Muhalefetin aday çıkmazı, yaklaşan seçim ve döviz piyasası
Geçtiğimiz haftanın son iş günü Türkiye siyasi tarihine geçebilecek türden bir gelişmeye sahne oldu. Millet İttifakı olarak bir masa etrafında birleşen muhalefet bloğu, İyi Parti Genel Başkanı Akşener’in aday çıkışı sonrasında bir tür çıkmaza girdi. Akşener’in oldukça sert ve açık bir tonla yapmış olduğu bu konuşma öylesine yankı buldu ki çok sert bir biçimde eleştirenlerin yanı sıra bu durumu çok stratejik bir adım olarak niteleyenler de oldu.
Her halükarda artık bu geri dönülemez bir yola girildiğinin göstergesiydi sanki fonda Abba’nın o meşhur şarkısı The winner takes it all! (Kazanan herşeyi alır) çalıyordu zira devamında kaybeden taraf yalnızlığa mahkumdur. Peki içinde bulunduğumuz düzlem böylesine bir karışıklığa seçmen psikolojisi bazında tahammül edecek güçte mi?
Henüz yaşadığımız depremin neden olduğu felaketin yaralarını sarmaya çalışırken, küresel olarak enflasyonun beklenenden daha fazla dirençli olduğu, ABD borçlanma maliyetlerinin son on beş yılın en yüksek seviyesine çıktığı, ülkemizde ise her ne kadar baz etkisi ile geçen yıla göre düşüş kaydetse de çok yüksek bir enflasyonun olduğu, büyüme ve kişi başı gelirdeki artışa karşılık, çalışan kesimin gelirden aldığı payın rekor düşük seviyede olduğu bir süreçten geçmekteyiz. Paragrafın özetlemeye çalıştığı gibi artık karışıklıklara, soru işaretlerine toleransımız yok!
Muhalefet bloğunun bir şekilde dağılması benim beklentim dahilindeydi. Hatta İyi Parti’nin sert konuşmasına da çok şaşırdığımı söyleyemem çünkü Akşener’in yılların deneyimine sahip bir politikacı olması ve siyasi kodlar açısından ittifak yaptığı diğer tüm partiler ve özellikle CHP ile stratejik konularda keskin ayrılıklara sahip olması bu durumu olanaklı kılıyordu.
Bana asıl tuhaf gelen, ulusalcılık, dış politika, terör vs gibi konularda bu kadar ayrışmış bir bloğun her konuda bir söz olacağını düşünmekti. Bugün İyi Parti olmaksızın toplanacak beşli masa, adayını açıklayacaktır. İyi Parti cephesindeki aday arayışları ve olası ittifaklar da önümüzdeki günlerin gündemini oluşturacağa benzer…
Seçim ve döviz piyasasını birlikte irdelemek istememin nedeni ise seçim sonucundan en fazla etki görecek olan piyasanın döviz olması nedeniyledir. Ülkemizde döviz piyasasının durumunu en temel şekilde açıklayacak kuram aslında Termodinamiğin ilk yasasıdır: Evrenin toplam enerjisi sabittir.
Sistem enerji kaybederse bu enerji çevre tarafından alınmıştır. Sistem enerji kazanırsa bu enerji, çevreden alınmıştır. Halihazırdaki ekonomi politikasında düşük politika faizi ve makro ihtiyati düzenlemeler ile kur bir çeşit çıpayla tutulmaktadır. Dolayısıyla kurdan boşalan enerji, düşük faiz ve yüksek enflasyonun katkısıyla borsa, altın, hatta konut, otomobil gibi piyasalara yönelmiştir.
Muhalefetin seçim kazanması halinde ortodoks iktisat politikasına geri dönülecek olması kurdan mevcut çıpa nedeniyle uzaklaşmış olan tüm enerjiyi döviz piyasasına yöneltecektir zira Türkiye ekonomisi cari açık veren bir yapıda olması nedeniyle yapılacak politika faiz artışları dahi enflasyon ve enflasyon beklentisinin giderilmesi için yeterli olmayabilir. Bu durumda varolan dolarizasyonun da etkisiyle kurdan düzenlemeler ile alınmış olan tüm enerji kura tekrar aktarılmış olacaktır.
Bu da döviz piyasasında kırmızı alarm olarak algılanabilir. Diğer taraftan seçimleri iktidar partisinin kazanması halinde de bu politikadan çıkılacağı görüşü hakimdir ancak ben bir müddet daha makro ihtiyati tedbirlerle kurun çıpalanmaya devam edileceğini düşünüyorum.
Her halükarda reel efektif döviz kurunun yüksek olması özellikle ihracata dayalı üretim yapan kesim ve turizmciler tarafından eleştiri konusu olmaya devam etmektedir. Diğer taraftan kurun enflasyona geçişkenliği ve enerji ithalatçısı olmamız gibi durumlar ve devam eden Rusya-Ukrayna savaşı döviz piyasasında yapısal bir dengeleme ihtiyacını gerekli kılmaktadır.