Mourinho'nun onuru ve Daum'un raporu

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

18. Şampiyonlar Ligi finali aslında beklediğimiz gibi başladı. İlk dakikadan itibaren görüldüğü üzere iki kurt hoca, önce gol yememeyi düşünerek rakibin gol yollarını kapatmaya özel önem vermişlerdi. Sahadaki dizilişler benzerdi ama gerek Inter'in gerekse de Bayern'in yoğurt yiyişleri farklıydı. Alman ekibin teknik direktörü Louis Van Gaal; takımını klasik 4-2-3-1 dizilişinde sahaya sürerken, Ribery'nin yokluğunda sol önde Hamit'i kullanarak enteresan bir karara imza attı. Bu taktik hamlenin sebebi Inter sağ kanadında zaman zaman Maicon - Eto'o ikilisinin "Voltran'ı oluşturması" bir başka deyişle o kanadı koridor yapması olabilir miydi? Şüphesiz bu büyük bir olasılık ama Ribery cezalı olmasa Van Gaal acaba aynı defansif düşünceyi sahaya yansıtır mıydı? Elbette bu konuda nereye koyarsan koy verim aldığın bizim Hamit'in hakkını da yememek lazım. Her ne kadar 62 dakika sahada kalmış olsa da.

Bayern bu düşünce içindeyken Mourinho da kurduğu komplike stratejiyle koleksiyonuna bir kupa daha eklemek niyetindeydi. İtalyan ekip, topu kazandığı anlarda defansın önünde Cambiasso'yu tek bırakan ve bu haliyle 4-3-3 şeklinde sahaya yerleşen ama top rakipteyken Zanetti'yi vatandaşının yanına katan bir görüntüdeydi. Topun hakimiyeti Inter'e geçtiği anda Sneijder önderliğinde Milito, Pandev ve Eto'o'nun oluşturduğu hücum gücü yıldırım hızıyla rakip yarı alana akarken, Bayern'de Schweinsteiger, Van Bommel, Van Buyten ve De Michelis'in fazlaca ağır kalmakta oldukları gözlerden kaçmıyordu. Nitekim Inter'in Milito ile bulduğu gollerde bahsettiğimiz zaaf hayli etkili oldu. Garantici Mourinho, takımı skor üstünlüğünü ele geçirdikten sonra beklerini adeta bölgelerine çaktı. "Alman temsilcisinde durum nasıldı?" diye sorarsanız hem Lahm'ın, hem de Badstuber'in ilk dakikadan son dakikaya kadar bulundukları kulvarları 3-5-2'nin kanatları gibi kullandıklarını belirtmek gerekir. "Modern futbolda beklerin hücuma katılımı" konulu bir sempozyumda Bayern'in bu maçtaki görüntüsü örnek teşkil edebilir ama "Kazanan her zaman haklıdır" düsturunu benimsemiş bir futbolsever iseniz, sağbek Eto'o ve sol bek Pandev sizi çok da rahatsız etmeyecektir. Neticede maçı 2-0 kazanan Inter, 1965'ten sonra 45 yıldır beklediği kupasına kavuştu ve sezonu üçlemeyle kapattı. Maçın bitiş düdüğüyle saha bayram yerine dönerken aklıma nedense Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın teknik direktörü Christoph Daum'dan istediği rapor geldi. Bir iddiaya göre kulüp binasında görüştüğü Alman teknik adama "Tüm ekibini değiştir. Ayrıca seneye Devler Ligi'ni nasıl kazanacağımızı anlatan bir raporla bizi ikna et." direktifini veren Aziz Yıldırım'ın bu yolla neyi amaçladığı tam olarak belli değil. Kimilerine göre başkan Yıldırım böylelikle Daum'u istifaya zorlamak istiyor ama bahsi geçen sadece "rapor yazmak" ise imkansız bir istek değil. İmkansız olan seneye Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak. Eh, 250 milyon Euro'luk Bayern finalde Inter karşısında ezildiyse rapora yazacak çok fazla şey olmasa gerek. Yaklaşık 150 milyon Euro'luk bir yatırımla ve Messi, Milito gibi oyuncuların klonlanması konusunda TÜBİTAK'ın yardımlarıyla belki birşeyler başarılabilir. Sarı-lacivert renklere gönül verenler bana kızmasın, olay Daum ile Aziz Yıldırım arasında cereyan ettiğinden Fenerbahçe'yi konu aldım. Yoksa diğerlerinin de kısa ve orta vadede Şampiyonlar Ligi'ni kazanması mümkün görünmüyor. 25 kişilik kadrosundaki nitelikli 20 yabancısı ve ismi Mourinho olan hocasıyla Inter Şampiyonlar Ligi'ni kazandım diye çılgına dönerken, Aziz Yıldırım'ın yaptığı "Gözünün üstünde kaşın var." demenin bir başka şekli olsa gerek.

Hiddink havucu uzatınca

2010 Dünya Kupası'nı ıskalayan milli takımımız, Amerika Birleşik Devletleri kampının ilk maçında Çek Cumhuriyeti ile karşılaştı. Özellikle karşılaşmanın ilk yarısında dikkat çekici bir performans sergileyen ay-yıldızlıların hazırlık maçlarında pek de adetleri olmayan 2-1'lik bir galibiyet alması bana göre sürpriz oldu. Uzun lig maratonunun tüm yorgunluğunu hisseden futbolcularımızın üstelik hiçbir iddia taşımayan bu maçta oynadıkları futbolu bir nedene bağlamak gerekirse o nedeni tribünde oturan Guus Hiddink olarak açıklayabiliriz. Yetenek bakımından bir betimleme yapılacak olsa sanıyorum futbolcu kadromuza atfedilen "Avrupa'nın Brezilyası" benzetmesine karşı çıkacak çok az insan vardır. Ancak söz konusu olan "bireysel taktik", "fundamental" ve "profesyonel düşünce" ise aynı yaldızlı sözleri sarf edemeyeceğimiz çok açık. Bir başka biçimde anlatmak gerekirse; millilerin iyi performans göstermesi için "motivasyon faktörleri" her dönem çok önemli olmuştur, bundan sonra da olacaktır. İşte Çek Cumhuriyeti karşısında şov yapan takımın oynadığı futbolu biraz da buna bağlamak lazım. Guus Hiddink gibi global ölçekte "dağ gibi" reputasyonu olan bir çalıştırıcının gözüne girme hedefi takımımızın işini ciddiye almasına sebep olunca ortaya da seyrine doyulmaz bir futbol çıktı. Bu duruma kritik patlama eşiğindeki Arda Turan ve Nihat gibi oyuncuları da katarsak sanıyorum tüm taşlar yerli yerine oturacak.

Karşılaşmaya 4-2-3-1 düzeninde başlayan milli takımımızın yumuşak karnı defans bloğunda idi ama yeniden yapılanma amacıyla farklı bir kadroda karşımıza çıkan Çekler bu zaafımızı ancak 60.dakikadan sonra keşfedebildiler. Milli takım ve Galatasaray'da siyam ikizleri gibi yapışık kardeşleri oynamaları beklenen Gökhan Zan - Servet ikilisi, ayrı camilerin avlusuna bırakılmış yetimler gibi sezonu kulübede geçirdiklerinden aralarındaki uyum da vasat düzeydeydi. İkinci yarıda tandeme monte edilmeye çalışılan Emre Güngör'ü ise ancak "kabus" kelimesiyle tanımlayabiliriz. Her iki stoperimizin de topu kullanma becerisinden yoksun oluşu tıpkı Rijkaard gibi bir başka Hollandalı Guus Hiddink'in de bu bölgeye operasyon yapmasına yol açabilir. Gerçekten de uluslararası turnuvalarda başarıyı hedefliyorsak, topu geriden oyuna sokabilen bir stoperi milli takımımıza kazandırmak zorundayız.

Millilerin kötü yanlarını öne çıkarıp da oyun içindeki güzellikleri göz ardı etmek olmaz. Öncelikle defansın önünde görev yapan ikiliden Emre'nin standard kalitesini sahaya yansıttığını Selçuk'un ise beklenenden öte olumlu bir futbol oynadığını belirtmemiz lazım. İleri uçtaki Halil "hedef santrfor" nitelemesinin tam karşılığı olurken, arkasındaki üçlüde tek sırıtan milli formaya yeni yeni ısınan Volkan Şen oldu. Bilhassa Arda'nın Çek takımının sağ kanadını çökertip, "Çökertmeden çıktım da Halil'im" nidaları eşliğinde Halil'e hazırladığı pozisyonlar alkışı hak etti. Nihat'ın "bekledim de gelmedin" tınısıyla yolu gözlenen ve ancak ligin son haftalarına yetişen formu da Cech'i bir kez daha avlamasına vesile oldu. İkinci devrede Oğuz Çetin'in yaptığı değişiklikler sonrası artan Çek Cumhuriyeti baskısını kıramadık ve maçın son bölümlerini mahkum oynadık. Bu anlarda görüldü ki, Aurelio önümüzdeki dönemde de milli takımın önemli oyuncularından biri olacak. Sol bekteki Çağlar ile sağdaki Sabri'nin performanslarında herhangi bir problem yoktu ama Gökhan Gönül ve Hakan Balta'nın dönüşleriyle formalarını geri alacaklarına şüphe yok. İlerleyen dönemde Sercan, Batuhan gibi genç gol ayakları da bu takıma monte edilecek olursa yeniden bir çıkışa geçmemiz söz konusu olacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016