Mütehavvil dostluklar!
Suriye'deki durum hızla gelişiyor. Rusya'nın desteklediği rejim, Hama'daki isyancıların kontrolündeki bölgeleri geri almak için mücadele ediyor. İdlib’de yoğunlaşan bombardıman Türkiye’nin Rusya’nın da onayıyla kurmaya çalıştığı güvenli bölgenin fiiliyatta sona ermesine neden oldu. Anlaşmanın çöküşü, bir hafta sıcak dostluk ve karşılıklı çıkar açıklamalarının yapıldığı, bir sonraki haftada ise hasmane tavırların sergilendiği karmaşık bir ilişkiyi ortaya koyuyor. Şu an hangi aşamadayız?
Türkiye'nin açısından bakıldığında İdlib'de sorun nedir? Türkiye ve Rusya Suriye'de, özellikle Idlib'de işbirliği yapma konusunda uzlaşmışlardı. Anlaşmaya göre Türkiye, Rusya’nın sivillere koruma sağlaması karşılığında rejim karşıtı güçlerin kontrol altında tutulması sorumluluğunu üstlenecekti. Bu amaçla İdlib'in etrafında bir dizi Türk askeri gözlem noktası kuruldu. Ancak kanaatimce, Türk silahlı kuvvetlerinin kontrol sağlama imkanlarının sınırlı olduğu ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin, bölgede faaliyet gösteren Esad karşıtı güçler üzerindeki etkisinin beklenenden daha az olduğu anlaşılmıştır. Hatta bunlardan bazıları Türkiye'nin karşısında yer almaya başlamışlardır. Ayrıca, Rusların bölgede Esad rejiminin hakimiyetini yeniden tesis etmek için Suriye işbirliği yaptıkları da unutulmamalıdır. Bu nedenle, en başından beri, İdlib’deki Türk-Rus işbirliği çelişkiler barındırmaktadır. Ağustos ayının başlarında Nur Sultan'da yapılması planlanan “Astana Süreci'nin” bir sonraki aşamasına baktığımızda, Rusya’nın elinin daha güçlü olduğu görülüyor. Hem müzakereleri hem de Türk-Rus ilişkisini önümüzdeki dönemde olumsuz yönde etkileyecek sorunlu bir durumun başlarındayız diyebiliriz.
İdlib'de gördüğümüz sonuç, Türk-Rus ilişkisinin her zorluğun üstesinden gelebilecek güçte olduğu düşüncesini adeta yalanlıyor. S-400 anlaşması ve Türkiye'nin Rusya ile ticaretinin artması, ikili ilişkilerin nasıl geliştiği ve benzeri konularda bir hayli taşkınlığa şahit olduk, fakat durum sanırım çok daha karmaşık.
Gerçekten de durum daha karmaşık. AB ve ABD ile olan gerginlik, Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gerçekte olduğundan daha iyi görünmesini sağlamıştır. Mevcut iyimser yaklaşım, aslında bu ilişkiyi değerlendirmek için çok sağlıklı bir çerçeve oluşturmuyor. Daha yakından inceledikten ve dikkatlice düşündükten sonra ulaştığımız nokta, Rusya ve Türkiye’nin çıkarlarının bazı konularda örtüşmesine karşılık, diğer bazılarında da ayrıştığıdır. Örtüşme olduğu saptanan yerlerde bile - İdlib'de olduğu gibi – devrede ayrışma unsurları da bulunmaktadır.
Diğer bazı alanlarda güçlü ayrışmalar var. Örneğin, Rusya’nın, Kıbrıs’ın nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda Türkiye’nin görüşlerine sempati duyduğuna dair hiçbir emare yoktur. Doğu Akdeniz'de gaz arama konusunda anlaşmazlıklar var. Türkiye ve Rusya, Türkiye'nin ilhak edildiğini düşündüğü Kırım konusunda görüş ayrılığı içindedirler. Baltık ve Kafkaslar gibi bölgelerde Rusya'nın hareketleri bünyesinde potansiyel zorluklar barındırıyor. Öyle görünüyor ki, Rusya ile çok yönlü ilişkilerin tümü uyum yönünü işaret etmiyor; aynı zamanda rekabet ve anlaşmazlıklara da işaret ediyor.
İlişkiyi değerlendirirken, mevcut Rus politikasının Türkiye'nin Batılı müttefikleri ile bağlarını zayıflatmaya yönelik olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Ve bunu sağladığı anda Rusya'nın tavrını değiştirmesi tamamen ihtimal dahilindedir. Geçmişte bunun örneklerine şahitlik ettik. Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra ortaya çıkan duruma bakıldığında, Rusya'nın kendi rejimini pekiştirmeye ve Batı'nın işgaline karşı durmaya çalıştığını görüyorsunuz. Bu da belli bir süre kendisiyle benzer durumda olan Türkiye ile iyi ilişkiler kurmasına yol açtı.
Fakat ifademi maruz görün, İkinci Dünya Savaşı sırasında Rusya’nın “biti kanlanınca,” özellikle Almanya'ya karşı ittifaka katıldıktan sonra, Türkiye'ye yönelik politikası değişti. Rusya, Boğazlardan geçişi düzenleyen Montrö Sözleşmesinin lehine revize edilmesini ve Türkiye’nin doğu sınırında da lehine değişiklik yapılmasını talep etmeye başladı. Daha genel bir açıklama tarzını tercih edecek olursak, güçlü bir komşuyla iyi ilişkilere sahip olmak önemlidir fakat makul olmayan taleplerine karşı koyabilmeniz için yeterli mesafeyi korumanın aynı derecede önemli olduğunu unutmamak gerekir. Her ne kadar Türk-Rus ilişkisi dostane olsa da hala kırılgandır. Pek çok anlaşmazlık konusu ve çıkarların örtüşmediği alan var. Bu nedenle, ilişkilerin diğer dostlukları kaybetme pahasına münhasır bir ilişki haline gelmesine izin verilmemelidir.
Batı’da Türkiye’nin Rusya'nın çekim alanına sürüklendiği söylemleri yaygın. Fakat siz, bu durumun daha önceleri yaşanmış olayların tekerrürü olduğunu söylüyorsunuz. Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkide her zaman itme ve çekme faktörleri olmuştur. Öyleyse Batı, Türkiye’nin Rusya’ya yönelmesinden daha az mı endişelenmeli?
Gerçekleşmekte olan şudur: NATO’da üyeler arası ilişkilerin yeniden tanımlandığı ve Amerika’nın tek liderlik iddiaların artık kabul görmediği bir süreç yaşanıyor. Örneğin, sadece birkaç gün önce, Almanlar Hürmüz Boğazında devriye amaçlı deniz kuvvetlerine katkıda bulunmayı reddetti. Sanırım karar yetkisinin üyeler arasında daha yaygın biçimde dağılması süreci Türkiye ile ABD arasındaki farklılıkların daha da keskinleşmesine hizmet ederken, ABD’yi de sert bir tutum takınmaya itiyor, çünkü Amerika’nın müttefikleriyle eşitlikçi şekilde çalışmak ve mutabakat oluşturmak gibi bir alışkanlığı yok. Bu eğilim, Amerika’nın gerek Türkiye diğer Batılı müttefikleri arasındaki gerilimlere katkıda bulunuyor ve Ruslara istismar edebilecekleri bir zaaf sunuyor. Ancak, Türkiye'nin Amerika ve ittifak ile ilişkilerinde zorluklar olduğunu kabul etmekle birlikte ne Türkiye'nin ittifaktan ayrılacağını ne de ittifakın diğere üyelerinin Türkiye’nin ayrılmasını istediğini düşünüyorum.
Açıkça görüldüğü üzere NATO, Türkiye için hala daha önemli bir partner ve İdlib’in bizlere gösterdiği gibi, Rusya ile ilişkisi ise karışık.
Doğrudur. Bu çok karmaşık bir ilişki; bunun Türkiye'yi taraf seçmeye zorlayan bir durum olarak tanımlanmaması lazımdır. Objektif olarak baktığımızda, ülkemizin iki tarafla tam bir çıkar uyumu olmadığı, her tarafl a da ilişkisinin değerli olduğu, ancak NATO ve Batı bağlantısının değerinin kesinlikle daha yüksek olduğu sonucuna varılabilir.