar...