Mucize beklemeyin!
Finansal piyasalar, eylül ayı sonlarında yaşanmaya başlayan düzeltme sürecinin son demlerini yaşıyor. Söz konusu iki aylık dönemde riskten kaçınma eğilimi duruldu, fakat tüm çabalara rağmen yükselen kırılganlık algısı geriletilemediği için risk iştahının umulan seviyelere yükselmesi sağlanamadı. Emtia fiyatları gerilediği seviyelerde yatay ve nispeten geniş bir bant içinde dalgalandı, sermaye piyasaları sınırlı bir yükselişin devamını getiremedi; döviz kurlarındaki hareketlilik ise olumsuz beklentileri olumluya dönüştürmeye yetmedi. Hayal tacirlerinin nefesi tükenmeye başladı!
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız küresel tablo bir sonuçtur ve daha zorlu bir dönemin bizi beklediği anlamını taşımaktadır. Makroekonomik görünüm muhtemelen bozulmaya devam edecek, beklentiler olumsuzlaşma yönündeki ana eğilimini sürdürecek ve riskten kaçınma eğilimi son iki ayda olduğu gibi geçici duraklamalar yaşasa da güçlenecek. Ağırlaşmış sorunlar ile mücadele etmek güçleştikçe, güvensizlik artacak ve günü kurtarmak bile zorlaşacak. Etkili ve yetkili kesimler arasındaki mesaj trafiği, bu yöndeki beklentileri pekiştirmekten başka bir işe yaramıyor!
Durum böyle olmasa, IMF yetkilileri dolar faizinde yapılacak bir yükselişin yıkıcı sonuçlar üretmesinden endişe eder ve bu olasılığı geciktirmeye çalışır mıydı? Gelişmiş ekonomilerin para otoriteleri çaresizlik bataklığında çırpınmak zorunda kalır mıydı? Ya da gelişen ekonomiler olduklarından çok daha güçlü imiş gibi görünmeye çalışarak, kısmen komik durumlara düşer miydi?
Ne olup bittiğini daha iyi anlamak için, Soğuk Savaş sonrasındaki uzun dönemli eğilimleri ve yarattığı sonuçları irdelemek lazım! ABD kökenli yeni muhafazakar anlayışın, bugün yaşamakta olduğumuz açmazların ve gelecekte yaşayacağımız olumsuzlukların sorumlusu olduğunu hesaba katmamız gerekiyor. Küreselleşme olarak pazarlanan kuralsızlığın tasarımcıları, kendi çıkarlarına daha fazla hizmet edecek yeni bir Dünya Düzenini hedeflediler; fakat başaramadılar ve bundan sonra yaşanacak felaketlerin altyapısını hazırlamış oldular.
Öncelikle üretim faktörlerinden biri olan sermayeyi daha belirleyici hale getirmek için çok çalıştılar, bu tercihin yaratacağı sorun ve dengesizlikleri tümü ile görmezden geldiler. Öncelikle seçilmiş siyasilerin vesayet altına alınarak yönlendirilmesi ve kanaat önderi niteliğindeki kesimlerin devşirilmesi peşinde koşuldu; sermaye ve buna aracılık eden kesimler ve para politikası uygulamalarını daha muktedir hale getirmeye çalıştılar. Monetarist olarak bilinen yaklaşımlar bu ilk sürece eşlik etti ve 1995 yılında ömrünü tamamladı.
Devamında ise eğilimlerin kesinlikle sürdürülebilir olmadığı, her konuda giderek istikrarsızlaşan sermaye hareketlerinin belirleyici olduğu bir sürece geçildi; çok yönlü krizler kronikleşmeye başladı. Kısa vadeli beklentiler ile sorunların ağırlaşması pahasına günün kurtarılması peşinde koşuldu, algılar sistemli bir şekilde köreltildi. Gelir ve servet dağılımının kademeli olarak olumsuzlaşmasına, rekabet koşullarının bozulmasına ve finansal yapının temel ilkeleri tüketerek yozlaşmasına yol verildi. Sermaye ve buna aracılık edenler ile üreten kesimler ve geniş kitleler arasında düzeltilmesi olanaksız çıkar çatışmaları yaratıldı, bunu tehlike olarak gören ve eleştirenler dışlandı; geleceğin nimetleri fazlası ile tüketildi ve gelişmeler kontrolden çıkmaya başladı. Küresel istikrar, sermaye hareketlerine ve risk alma isteğine tümü ile bağımlı hale geldi.
Artık dananın kuyruğunun kopması aşamasına geçildi! Sermaye hareketleri yönlendirilemiyor ve risk alma isteği arttırılamıyor! Yapısal reform masalları artık işe yaramıyor! Durumun vahametinin farkında olanlar ya başının çaresine bakmaya çalışıyor, ya da her yolu deneyerek sorunların ağırlaşması pahasına felaketi öteleyebilmeyi başarı saymak zorunda kalıyor!
Sormak gerekiyor: siyasi iradeler ile para otoritelerinin etkisiz ve yetersiz kaldığı koşullarda, bu açmazdan nasıl çıkılacak? Makroekonomik görünümün olumsuzlaşması ve istikrarsızlığın büyümesi nasıl önlenecek? Durumun farkında olan ve bu türden sorulara tatmin edici yanıt bulamayanlar, herkesten önce başının çaresine bakmak ve payına düşen bedelleri başkalarına ödetmeye çabalamak dışında bir seçenek üretemiyor!