Muhalefetimizde kafa karışıklığı egemen
Muhalefet partilerimizin genel bir sıkıntısı var, seçmenleri ikna etmeyi başaramıyorlar. Kamuoyu yoklamalarına göre desteklerinde ufak inişler-çıkışlar olabiliyor, ciddi sıçrama yok. Ana muhalefet partimizin seçmenlerin gündemi yerine çoğunlukla ideoloji alanına sıkışmış tartışmalara yönelmesi, kendi içinde geçimsizliklerle uğraşması, kamuoyunu olumlu etkilemiyor. Her olay karşısında muhalif tavır sergilemek de adeta bir mecburiyetmiş gibi görülüyor. Halbuki, bir partinin muhalefette olması, iktidarın her icraatına muhalefeti gerektirmiyor. Muhalefetimizde gerek siyasi rolü gerek fikirleri konusunda kafa karışıklığı egemen.
Hepimizin izlediği yakın bir örnekten başlayalım. Bildiğiniz gibi, askeri yönetimin üç genç insanı ibret-i alem için idam etmesinin acısını hala derinden duyuyoruz. İdam cezasının yanlış olduğunu artık daha iyi anlıyoruz. Olaydan çok sonra da olsa, idam cezası kaldırıldı. Bu üç insanın idamını anmak, kendi gücünü göstermek için idam edilmeyi hakketmeyen insanları asan askeri yönetimi kınamak, idam cezalarına karşı görüş ifade etmek tabiidir, gereklidir. Ancak, sınıf diktatörlüğünü savunan, bunun silahla kurulacağını iddia eden, üstelik silah kullanmaktan çekinmeyen insanları sanki sosyal demokrat düşüncenin vazgeçilmez önderleriymiş sahiplenmeye neden ihtiyaç duyulmaktadır? Dışarıdan bakan biri, partinin sosyal demokrasi konusunda kafa karışıklığı yaşadığını, otoriter sosyalizm temayüllerinden kendini kurtaramadığını düşünecektir.
Bir sonraki örneğimize gelelim. Malumunuz, son yıllarda internet bildirileri ile temayüz eden Genel Kurmayımız, ima yoluyla ana muhalefeti eleştiren bir duyuru yaptı. Ana muhalefetimizin Meclis grubunda görevli bir büyüğümüz ise, herhalde ayrıntılı pek düşünme fırsatı bulmadan, cevabi bir açıklama: Genel Kurmay açıklamasını yapanlar NATO generalleriymiş ve saire. Silahlı Kuvvetlerin siyasi alana dönük olarak yayınladığı bildirilerin yakın siyasi tarihimizin sorunlu davranışlarından biri olduğunu hepimiz biliyoruz. Tam ordumuzun demokrasiyle bağdaşmayan bu alışkanlıktan artık vazgeçtiğini düşünürken, muhalefeti hedef aldığı izlenimi yaratan mesajlar yayınlaması yadırgatıcıdır. Hükümeti uyarmak, geçmişte AKP hükümetinin de şikayetçi olduğu bu davranışa izin vermemesi gerektiğini kendisine hatırlatmak, müdahalesini istemek toplumda da destek bulur. İşlemi yapanlara NATO generali sıfatını atfetmekse ciddi bir kafa karışıklığına işaret eder. Bilindiği kadarıyla Türkiye NATO üyesidir ve tamamen kendi iradesiyle üyeliğini devam ettirmektedir. Ana muhalefetin iktidara gelmesi durumunda NATO'dan çıkmak gibi bir planı da yoktur. Ordunun lider kadrosunu NATO subaylığıyla itham etmek saçmadır, nezaketsizliktir; öyle amaçlanmasa bile, orduda olmayan bir bölünmeyi tahrik edicidir.
Son örneğimizi de ilköğretimde çocuklarımıza verilen sütten verelim. Ana muhalefetimiz olayı hemen bir muhalefet etme vesilesi olarak gördü, ortaya sonradan tamamen doğru olmadığı anlaşılan bir takım eleştiriler attı. Takdir ve eleştiriyi birleştiren bir yaklaşım sergileseydi, kamuoyunda daha derin sempati uyandırabilirdi. Hemen sert muhalefet etme yatkınlığı kazanç getirmedi.
Ana muhalefetimizin toparlanması gerekiyor. Muhalefetimiz ne kadar etkin olursa, demokrasimiz o kadar güçlenecektir.