Murat Ülker: Borcumuz 4 yıl ödemesiz oldu, belirsizlik bitti
Murat Ülker... Türkiye’nin en büyük holdinglerinden biri olan Yıldız Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı. Gıda sektörünün öncü ve lider kuruluşu. Ülker markasıyla, yıllardır pek çok üründe pazar lideri. Ayrıca, Ülker’in yanı sıra satın aldığı Godiva, United Biscuits gibi markalarla alanında dünya çapında bir oyuncu...
Murat Ülker, kısa bir süre önce gündemi belirleyen, bankalarla kredilerini yeniden yapılandırma çalışmaları ertesinde gazetemiz DÜNYA’yı ziyarete geldi. Sorularımıza samimiyetle, açık açık yanıt verdi. Laf lafı açtı, ortaya pek çok detayı barındıran bir söyleşi çıktı. Okurlarımızla paylaşıyorum:
Bundan sonrası için planınız nedir? Piyasada en çok bu merak ediliyor... Gelecekle ilgili planlarınız...
Ülker, gülümsedi:
“Benim bunu söyleme adetim yok. Büyümeye devam edeceğiz.”
Peki, bu yapılandırma sonrası büyüme nasıl devam edecek?
“Bundan sonra, bundan önce dediğimiz zaman aslında bir fark yok ki... Bizim zaten borcumuz vardı bu kadar. İşimiz de gidiyordu. Şimdi gene aynı borcumuz var. Ve gene işimiz sürüyor. Mesela geçen sene biz Yıldız Holding olarak Türk Lirası bazında yüzde 22 büyümüşüz. Kötü bir şey değil ki...”
Sonra ekledi: “Pladis ve dışarıdaki şirketleri de topladığımızda, onlar da İngiliz Poundu üzerinden bakarsanız yüzde 8 büyümüş. Avrupa’daki büyüme düzeylerine bakınca o da güzel…”
Daha önceki büyümeleri de böyle miydi?
“Biz almadan önce ‘flat’ durumdaydı. United Biscuits yüzde 1-2 büyüyordu. Tabii, Ülker’in dışarıdaki işleriyle de birleştirince büyüme arttı. Biliyorsunuz, Ülker’in Kazakistan’da, Suudi Arabistan’da, yani yurtdışında da fabrikaları var.”
Yapılandırma meselesinden öncesine göre bir fark yok mu o zaman?
“Fark şu; daha önce şunu bilmiyorduk doğrusu, biz bu kredileri ne zaman ödeyeceğiz?”
"400 küsur parça kredimiz vardı hepsini Yıldız'da birleştirdik"
Nasıl yani?
“Hani Amerikan vizesinin üzerinde mesela 10 yıl diyor ama içinde belirtiyor, ‘indefinite’… Ne demek indefinite? Not olarak da yazıyorlar anlamayanlar için: ‘Gelirsen, bakarım belki almayabilirim’ diyor. Şimdi bizim krediler de öyle... Efendim bankacılar diyor ki, kredilerimiz ‘spot rotatif’… Merak etmeyin, zamanı gelince yenilerim. Peki, yenilemediğinde ne olacak? Yenilemiyorum dediğinde nereden bulup parayı vereceksiniz? Biz bunu işletme sermayesi olarak kullanıyoruz...”
Neden öyle diyorlar?
“Çünkü rotatif olunca ucuz oluyor. Türkiye’de sistem öyle çalışıyor. 400 küsur parça kredimiz vardı. Düşünün, bu bir yıl içerisinde... Neredeyse gün başına 3 kredi düşüyor.”
Kaç şirkete bu 400 parça kredi?
“Yıldız Holding’in toplamına… 80 tane fabrikamız var.”
Hep köprü krediler miydi? O söyleniyor, ‘köprü kredileriyle, kısa vadeli kredilerle iş yaptı Ülker diye...
“Yok, köprü kredileri meselesi şöyle: Yurtdışı alımlarımızı yaparken, bir yol izleniyor. İmzayı atmadan önce... İlk Godiva’da oldu. Bismillah gittik, ‘kimsiniz’ dediler. Kartvizit verelim, ‘hamili kart yakınımdır’ yaklaşımı olmuyor orada. Gittik, yurtdışında bir bankaya, ‘comfort letter’ (görüş mektubu) aldık. Diyor ki banka, ben bu adamların hesaplarına baktım, sizin şirketi alır, paranızı da öder, merak etmeyin’... Ancak o zaman biz de Godiva’nın satın alma prosesine dahil olmuş olduk. Ondan sonra el sıkıştık. İşte o zaman parayı ödemek lazım. Onun için köprü kredi kullanıyorsunuz. Ama çok kısa süreli olur köprü kredisi...”
Bir senelik mi oluyor?
“Genellikle bir seneden de az olur. O köprü kredilerinde Türk bankaları da yardımcı oldu bize. Ama sonra onların hepsini yurtdışındaki bankalarda sendikasyona çevirdik. Sendikasyon yaptığınız zaman diyorsunuz ki, ‘ben Godiva’yı aldım, size 3 veya 5 sene içinde ödeyeceğim...’ O size bir rahatlık veriyor. Çünkü o noktada artık bir işletme finansmanı söz konusu değil. Bir zamana yayılması lazım. İkincisi, o finansmanı yurtdışında yapınca ucuz oluyor. Üçüncüsü, tabii, bankalara Godiva’yı alıyorum, bunu finanse edin’ dediğinizde, herkesin bildiği bir ‘asset’ Godiva...”
Bankalar ona göre mi davranıyor?
“Onu bankalar gayet iyi biliyorlar. ‘Tamam kredi verelim’ diyorlar. Godiva’yı 850 milyon dolara almıştık. Kredisi 1 milyar dolardan fazlaya çıktı. Yani 1 milyardan fazla kredi verdiler bize. Aynı kredi bir kere Türkiye’de daha pahalı, ikincisi de Türkiye’deki bir banka, oradaki asset’i (varlığı) bilmiyor, nasıl verecek? Yani, biz dışarıdaki işlerimizin kredilerini olduğu ülkelerden veya çevresinden kullanıyoruz. Ki öyle yapmak zorundasınız. İşin gereği bu...”
Peki, bankalarla sorun nereden çıktı?
“Sorun benden çıktı...”
Nasıl?
“Baktım bu iş 400 ayrı krediyle gidiyor, yakışıksız. Eşyanın tabiatına aykırı... Dedim ya, ‘indefinite’ (belirsiz)... Bunu ‘definite’ (belirli) yapmak lazım. Yani, bir adını koymak lazım. Ben şu kadar iş mi yapıyorum, ona göre şu kadar zamanda geri dönecek. Bu netleşmeli... İkincisi, parayı öderken baktım ki, uzun vadeyi, 3-5 yılı hesap ettiğin zaman benim işimin vadesi, bu kredilerin vadesine denk gelmiyor.”
Bir vade uyumsuzluğu vardı o zaman...
“Evet. Çünkü niye? O kredilerle mal alıp mal satıyor değilim. İşletme finansmanı veya işletme sermayesi kredisi değil bunlar. Bunlar, yatırım kredileri. Ama yatırım kredilerini spot ve rotatif almışım. 6 aylık, bir yıllık almışım. ‘Tamam, biz onu yeniliyoruz’ diyorlar. Ama ‘yenilemiyorum’ derse ne yapacaksın? Hatta Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’le de konuştuk bunu. “Piyasalar çok iyi, bütün dünyada da çok iyi” dedi. ‘Peki ne bekliyorsunuz’ dedim. ‘Yazdan sonra mutlaka kış gelir. Ama ne zaman gelir, onu bilmem’ dedi.”
"Vade uyumsuzluğunu ortadan kaldırdık"
Bu cümleyi Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde de söyledi...
“Uludağ’a gitmeden konuşmuştuk biz. Bana sordu, ‘bu iş nereden çıktı’ diye... Dedim ki, ‘bu rotatif kredileri, 400 tane krediyi nasıl takip edeyim’... ‘İkincisi’ dedim ‘hava güneşliyken bir şemsiye edineyim. Bir şemsiyem olsun. Yağmur yağınca kimse şemsiye vermiyor. Hani, yağmur yağınca nasıl taksi bulamıyorsun, onun gibi...”
Borç yapılandırma işi gündeme gelince hükümetten konuştuğunuz başka bir isim oldu mu?
“Başbakanımız ile konuştum. DEİK toplantısı vardı. Ankara’ya gittik. Herkese tek tek söz verdi, tek tek not aldı. Sonra bir ara çağırdılar. ‘Ne oluyor’ diye sordu. Anlattım. ‘Bir şikayetim yok’ dedim. Şöyle bir izlenim edindim. Bankalar, seçim sonrası istikrarlı dönem bekliyor. Onu satın alıyor. O nedenle bana uzun vade veriyor...”
Bir önerisi oldu mu Başbakan’ın?
“Hayır, sayın Başbakan dinledi beni. ‘Bir problem var mı’ diye sordu. Ben de problem olmadığını söyledim. BDDK’yla gidip görüştüm. Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın ile görüştüm. Hepsine izah ettim ne yapmak istediğimizi. Hepsi de memnun oldu. Yani, şöyle yapmasaydın demediler. Ama şunu dediler: ‘Mektubu yazdınız, herkes gördü...’ Oysa biz mektubu yazdık, haftalarca ortaya çıkmadı. Sonra birisi bunu pat diye ortaya çıkardı...”
Özetle, vade uyumsuzluğunu ve belirsizlik yaratan o çok parçalı kredi yapısını ortadan kaldırmak istediniz. Yapılandırmada amaç buydu...
“Aynen öyle...”
Peki, isteyince oluyor mu? Bu işi hiç sıkıntı çıkmadan mı yaptınız?
“Cebimizde 3 yıl bu kredilerin faizine yetecek para vardı. O da zaten bilançoda gözüküyor.”
Sizin bankalarla görüşmeleriniz kamuoyu gündemine gelmeden önce piyasalarda, “Ülker’in ödemelerinde sıkıntı var” deniyordu...
“Ödemelerdeki sıkıntı şundan oluyor. Herkes, “Dur bakalım” tavrı sergileyince işi elindeki parayla çevirmek zorundasın. Biz tedarikçilere ödemelerimizi şirketlerin durumuna göre 60-90 güne çektik. Piyasa bizi tolere etti. Bunu niye yaptık? Bankalarla görüşmeye oturunca, ortaya taze para koyamıyorsun. Parayı görse, ‘borcunu öde’ diyecek. O nedenle olan parayla işi çeviriyorsun. Bu yapılandırma döneminde danışmanlık aldığımız Avukat Aydoğan Semizer’in tavsiyesi de bankalara, taksit ödemeyi durdurmamızdı. ‘Ödemeye devam ederken masaya oturursanız, her banka kendi ödemesinin sürmesini ister, sonuç alamazsınız’ dedi. Bundan sonra mektup gönderdik.
Yazdığınız mektubu çok sert bulanlar oldu...
“Bankaları biz çağırdık, anlattık. ‘Bunu düzeltmemiz lazım’ dedik. Bir banka kalktı, “Evet, çok doğru söylüyorsunuz, zaten böyle yapılmalıydı” dedi. Bir başkası, “Ben o bankayı destekliyorum. Formülü benimsediğini ilk söyleyen banka bunu organize etsin” dedi. Zaten o iki büyük banka kabullenince, geri kalan herkes katıldı. Tartışılmadı bile...”
Kalkıp giden?
“Kalkıp giden de olmadı.”
Bir bankanın gittiği söyleniyor...
“Hayır, önceden meselemizi hallettiğimiz için o toplantıya gelmeyen bir banka oldu. Anlaştığımız için, çağırmadık da zaten. Önceden hallolmuştu. Şunu da söylemek gerekir, bankalar bu süreçte çok anlayışlı ve yapıcı oldu. Biz de anlattık. ‘Bankalara, borç bu kadar, mal bu kadar, borcu bu maldan düşünce, geriye bir 15 milyar liralık mal kalıyor’ dedik. Bankaların yapması gereken en mühim şey, işi canlı tutmak.”
Bankalardan size, ‘Şimdi borçlarınızı yapılandırırsak kapı açılır, herkes gelir’ itirazı olmadı mı?
“Bir bankacı söyledi bunu doğrusu. Ben de, ‘3 yıl geçtikten sonra deniz bitti desem ne olacaktı?’ cevabı verdim.”
Başka yapılandırmalar ortaya çıkınca ne hissettiniz?
“Allah kolaylık versin, dedim. Ben kendime de dua ediyorum, onlara da ediyorum. Bankaların şunu bilmesi lazım ki, müşteri velinimetidir."
Peki, sizde yapılandırmanın hepsi bitti mi şimdi? “Bitti...
Her birinin yönetim kurulları var, tabii. Ama anlaşmayı tekemmül ettirdik. İşlemleri yapılacak.”
6.5 milyar dolarlık borcun 1’i yapılandırıldı, diğeri bekliyor deniyor...
“Yapılandırdığımız 6.5 milyar dolar. Yapılandırdık, bitti... Kısa dönemli hiç bırakmadık. Vade 8 yıla dönüştü. Bundan sonra ileriye bakıyoruz.”
Bankalarla vade 8 yıla çıkınca, ödemesiz dönem belirlendi mi? 4+4 olacak deniliyor...
“İlk 4 yıl ödemesiz... Yani, sadece faiz ödemeli. Ancak, erken ödeme opsiyonu da aldık.”
Kaç banka 6.5 milyar dolarlık sendikasyona girdi?
“Toplam 15... ‘Girmem’ diyen kalmadı. Örneğin bütün alacağı 5 milyon dolar ise bir bankanın, onun bürokrasisine değmez...”
Peki, 6.5 milyar doların üstü de var. Toplam 9 milyar dolar. 6.5 dışındaki geri kalan kısmıyla ilgili bir sorun var mı?
“Hayır... Orada sendikasyon devam ediyor. Zaten uzun vadeliydi. Ben bu işi 6 aydan beri planlıyordum...”
ŞOK'un halka arzında hedef 2.6 milyar, hemen ardından Penta halka açılacak"
“Bundan böyle ileriye bakacağız” demişti Murat Ülker, sohbetimiz sırasında. Sorduk: Neler yapacaksınız?
“Şimdi Şok’u halka açıyoruz. Orada 3 büyük banka var. Bize dediler ki, ‘Ortada dolaşan lafl ar var’ dediler. ‘Evet’, dedik, oluyor. ‘Ne oluyor bize anlatın’ dediler. ‘Sizinle bir alakası yok’ dedik. Bu Şok, o Yıldız Holding... ‘Biz bunu halka açacağız. Halk bunun her ayrıntısını bilmek ister’ dediler. Baktılar, incelediler. Şu çıktı: Daha önce Yıldız Holding’in mali durumu ne ise, yine öyle. Bir değişiklik yok. Ama daha önce bir belirsizlik vardı. Eskisine göre çok daha sağlam bir yapı var. Önce, ‘Biz bu durumda Şok’u halka açamayız’ demişlerdi. Baktılar, ikna oldular. Halka açıyoruz Şok’u. 12-14.40 liradan halka açıyoruz. Borsa İstanbul’da halka açıyoruz.”
Ne bekliyorsunuz?
“Bankaların dediği şu: ‘Hiç bu kadar iyi, hızlı büyüyen bir asset (varlık) görmedik...’ Gerçekten de, bizim Şok’taki büyümelerimiz çift hane. Ama öyle düşük çift hane değil. Yüzde 30-40 büyüyor.”
Şok’un halka arzından elde edilecek kaynakla ne yapılacak? Borç ödemesi olur mu?
“Şok’un halka açılmasından gelecek kaynakla borçların ödenmesi gündeme gelebilecek” dedi Murat Ülker, “Şok’un şu anda sermaye yetersizliği var. Biz finanse ediyoruz. Halka açılmadan gelecek parayı Şok’a sermaye yapacağız. Şok da dönüp bize borcunu ödeyecek. Biz de dönüp bankalara ödeme yapacağız.” Sonra işleyişe açıklık getirdi: “Bütün şirketlerin borçları Yıldız Holding’e geliyor. Yıldız Holding tek bir yeni kredi alıyor. İşte sendikasyon bu... Bankalar, krediyi Yıldız Holding’e veriyor. Bütün şirketlerimizin borçlarını biz üstlenmiş oluyoruz. Şok’ta da aynı durum var.”
Şok’un hedefi nedir?
“Şok büyümeye devam edecek. Örneğin bu yıl 1000 dükkan daha açacak. İnşallah 2019’da da 1000 yeni dükkan açacak. Büyümeye hızla devam edeceğiz. 4 bin kişiye yeni istihdam yaratacak.”
Şok mağazalarının halka açılmasından ne kadar bekliyorsunuz?
“2.6-3.1 milyar lira bekliyoruz.”
Başka halka açmayı planladığınız şirketiniz var mı?
“Penta... Katma değerli teknoloji distribütörü. 1990 yılında kuruldu. 40 global markayı temsil ediyor. Servis veriyor. 686 milyon dolar cirosu var. 2015-2017 döneminde her yıl ortalama yüzde 11 büyüdü. Penta’yı da halka açıyoruz.
Ne zaman?
“Şok’tan hemen sonra...”
Godiva'yı Japonya'da 5 misli büyüttük, şimdi aynı sistemi Amerika'da yapacağız"
Yeni büyüme hikayeniz ne olacak?
“Bir kere dünyada her malımız, her kategoride, her ülkede yok. Olmayanları ilave edeceğiz. Godiva’da ‘demokratik lüks’ yapacağız... Butikleri değiştiriyoruz. Japonya’da, Şanghay’da, Dubai’de yaptık. İngiltere’de yapıyoruz. Yeni concept... Burası hediyelik çikolata dükkanı değil, burası bir yaşam alanı diyoruz. Bunu yapınca günün her saatinde herkes için her okazyonda bir sunumumuz olacak. Food & Beverege olacak... Starbucks’ın premiumu gibi olacak. Japonya’da Godiva’yı bizim dönemimizde, yani 10 yılda 5 misli büyüttük. Şimdi Kuzey Amerika’da da aynı sistemi uygulayacağız.”
Türkiye’de yeni bir yatırım var mı?
“Var... Mesela Silivri’de yeni bir fabrika yaptık. Çikolata fabrikası... Godiva’ları ve diğer bazı ürünleri orada yapıyoruz. Sıfırdan yatırım oldu o... Gebze’ye ilave fabrika yaptık. Topkapı’ya ilave yaptık. Böyle ilaveler yapacağız. Yetmiyor. Mesela Çorlu’daki fabrika binasını alırken, tül fabrikasıymış orası, satanlar, ‘ne yapacaksınız burada’ diye sordu. ‘Sakız yapacağım’ dedim. ‘Bu kadar büyük yerde sakız yapılır mı’ dedi. Sonra orası yetmedi, 3-4 misli büyüttük. Şimdi o fabrikada bütün Avrupa’ya ‘private label’ sakız yapıyoruz. ‘Private label’ sakızda Avrupa birincisiyiz. Türkiye’de markalı sakızda üçüncüyüz.
"Yurtdışındaki markalarımıza Türkiye'den yaptığımız üretim yarım milyar doları buldu"
Murat Ülker, gazetemizi ziyaretinde beraberinde getirdiği bazı bisküvi ve çikolataları açtı: “Bunlar yurtdışındaki markalarımız. Türkiye’de üretip, yurtdışına gönderiyoruz. Yani, yatırım, istihdam ihracat... O torbanın içindeki ürünlerin Türkiye’de yarattığı ciro aşağı yukarı yarım milyar dolar. O ürünler arasında Ar-Ge’si tümüyle Türkiye’de yapılanlar var.” Baktık da, Godiva paketleri hayli küçülmüş... “Buna, ‘Democratising Luxury’ deniyor... Godiva’ları erişilebilir, ulaşılabilir kılıyoruz...”
Godiva ve United Biscuits gibi marka ve şirketlerin üretimlerinden ne kadarı Türkiye’ye kaydı?
“O markalarımızın büyümesi, Türkiye’deki üretimlerden geliyor. Az önce de söyledim. Yurtdışındaki markalarımıza Türkiye’den yaptığımız üretim yarım milyar dolar. Türkiye’de İngiliz markalı bisküvi yapıyoruz. Bu arada Ülker’in markaları da global hale geldi. Bir anlamda, eski Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarına dahil ülkelerde Ülker, eski Britanya İmparatorluğu sınırlarına dahil ülkelerde United Biscuits ürünleri satılıyor.”
"İşlerimizin dörtte üçü Türkiye'de"
Bir de Ülker için ‘yurtdışına gitti, işin çoğunu yurtdışına götürdü’ iddiaları var. Sorduk Murat Ülker’e:
“Doğrusu ben anlam veremiyorum. Rahmi Bey (Koç) bana, ‘Sizin şirket şimdi yurtdışında değil mi?’ diye sordu. ‘Sen artık Londra’dasın değil mi’ dedi. ‘Rahmi Bey, buradayım ben’ dedim. Bir yere gittiğim yok. Nereye gideceğim, niye gideyim?..”
Ama herkes öyle algıladı...
“Kovsalar gitmem...”
Artık, varlığınızın yüzde 52’si yurtdışında gibi bir veri ortaya çıktı...
“Pladis’e Ülker’i satınca o izlenim ortaya çıkmış olabilir. Ama Pladis’in yüzde 100’ü bizim. Niye Pladis yaptık biz? Bir babanın iki çocuğu olsa, İşlerini paylaştırsa, önce çocuklar birbiriyle kavga ediyor. Böyle olmasın diye yaptık. Yani, bütün atıştırmalık işinde bir tane şirket olunca o zaman sinerji oluyor...
İşinizin ne kadarı yurtdışında?
“Benim işimin yüzde 25’i yurtdışında.”
Yurtdışındaki işlerinizden Türkiye’ye kâr transferi yapacak noktaya gelecek misiniz?
“İnşallah, borçlar ödenince o da olacak. Yiğidin malı gözünün önünde... Benim işlerimin 4’te 3’ü Türkiye’de... 80 fabrikamın 55’i Türkiye’de. 60 bin personelin 45 bini Türkiye’de... Her yıl Türkiye’de ilave 4-5 bin kişi işe alıyorum. Ek istihdam, yurtdışında doğmuyor...”