Mutfağı düzeltmeden fırsat yakalanmaz

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Yaz biter ve sıkıntılı 2009'un üçüncü çeyreğinin son ayı başlarken, kritik göstergelerde ve politikalarda yaz başına göre önemli bir değişiklik ve yenilik yok. Ancak biraz da hızlı ve siyaset ağırlıklı bir çalkantı içinde geçen zaman, 2010 hazırlığı için oldukça kısalmış durumda. Muhtemelen arka planda sessizce son rötuşları yapılan orta vadeli program ve bütçe yakında netleşecek, bu arada IMF kaynağının kullanılıp kullanılmayacağı ve düzeyi de belli olacak. Asıl büyük soru işareti ise, önemi kriz sonrasındaki tehdit ve fırsatlar ile daha da artan stratejik odaklanma ve yapısal dönüşüm üzerinde asılı kalmaya devam edecek.

Para politikası yetmez

Geçtiğimiz aylarda izlenen para politikası, faizlerde düşüş, kurlarda da göreli istikrar oluşunca büyük bir iyimserlik yarattı. Oysa ekonominin yapısal temelleri, bu iyimserliği haklı çıkaracak ve dengeleri kalıcı kılacak bir görünümden uzak. Her şeyden önce, uzun yılların alışkanlığıyla hane halkının iki para ile yani TL ve dolar ile işlem ve tasarruf yapmakta oluşu, para politikalarının gücünü sınırlıyor.

Öte yandan mevcut yapısıyla ekonomi canlansa bile reel sektörün düşük katma değer ve verimlilik düzeyinde yeniden cari açık darboğazı baş gösterecektir. Yani salt para politikasıyla iyimserliğin sürdürülebilmesi mümkün değil.

Kaldı ki tüketici güven endeksinin yılbaşından beri yükselirken temmuzda yeniden düşmesi, iç talep cephesinde de beklentilerin henüz düzelmediğini gösteriyor. Bu nedenle ekonominin sağlığı açısından çok daha önemli bir gösterge olan sanayi üretimi de kolay kolay kıpırdayacağa benzemiyor.

Mali disiplin ve sanayi envanteri

Bütün bu sıkıntıların farkında olmalı ki ekonomi yönetimi, mali disiplinden vazgeçilmeyeceğini sık sık tekrarlıyor. Ancak o açıdan da kısa vadede ekonomik canlanmanın kendiliğinden artıracağı dolaylı vergiler dışında bir alet bulunmadığına göre sağlanabilecek olan konjonktürel bir dengedir; vergi tabanının genişletilmesi ve kayıtdışının azaltılması konusunda ikna edici bir çıkış yolu henüz ortaya konamamıştır.

Süresi eylül sonuna kadar uzatılan Varlık Barışı'nın ve temel mevzuatı yayınlanan, Kurumlar Vergisi indirimi konusundaki uygulama tebliği beklenen yeni teşvik sisteminin genel tabloda bir değişiklik yaratma ihtimali ise, daha önce de yazdığımız gibi, fazla değil.

Bu arada, yeri gelmişken, yıllar sonra gecikerek de olsa gündeme gelen ve üzerinde önemli mesai harcanan sanayi envanterinden de uzun zamandır söz edilmediğini hatırlatmakta yarar var. Bu çalışmanın sonuçlarının ne olduğu ve yeni teşvik sisteminde ne kadar etkili olduğu bilirsiz. Eski teşvik mevzuatına göre yapılan yatırımlardaki hak kayıplarının önemsenmemesi ve mevcut kapasitelerin bile yeterince kullanılamadığı gerçeği göz önüne alındığında, yeni kapasiteleri amaçlayan yeni sistemin güven inşasına katkısının sınırlı olacağı anlaşılıyor.

İkinci 500 ve çıkış yolu

Geleceğimizi belirleyecek temel değişkenler reel ekonomi ile ilgili olanlar ise (ki öyle olduğu açık), bir yandan konjonktür dengesizlikleri ile boğuşurken aynı zamanda yapısal sorunlarımız üzerinde kafa yormaya devam etmeliyiz.

İSO'nun ikinci 500 büyük şirket raporu, reel sektörün 2008 yılı sonu itibariyle hasılat, karlılık ve öz kaynak yönünden gerilediğini ortaya koydu. Sektörün bu durum için seslendirdiği başlıca çözüm ise, krize önlem olarak geçici kaydıyla getirilen dolaylı vergi indirimlerinin yaygınlaştırılıp sürdürülmesi. Oysa bu, hem rekabet gücü ve verimlilik gibi yapısal zaaflarla ilgi kurmayan konjonktürel bir denge arayışıdır, hem de mali disiplin sağlanması amacı ile çelişiyor. Anlaşılan reel sektör oyuncularının mevcut yapıyı sürdürülebilir olmayan kamusal desteklerle sürdürme alışkanlığını terk etmesi zaman alacak.

İkinci 500 raporu ile tekrar ayırdına vardığımız asıl çarpıcı gerçek, Türkiye'nin ilk 1000 şirketinin büyüklüğünün tek bir küresel şirket boyutuna bile varamayışı. Yani ikide bir vurguladığımız ölçek zafiyetimiz giderek derinleşiyor. Toplam hasılatı 180 milyar doları biraz aşabilen 1000 büyük şirket, toplam ekonomi içinde sanıldığından daha küçük bir yer işgal ediyor. Bizi geleceğe taşıyacak esas potansiyel hala çok dağınık, küçük ve çok sayıda işletmenin kontrolünde. Bu büyük ve dağınık küme, öte yandan sürekli işlediğimiz yapısal ve kurumsal zaaflar içinde. Ölçek dezavantajını dengelemek için bunların esnek, çevik, yüksek katma değer üreten oyuncular haline gelmesi şart. Bu nedenle stratejik önceliklerimiz Ar-Ge ve yenilikçilik, nitelikli işgücü oluşturmak için eğitim ve bütün işletmelerin finans sistemine entegrasyonu olmalı. Teşvik dahil bütün yapısal programımızı, rekabet gücümüzü yükseltecek bu öncelikler etrafında şekillendirmeliyiz.

Bu bağlamda, karşılaştırmalı üstünlük potansiyeline sahip olduğumuz turizm, tarım ve sağlık gibi sektörlerdeki gelişmeyi de hızlandırırsak yeniden şekillenen küresel ve bölgesel fırsatlardan yararlanabiliriz. Yoksa dağınık mutfak ile kurtlar sofrasında yaya kalırız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019