Muhalefetimiz ülkeye lazım ama devrini tamamlayabilir
Büyük Usta Yaşar Kemal'in "Kuşlar da Gitti" hikayesini okuyanlar hatırlayacaklardır. Henüz oraların betonlaşmadığı tarihlerde Menekşe tarafında çadır kuran gençler kuş yakalamakta, bunları Taksim Meydanı'na götürerek ücret mukabili serbest bırakıp para kazanmayı düşlemektedirler. Yeterince kuş tutunca Taksim'e giderler. "Azat, buzat!" haykırılarıyla satış denemeleri tam bir başarısızlıkla sonuçlanır. Taksim'deki kalabalıktan kimi tutulan kuşları para verip sevabına serbest bırakmayı çoktan unutmuştur, kimi hiç bilmemektedir. Koşulların değiştiğinden bihaber gençler, toplumda karşılığı kalmamış bir iş yapmaya çalışmış, başarılı olamamışlardır. Kuşları salıp uzaklaşırlar.
Yaşar Kemal üstadın hikaye ile anlattığı olguyla aslında hem doğa bilimleri hem sosyal bilimler ilgilenmiştir. Değişen koşullara uyum sağlamayan yaratıkların hayatlarını devam ettiremeyeceklerini görüşünü Charles Darwin, Evrim Kuramıyla açıklamış, Sosyal Darwinistler aynı önermenin sosyal varlıklar için geçerli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Değişen koşullara uyum sağlayamayan sosyal organizmaların varlıkları da tehlikeye girmektedir.
İlk iki paragrafı okuyanlar bir edebiyat eleştirisi veya evrensel değişim kuramı tartışması karşısında olduklarını düşünmeye başlamışlarsa yanılıyorlar. Üzerinde durmak istediğim ana muhalefet partimizin durumu. İsterseniz anlattıklarımızı ana muhalefet partimize tatbik edelim. Görebildiğimiz kadarıyla, ana muhalefetimiz Türkiye'nin değişen koşullarını yorumlamakta, buna uygun olarak partinin siyasete yaklaşımını, parti programlarını, güncel siyasi sorunlar karşısındaki tavrını belirlemekte güçlük çekmektedir. Aynı durum uzun süreler devam ederse, parti toplumda karşılığı giderek azalan temayüllerin temsilcisi olarak küçülecek, siyaset sahnesinde gerileyecek, etkisizleşecek, önemini yitirecektir.
Tarih devrini tamamlamış siyasi partilerin de mezarlığıdır. Ancak şu anda ülkemizin güçlü muhalefete sahip olmaması beni endişelendiriyor. Evvelden de dile getirdim; iktidar olma şansı yok gözüken bir muhalefetin, iktidarı denetlemesi zordur. Etkin muhalefetten yoksun bir demokrasi ise her zaman yozlaşma tehlikesine açıktır. Hatta iktidarın şu anda şahit olduğumuz otoriterleşme eğilimini muhalefetten çekinmemesinin güçlendirdiğini söylemek mümkündür. Fakat daha önemli güncel bir meselemiz var. Türkiye'nin yıllardır çözüme kavuşturamadığı, "terör sorunu" diyerek görmezlikten gelmeye çalıştığı bir Kürt sorunu önümüzde duruyor. Hükümet bu konuda bir çözüm gayreti içine girdi. Muhalefetle işbirliği aramadığı gibi, işbirliği tekliflerine saygısızca davrandı. Buna karşılık, toplumda sorunun barışçıl bir çözüme bağlanması arzusunun yoğun olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla, ana muhalefetimizin bir çözüme nasıl katkıda bulunabileceğini belirlemesi, katkıda bulunması beklenir. Maalesef, ana muhalefetimizin politikasının tam ne olduğunu anlamak mümkün değildir, belki de zaten yeterince belirenmiş bir politika yoktur. Ortaya çıkan görünüm ise, partinin sürece karşı olduğu izlenimini yaratmaktadır.
Daha genel olarak kamuoyunun gündemiyle partinin gündemi arasında kopukluklar olduğu aşikar. Parti giderek yaşlanan dar bir seçmen kadrosunun desteğinin siyasi gücünü korumak için yeterli olmadığını görmeli, değişime nasıl uyum sağlayacağını tartışmalıdır. Yoksa, ülkenin en fazla ihtiyaç duyduğu bir zamanda devrini tamamlama yoluna girebilir.