Müdahalede yeni yaklaşımlar
Gelişmiş ekonomilerde yaşanan durgunluk ve buna bağlı olarak açığa çıkan sorunların ağırlaşması hem ciddi bir parasal genişlemeyi beraberinde getiriyor, hem de emtia fiyatlarını hareketlendirerek küresel düzeyde maliyet kökenli enflasyon baskısını artırıyor. Bu süreçte belirsizlik ve kırılganlıktaki yükseliş eğilimi giderek güçleniyor. Durgunluk, yüksek düzeyli işsizlik ve enflasyon baskısı gibi sorunların eşanlı olarak devreye girmesi ekonomi yönetimlerini şaşkına çeviriyor, doğru ile yanlışı ayırt etmek zorlaşıyor. Serbest piyasa anlayışının etkin bir şekilde çalışması için gerekli ve yeterli koşullar ortadan kalkıyor; ne yapılırsa yapılsın memnuniyetsizlik ve güvenliksiz artıyor. Zaman zaman bir konunun ön plana çıkması diğerlerinin daha önemsiz olduğu veya çözüldüğü anlamına gelmiyor.
Son bir ay içinde Euro Bölgesi'nin sorunlu ekonomilerinin durumu gündemden düşmüyor; kredi notları paraşütsüz bir şekilde inerken, euronun diğer paralara karşı gücünü koruduğu gözleniyor. Bu aşamada sormak gerekiyor: Euro bölgesinde artan olumsuzluklara rağmen nasıl oluyor da paraları değerleniyor, gücünü koruyor? Söz konusu ekonomilerin kredi notu neden daha önce düşürülmedi veya görmezden gelinmedi?
Yukarıdaki sorulara yanıt vermeden önce bir saptama yapmak gerekiyor, durgun bir ekonomide ve emtia fiyatlarının küresel düzeyde artış eğilimi sergilediği bir ortamda yerel paranın değer kaybetmesi ciddi bir sorundur. İşsizliği azaltayım derken enflasyonun seri bir şekilde yükselmesi veya enflasyonda ikincil etkileri azaltayım derken rekabet gücünün iyice azalması ve işsizliğin daha da artması gibi riskler vardır. Her iki olasılıkta da sorunların hızlanan bir şekilde ağırlaşması ve gelişmeleri tümüyle kontrolden çıkması söz konusudur. Para politikalarının iyice gevşetilmiş olması ise hareket yeteneğini sınırlayan, hangi tercihin doğru olduğu konusunda kısır tartışmalara neden olan bir durumdur.
Euro bölgesindeki gelişmelere bakılır ise siyasi iradeler ciddi bir kafa karışıklığı içindedir ve inisiyatif kullanma becerisi gösterememektedir. Avrupa Merkez Bankası ise enflasyonist baskıyı görmekte ve ikincil etkileri sınırlamak üzere bir şeyler yapmaya çalışmaktadır. Bu nedenle kısa vadeli faizlerin yükseltilebileceği beklentisi gündeme gelmiş, piyasalar tarafından fiyatlanması için çaba harcanmış, sözlü müdahaleler yapılmıştır. Sonuçta ağırlaşan sorunlara rağmen euronun güç kaybı önlenmiş, hatta değerlenmesi kısa vadede mümkün olmuştur. Diğer taraftan ABD ekonomisinde de benzer bir açmazın yaşandığı bilinmektedir. Euronun güçlenmesi, başka bir deyişle doların değer kaybetmesi şeklinde algılanmakta, emtia fiyatlarındaki yukarı yönlü hareketi hızlandırmaktadır. Hal böyle olunca ABD ekonomisi için emtia fiyatlarındaki artışın ikincil etkiler yolu ile enflasyon beklentilerini tehlikeli şekilde bozma olasılığı artmaktadır. Her iki tarafın da aynı algılama ile paralarının değer kaybını istemeyişi tehlikeli bir çıkar çatışması yaratmakta, farklı bir mücadele gözlenmektedir.
Son iki yıl içinde ne zaman euro güçlense ve ABD için ikincil etkiler yolu ile enflasyon tehlikesi artsa, Atlantik ötesinden gelen bilgi ve değerlendirmeler hem küresel gündemi, hem de piyasalardaki eğilimleri değiştirdi. 2009 yılı son çeyreğinde kopan fırtına istikrar fonu ile dindirildi, fakat 2010 yılı son çeyreğinde tekrar patlaması önlenemedi. Bugün ise euro bölgesindeki sorunlu ekonomilerin borç yapılandırmadıkları sürece durumun kötüye gideceği yorumları ve kredi notu düşüşleri devreye girdi. Gözler Avrupa Merkez Bankası'nın alacağı faiz kararları ve döviz piyasalarında yaşanacak gelişmelere odaklandı.
Bilgi yolu ile geniş kesimleri ve piyasaları yönlendirmenin silah olarak kullanıldığı asimetrik bir savaşa tanık oluyoruz. Orta vadede bu savaşta insanlığın kaybeden olarak tarihe geçeceğini biliyoruz. ABD merkezli kredi krizi sırasında küresel düzeyde yaşananları henüz unumadık. Euro güçlenir ve enflasyon endişesi öncelikle Atlantik ötesinde çıkar ve ortalık karışır ise Euro Bölgesi'nde nelerin yaşanacağını herhalde kimse düşünmek bile istemez!.. Bu koşullarda sormak gerekiyor; kitleleri oyalamak piyasalara oynayacakları beklenti yemi vermek gibi kısa vadeli yaklaşımlar dışında bir amaç yok mu!..