Musul kurtuluyor ama yeni sorunlar kapıda

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Iraklı güçlerin Musul’u kurtarma operasyonunda sona yaklaşıldı. Bu, çok büyük maliyetleri olan ve başarılması uzun zaman alan kritik bir hedefti. Şehir bir yıkıntı halinde ve yaşanır hale dönüşebilmesi için çok büyük yatırımlar gerekecek. Ancak Musul’un kurtarılmasıyla ilişkili aktörlerin gündemindeki tek konunun sadece kentin yeniden yapılanması olup olmadığı meçhul.

Musul’un düşmesinin ardından bölgedeki dengeler nasıl değişir?

Musul’un düşmesini konuşuyoruz ama aslında hala direniş cepleri var. Bölgede sıkışmış sivillere zarar gelmemesi için çok yavaş mesafe alınabiliyor. Dahası, her yere bubi tuzakları yerleştirilmiş. Ancak bir an için Musul’un yakında İŞİD’ten tamamen temizlendiğini varsayalım. Peki o zaman ne olacak? Musul ihtilaflardan arınmış bir bölge olsaydı, “Musul Irak’ın bir parçası ve Irak hükümeti uzunca süren IŞİD hakimiyeti ardından otoriteyi yeniden kurdu” diyebilirdik. Ancak Musul, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve Irak Merkezi Yönetimi arasında tartışmalı bir toprak. Bu durum, IKBY’nin, Bağdat hükümetinin hoş karşılamadığı bir kararla Kürt bölgesinin gelecekteki statüsünü belirleyecek bir referandum yapma niyetini duyurmasıyla daha da karmaşık bir hal aldı. Tüm komşu ülkeler buna karşı çünkü bu durumun emsal teşkil ederek yalnızca Irak’ta değil, aynı zamanda Suriye ve diğer komşu ülkelerde kontrol edilmesi kolay olmayan ayrılma eğilimlerinin ortaya çıkmasına davetiye çıkarabileceğinden korkuluyor. Kısaca bu konuda önümüzdeki yolda güçlükler söz konusu.

Kürtleri referandum fikrinden döndürmenin bir yolu var mı?

Referandumun gerçekleşmesini durduracak konumda birisinin olup olmadığı tam olarak belli değil. Daha geniş anlamda, bölgede neler olacağını bilmiyoruz. Musul, İŞİD unsurlarından kurtarıldığında Kürt Bölgesel Yönetimi ve Bağdat yönetimi arasında kentin kontrolü üzerine bir mücadele olacaktır. Durum aslında daha da karmaşık. Çünkü Irak askeri güçleri her ne kadar Musul’daki en büyük güç olsa da sadece Irak ordusundan oluşmuyor. Bölgede ayrıca, Irak’taki en kalabalık mezhebe mensup Şii milisler de bulunuyor. Ancak Musul Sünni bir şehir ve bölgedeki Sünni nüfus, Şiilerin kendilerine göre üstün bir konuma gelmesini istemiyor. Bu, muhtemel çekişmeyi daha şiddetli hale getirecek başka bir karmaşık faktör. Dolayısıyla bir mücadelenin bitmesi başka bir mücadelenin başlangıcını teşkil edebiliyor. Bunun, silahlı bir çekişmeden çok siyasi bir mücadele niteliğinde olmasını umalım.

Kürt bölgesel yönetimi tarafından gerçekleştirilecek referandumun muhtemel sonuçları ne olur?

Hatırlayalım, yeni yönetim kurulurken, Irak’ta barışı tesis etme paketinin bir parçası olarak Kerkük’te bir referandumun yapılması gündeme gelmişti. Ancak bu referandum hiç yapılmadı; taraflar, sonuçların kendi lehlerine olacağından emin olmak için demografik konumlarını güçlendirmeye çalıştılar. Musul’da da benzer bir durum var. Halihazırda Kürt nüfusu çoğunlukta olabilir, ancak Türkiye’nin de ilgi gösterdiği önemli bir Türkmen azınlığı da dahil olmak üzere önemli azınlıklar var. Buranın kim tarafından ve nasıl yöneteceği konusunda çekişmeler var. Daha önce de belirttiğim gibi, komşu ülkeler ve büyük güçler, bölgedeki diğer gruplara emsal oluşturacağı ve benzer taleplere yol açabileceği endişesiyle referandum yapılmasını istemiyor. Ancak bu gelişmeler, yine de önemli merkezkaç baskılar yaratarak Irak ve komşu Suriye’nin toprak bütünlüğünü sürdürebilmesini zorlaştıracak niteliktedir.

Suriye’deki mevcut durum bize ne anlatıyor?

Birleşik Devletler’in Suriye’deki maksimalist hedefleri önemli ölçüde değişmiş gibi görünüyor. ABD, artık Beşar Esad ile çalışmak için nispeten istekli görünüyor. Sanırım Amerikalılar, Esad’ın kesinlikle arzulanan bir kişi olmasa da, onun yerine geçecek birini bulmanın imkansız olduğunu ve mevcut siyasi düzenin yerini alacak kabul edilebilir bir sistem kurmanın imkansız denecek kadar zor olduğunu farkına vardı. Ayrıca, ABD, Rusların Suriye’de daha güçlü bir konuma gelmeyi başarmış olması nedeniyle Ruslarla daha yakın bir işbirliği yapmanın daha gerçekçi olacağı noktasına gelmiş bulunuyor. Suriye’ye daha fazla askeri güç göndermek konusunda zaten isteksiz davranıyorlar. Bu durum, Amerika’nın Suriye’de savaşmaya ve bu ülkeye askeri güç göndermeye isteyenlerle çalışmak zorunda kalacağı anlamına geliyor. İşbirliği yapılabilecek iki güç var: Rusya ve YPG adı verilen yerel Kürt milisleri. Türkiye, Kuzey Irak’ta ve Güneydoğu Anadolu’da faaliyet gösteren terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı olarak gördüğü YPG’ye olan Amerikan desteğine itiraz ediyor. Amerikalılar, bunun geçici bir ilişki, anlaşmalı evlilik olduğunda, kalıcı bir stratejik ortaklık olmadığında ısrar ediyor. Ancak, yine de, YPG’ye, İŞİD’le savaşta etkili bir güç olarak güveniyor. Amerika’nın verdiği güvencelere inanmak zor çünkü böyle derin bir angajman ve işbirliğinden sonra YPG ile yolları ayırmak mümkün olmayacaktır. Amerikalılar YPG’yi bırakırsa, Ruslar kolları açık karşılamaya hazırdır ve bu da Rusya’nın Suriye’deki konumunu daha da güçlendirecektir. Bence Kürt-Amerikan ilişkisi yakın bir gelecekte sona ermeyecek.

Bu, Türkiye ve büyük güçlerin bölgede alacağı konumu nasıl etkiler?

Türkiye’nin stratejik konumu, sadece Ortadoğu’ya olan yakınlığından kaynaklanmıyor.

Türkiye’nin birçok nedenle dünyada önemli coğrafi bir değeri var. Bununla birlikte, Orta Doğu bağlamında Amerikalılar Ruslarla işbirliğini artırdığı sürece bir ortak olarak Türkiye’ye bağımlılıkları o kadar azalacak.

Türkiye bu konuda kartlarını çok iyi oynayamadı. Dış siyasetimizi belirleyenler, ülkenin stratejik önemine o kadar inandılar ki, Türkiye ile işbirliği yapmadan bölgede bir şey yapmanın mümkün olmadığını düşündüler. Şimdi, bu düşünce tarzının geçerli olmadığı anlaşılıyor.

Her ne kadar Rusya ile ilişkilerimiz iyi ve Putin’in “Türkiye’nin katkıları olmadan Suriye’de barışın kurulamayacağına” dair ifadesi olsa da, Türkiye’nin bölgedeki gelişmeleri şekillendirmedeki rolü incelendiğinde, bu rol her geçen gün daha sınırlı kalıyor ve daralıyor gibi görünüyor.

Türkiye, yeni Orta Doğu’nun inşasında giderek daha az dikkate alınan, önemi azalan bir aktör haline gelebilir. Örneğin Kürt Bölgesel Yönetimi’nin petrol ve doğalgazını uluslararası pazarlara ulaştırma ihtiyacı nedeniyle Türkiye’ye olan bağımlılığı bile Türkiye’nin referandumu durdurabilmesi için yeterli kaldıraç etkisi yaratamadı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019