Mubariz Mansimov: Çar çur edilecek daha fazla para

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Başlık fazlaca ön yargı içeriyor olabilir ancak yaklaşan Beşiktaş kongresi öncesi camiada fırtına alameti bir sessizlik yaşanırken, etrafımdaki Beşiktaşlılar'ın Yıldırım Demirören'in son hamlesine ilişkin algısını mükemmele yakın şekilde yansıttığını söylemeliyim. Aslında meselenin Mubariz Mansimov ile direkt olarak bağlantısı da yok. Hatta Beşiktaş taraftarının kendisine yoğun biçimde sempati beslediğini de söylemek mümkün. Türk vatandaşı olduktan sonra Gurbanoğlu soyadını seçen 1968 doğumlu Azeri işadamı, Beşiktaş camiası için yeni ancak güçlü bir figür. Özellikle denizcilik alanındaki yatırımları ve çalışmaları ile hatırı sayılır başarıların altına imza atan Mansimov, Forbes Türkiye Dergisi'nin geleneksel olarak yayımladığı "Türkiye'nin En Zenginleri" araştırmasının 2009 sonuçlarına göre 1 milyar 100 milyon dolar civarındaki kişisel serveti ile listenin yedinci sırasında kendisine yer bulmuştu. "Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar." misali bir karşılaştırma yapılacak olursa; Demirören şirketler grubu yönetim kurulu başkanı Erdoğan Demirören'in 350 milyon dolarlık serveti ile 63. sırada yer aldığı bu listede; kaos zamanları "kurtarıcı" gözüyle bakılan Beşiktaşlılar'dan Tuncay Özilhan on üçüncü, Turgay Ciner on dördüncü, Rahmi Koç ise yirmi dördüncü sırada bulunuyorlar. Anlayacağınız aynı zamanda 2009 rakamlarıyla dünyanın en zengin 647. kişisi olan Mubariz (Mansimov) Gurbanoğlu'na siyah-beyazlı taraftarlarca "Beşiktaşlı Abramovich" yakıştırması yapılması boşuna değil.

Madalyonun diğer yüzünü çevirip bakınca Beşiktaş taraftarı geniş bir kitlenin başkan Yıldırım Demirören'e oldukça tepkili olduğunu görüyoruz. Başkan Demirören, çevresindekilerin kurduğu etten duvarın ardını göremiyor ve dolayısıyla kendisine tepki koyanları "birkaç kişi" olarak niteliyor olabilir ancak işin aslı şu: Bu tepki o kadar geniş tabana yayılmış ve o kadar şiddetli ki, pek çok Beşiktaşlı'dan "Değil Mubariz Mansimov, Roman Abramovich'i listesine alsa Demirören'in başkan olarak kalmasını istemiyorum." cümlesini bizzat işittim. Kulübün girdiği borç yükü, karavana transferler ve diğer büyüklerle olan rekabette geri kalınması gibi konularda haklı kızgınlıkları bulunan taraftarların, Yıldırım Demirören'e inançları kalmamış. Başkanlığının ilk yıllarında tökezledikten sonra "Ben bu işi öğrendim." diyen ve akabinde öğrendiğini pratikte ispatlayan Aziz Yıldırım'ım aksine altı senedir hata üstüne hata yapan Yıldırım Demirören'in bu aşamadan sonra değişebileceğine inanan Beşiktaşlılar'ın sayısı hayli az. Taraftarın belki de en çok muzdarip olduğu konu olan "transfer" meselesi, bir başkanın genel performansına en fazla etki eden kavramlardan biridir. Bu bakışı çarpık bulabilirisiniz ancak pratikte işin gerçeği budur. Takdir edersiniz ki, bu kulvarda Yıldırım Demirören'in başarılı olduğunu söyleyebilmek pek mümkün değil. Oysa ilk maçtan bu yana takımı sırtlayıp götüren Ernst ve Ferrari'nin ortak özelliklerine bakmak bile bu alanda aşama yapmak için yeterli. Merak edenler için ipucu olarak; İtalyan ve Alman milli takım formalarını yirmiden fazla giyebilmenin iyi futbolcu olmayı gerektirdiğini hatırlatalım. Var olan kaynakları hesapsızca kullanıp, uluslararası arenada ismi dahi anılmayan kimi yerel yıldızlara milyonlarca Euro'yu saçmak, kulüp bilançosuna olduğu kadar sahadaki neticelere de kötü etki ediyor. Yıldırım Demirören bugüne kadar sergilediği performans ile kendisine geçer not veriyor ve hatalarıyla yüzleşme şansını elinin tersiyle itiyor ise; Mubariz Mansimov'un Beşiktaş için anlamı "çar çur edilecek daha fazla para" olmaktan bir adım öteye gitmez.

Hepimiz Hikmet Karaman'ız!

Bugüne kadar enselerine vurulduğunda itiraz etmeden lokmalarını kulüp yönetimlerine veren Türk teknik direktörlere alıştırılmış futbol kamuoyunun, Hikmet Karaman'ın sergilediği duruşa alkış tutması gerektiğini düşünüyorum. Çakmaklara dahi doldurulamayacak "Sen bizim evladımızsın!" gazını alan çalıştırıcılar, geçmişte bir daha iş bulamama korkusu ile alacaklarını kulüplere hibe ederek sözleşmelerini feshettiler. Bugünlerde buna direnen Hikmet Karaman, karşılık olarak Ankaragücü kulüp yönetiminin birbirinden ilginç yıldırma taktikleriyle boğuşmak durumunda kalıyor. Ankaraspor'da çalıştığı dönemde yönetimle arası limoni olan Karaman, aynı yönetimin Ankaragücü'ne göçmesiyle (!) birlikte zaten otomatikman topun ağzına gelmişti. Bunun belirtileri de Hikmet Karaman görevi başındayken çeşitli teknik adamlara teklifler götürülmesiyle su yüzüne çıkmıştı. Bugün gelinen noktada Ankaragücü yönetimindeki Ankaraspor kanadının takımı Hikmet Karaman'dan kaçırmaya çalıştığı görülüyor. Buna karşılık Hikmet Karaman'ın eli de güçlü.

"Kulübün, sözleşmeyi haklı bir sebep olmaksızın feshetmesi veya teknik adamın sözleşmeyi haklı nedenlerle sona erdirmesi halinde, kulüp fesih tazminatı olarak sözleşmenin kalan süresi karşılığı tüm hak edişleri ödemekle yükümlü. Aynı zamanda; başarı primlerinin tamamı, koşullar gerçekleşmiş gibi değerlendirilip, güvence altına alınmış durumda. Haksız fesih tazminatının 350 bin doların altında olmayacağının belirtildiği kontratta, teknik adamın bir başka kulüple sözleşme yapması halinde, tazminat tutarından kısmen ya da tamamen tenzil yapılmasının önüne geçilmiş. Bu gelirlerin, tazminat hesabında teknik adam aleyhinde dikkate alınmayacağı net bir şekilde belirtilmiş. Şartların, kulüp tarafından yerine getirilememesi halinde, teknik adamın 5 gün içinde durumun düzeltilmesi için ihbar çekme, ardından da haklı nedenlerle 7 gün içinde sözleşmeyi tek taraflı fesih hakkı bulunuyor."

Tecrübeli teknik adam, yukarıda detaylarını verdiğimiz sözleşme ile kendisini sağlama almış görünüyor. Anlayacağınız, Ankaragücü yönetimi takımı bir başka teknik adama emanet etmek istiyorsa Hikmet Karaman'ı yıldırmaya çalışmaktan vazgeçip, çalıştırıcısıyla masaya oturmak zorunda. Bugüne kadar kulüp başkanlarına telefon edip, "Falanca sizin takımı çalıştıramıyor. Ben onun aldığı ücretin yarısına çalışır takımı da ilk beşe sokarım." şeklinde konuşmakta sakınca görmeyen kimi diplomalı dilencilerin de bu olayda Hikmet Karaman'a destek vermesi gerekiyor. Mevzu, milli takım hocalığı olunca hep bir ağızdan "Bizi adamdan saymıyorlar." diye haykıranların, bugünlerde evlatlıktan reddedilip "önce birey ve teknik direktör" olarak kabul görmeleri için bulunmaz bir şansları var. Yok, eğer birbirlerinin altını oyup hafriyat işinden parayı götürmeyi amaçlıyorlarsa ataletlerini ve duyarsızlıklarını korumalarında hiçbir sakınca yok. Ne de olsa bugün Hikmet Karaman'a yapılanların yakın gelecekte kendi başlarına gelmesi garanti. O gün gelene kadar da küp ne kadar dolarsa o kadar iyi.

Arda Turan olayında Mehmet Topuz faktörü

Sonunda oldu, el birliğiyle başardık. Türk spor basını tarafından attığı her adım takip edilen, köşe yazarından sade vatandaşa toplumun her kesimi tarafından nasihat bombardımanı eşliğinde kurcalanıp asla akışına bırakılmayan "Arda Turan" konusu, genç futbolcunun Diyabakırspor'a attığı golle "Arda Turan olayı" halini almaya başladı. Bugüne kadar 1987 doğumlu genç kaptanın; kız arkadaşa sahip olmasını, gezip tozmasını, play-station oynayıp uykusunu ihmal etmesini, yaz tatillerindeki yat gezilerini, giydiği ceketin fiyatını ve hatta Aziz Yıldırım'a hal hatır sormasını "üç flaş gücünde" (Flaş! Flaş! Flaş!) ve neredeyse canlı takip etmiştik. Tam da "sular duruldu galiba" dediğimiz bir anda Diyarbakır'da güzel bir gol atan yıldız futbolcu, golden sonraki haletiruhiyesi ile bir kez daha manşetlere çıktı. Sevincine hırs ve deşarj karıştığı her halinden belli olan Arda Turan, sonraki günlerde üzerindeki baskıyı kabul edip gol sonrası yüz ifadesini de bu baskıya bağladı. İyi ama Arda'yı bu denli baskı altına alan olayların fitilini kimler, nasıl ateşledi?

Hatırlayacaksınız, yaz transfer döneminin büyük kısmını Fenerbahçe ve Beşiktaş camiaları arasında gerginliğe sebep olan Mehmet Topuz transferi doldurmuştu. Gerek kendisi gerekse de anne ve babası tarafından Beşiktaş'ın futbolcusu olmak istediği defaatle duyurulan Mehmet Topuz'un kararlılığı Aziz Yıldırım'la yüz yüze görüşene kadar sürmüş, futbolcu aslında Fenerbahçe'ye tutkun olduğunu tesisleri ve stadı gezip, büyüklerinden brifing alınca hatırlamıştı. Bir başka deyişle buna "Aziz Yıldırım'ın ikna kabiliyeti" de demek mümkün. Mehmet Topuz harekâtından futbolcuyu koparıp alarak ve büyük sükse yaparak ayrılan Aziz Yıldırım, bahse konu ikna kabiliyetini Galatasaray'ın yıldız futbolcusu Arda Turan üzerinde denemek isteyince ve bunun için Adnan Polat'a "müsaade et" deyince Galatasaray yönetiminin kucağına saatli bombayı da bırakmış oldu. Ne Aziz Yıldırım'ın futbolcuya önereceği yıllık ücrete ne de Arda Turan için sarı-kırmızılı kulübe ödenecek olan ve 15 milyon Euro'dan başlayan sözleşme fesih bedeline mukabele edecek fazla enstrümanı bulunmayan Galatasaray yönetimi, bu salvoya son derece stratejik bir hamle ile karşılık verdi. Buna göre, salt maddi kaynaklar ekseninde yapılacak bir mücadeleye girmek istemeyen öte yandan da yıldız futbolcusunun aklının çelinme ihtimalinden rahatsız olan Adnan Polat, çareyi paraya tahvil edilemeyecek bir titri ve apoleti genç futbolcunun omuzlarına dikmekte buldu. Son derece stratejik bulduğum ve yöneticilik başarısı saydığım bu hamle ile zaten önümüzdeki yıllarda Galatasaray kaptanlığına gelmesi ve adını efsane oyuncular arasına yazdırması beklenen Arda Turan kaptanlık pazubandını koluna taktı, Metin Oktay'ın formasını sırtına geçirdi. Anlayacağınız, Arda Turan'ı bugün baskı altına alan sorumlulukların kendisine tevdi edilmesi noktasında Aziz Yıldırım ve Mehmet Topuz katalizör görevi gördüler. Olaya Galatasaray yönetimi açısından bakacak olursak, yıldız futbolcusunu kaybetmediği gibi oyuncunun kulübüne daha fazla aidiyet hissetmesini sağlayarak, Aziz Yıldırım'ın manevrasını boşa çıkarmış oldu. Ancak o günlerde fazlaca hesaba katılmayıp haftalar ilerledikçe Arda Turan'ı kamburlaştıran ağır sorumluluk, 21-22 yaşında Galatasaray'a kaptan olmanın ve şimdiden efsane futbolcular arasında sayılmanın yan etkilerinden biriydi. Bu sezon iddialı kadrolar kurarak şampiyonluk mücadelesine erken başlayan Galatasaray ve Fenerbahçe'nin son günlerde medya üzerinden bir başka cephe açtığı da hesaba katılırsa bu yan etkilerin sezon boyunca canlı kalabileceği de akılda tutulmalı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016