Müstakbel kamu borcu
Hem Türkiye’nin hem de bazı yükselen piyasa ekonomilerinin deneyimlerinden biliyoruz ki kamu borcu milli gelire oranla bir anda sıçrayabiliyor. Mesela Türkiye’de 2001’de böyle oldu. 2000 sonunda milli gelirin yüzde 41’i civarında olan kamu borcu birkaç hafta içinde 30 puan kadar arttı ve milli gelirin yüzde 75’ne ulaştı. Bu değerler 2001’den sonra yeniden hesaplanan milli gelir rakamlarına göre. Oysa o zaman kullanılan milli gelir hesapları dikkate alındığında daha vahim bir artış var kamu borcunda: Yüzde 54’ten yüzde 100’ün biraz üzerine.
Bu sıçrayışın nedenini biliyoruz. 1990’lar boyunca kamu bankalarına, topladıkları mevduatın faizinin çok altında faizle kredi açtırıldı. Farklı bir ifadeyle, kamu bankaları zarar etmeye zorlandı. Bu zararlar ise bu bankaların sahibi olan devletin hazinesi tarafından giderilmedi. Yerine “yaz deftere sonra icabına bakarız” denildi. Oysa kamu bankalarının zararlarının temel nedeni aslında tarıma ve küçük esnafa bütçeden yapılması gereken desteğin kamu bankalarına yaptırılmasıydı. Bu zarar, doğrudan devletin kamu bankalarına borcuydu dolayısıyla. 2001 krizi ile birlikte bankacılık sektörü uçuruma yuvarlanınca, kamu bankalarını ayağa kaldırmak için devlet m kamu bankalarına olan birikmiş borcunu bir çırpıda ödemek zorunda kaldı. Ödemesiydi, bırakın kamu bankalarını, tüm bankacılık sektörü uçurumdan çıkamayacaktı. Şirketler kesimi de…
Sonuçta “devlet bankalarını kurtarma operasyonu öncesinde” aşırı yüksek görünmeyen kamu borcunun milli gelire oranı birden uzaya fırladı. Kıssadan hisse: Bugün maliye politikasının sorunsuz gibi görünmesi illa maliye politikasında sorun olmadığı anlamına gelmez. Her şey gerçekten göründüğü gibi olabilir, yani maliye politikasında sorun olmayabilir. Ama tersi de geçerli: Önemi sorunlar alttan alta birikiyor da olabilir.
Bu tür sevimsiz durumların krizleri tetikleyici etkilerini araştıran bir akademik yazın oluşmuş durumda: “Müstakbel kamu açıkları” ya da “müstakbel kamu borçları” başlığı altında toplanıyor bu yazın. “An” itibariyle güllük gülistanlık görünen kamu hesaplarının nasıl bir saatli bomba olabileceğinden yola çıkıyor ve saati geldiğinde büyük bir tahrip gücü ile patladığında ne tür etkiler yapabileceğini araştırıyor bu çalışmalar.
Elbette hemen akla şu soru geliyor: Türkiye’de mevcut durumda böyle bir tehlike var mı? Bilmiyorum. Ama bazı uluslararası kurumların imaları dikkat çekiyor. Bunun son örneği OECD’den geldi. Şöyle diyor: “…kamu hesaplarındaki şeffaflık düzeyinin zayıf olması maliye politikasının durumuna ve sürdürülebilirliğine ilişkin çıkarsama yapmayı zorlaştırıyor… Sosyal güvenlik sisteminin ve belediyelerin hesapları, kamu-özel ortaklıklarına verilen devlet garantileri ve devlet işletmelerinin ileride bütçeyle ilişkilendirilebilecek bazı işlemleri çok daha düzenli olarak açıklanmalı.” Hafta başında yayınlanan OECD raporunun Türkiye’ye ilişkin kısmı 2.5 sayfa. Tablo ve grafikleri çıkarırsanız taş çatlasa 1.5 sayfalık bir metinden söz ediyoruz. Bu metnin bir paragrafının bu konuya ayrılması ilginç.