Muhalefetimizin güçlenmeye ihtiyacı var
Ana muhalefet partimizin güçlü ve etkili olması, demokrasimizin sağlamlığı açısından zorunludur. "Eğer iktidar partisi demokrasiye samimiyetle inanmışsa, muhalefet güçsüz olsa bile demokrasinin işlerliğini korumak mümkündür, endişeye mahal yoktur," diye düşünenler olabilir. Ancak daha iyi düşünülecek olursa, bir yanılgı karşısında olduğumuz anlaşılacaktır. Bireyin davranışını iç ve dış denetim mekanizmaları birlikte belirler. Sözgelimi, bir kişi gece yarısı sokakta bağırarak şarkı söylemiyorsa, bunu belirleyen iki unsur var: kişinin böyle bir şeyin başkalarını rahatsız edeceğine, umumi adaba aykırı olduğunu düşünmesi; ve etrafı rahatsız etmesi nedeniyle kolluk kuvvetlerinin müdahale etmesi ya da başkalarının, belki zor kullanarak, kendisini susturması olasılığı.
Sanıyorum yönetimler için de aynı durum geçerli. Bir hükümetin işlerini yasalar içinde kalarak demokratik çerçevede yürütmesi için demokrasi ilke ve kurallarına inanması zorunlu. Ancak, bundan daha önemlisi, demokrasiyle bağdaşırlığı tartışmalı işler yaparsa, karşısında denetleyici bir muhalefeti bulacağına inanması. Burada denetim işlevini gören en önemli unsurlarından birinin seçmenin desteğini yitirmek kaygısı olduğunu hatırlayalım. Eğer, bir ülkede demokrasinin işlerliği büyük ölçüde iktidarın demokrasiye inancıyla sağlanacaksa, demokrasinin yozlaşma tehlikesi her zaman mevcuttur. İsterseniz Lord Acton'un meşhur sözlerini birlikte hatırlayalım: "Güç yozlaştırır, mutlak güç, mutlak yozlaşmayı getirir."
Bu konulara giriş nedenini açıklamama gereksiz; siz tahmin etmişsinizdir. Muhalefetimiz yeterince güçlü görünmüyor. Özellikle ana muhalefet partisinin iktidara aday olduğuna dair ciddi bir bekleyiş yok. İktidarımızın da muhalefeti etkisiz bulduğunu, politikalarını şekillendirirken ve icra ederken "acaba muhalefet ne der" diye bir endişe ile hareket ettiğini zannetmiyorum. Önemli bir demokrasi zaafı ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Sorun nereden kaynaklanıyor? Soruya uzun ve ayrıntılı bir cevap vermek daha uygun olmakla birlikte, ileride konuya tekrar dönmek niyetiyle kısaca üç noktaya değinmek isterim. İlkin, iktidar partimiz siyasete temel yaklaşımında bir türlü aşamadığı bir kimlik sorusu ile karşı karşıyadır. Acaba partinin yönünü belirli bir düşünce çerçevesini koruyarak kitlelerin temsilcisi olmak ilkesi mi, yoksa ileri, çağdaş gibi sıfatlarla tanımlanan ve toplumsal tercihlerle ilişkilendirilmeyen bir değerler silsilesi mi belirleyecektir? Bu soru üzerine oturan bir çekişme partiyi mefluç hale getirmektedir. Partide yenileşme ihtiyacından ilk yaklaşımın egemen olması kastediliyor ama bunun için yeterli kararlılık henüz sergilenemedi.
İlk sorun ikincisine yol açıyor. Parti temel yaklaşımını belirlemeyince, tutarlı bir düşünce çatısı oluşturamıyor. İktidarın davranışlarına perakende ve tutarlı olmayan, neyi amaçladığı kestirilemeyen tepkiler veriliyor. Bu sistemsiz, bazen çelişebilen tepkiler ise partiye seçmen katında duyulacak güveni zayıflatıyor ve seçmenden kopukluk gibi üçüncü bir soruna yol açıyor. Partililer birbiriyle mücadele etmekten, iktidarı denetleme, seçmenin işleriyle ilgilenmeye vakit bulamıyorlar. Örgütler isteksiz, zayıf, etkisiz. Halbuki demokrasimizin selameti açısından muhalefetimizin güçlenmeye ihtiyacı var.