Mottagnai=Buğday ekmeğimiz
Japon dilinde "mottagnai" kavramı, bizdeki "nimet kavramının" karşılığı. Ama arada fark var: Japonlar "nimet" dedikleri zaman dağı, taşı, toprağı, suyu, yaprağı, otu, güneşi, ayı, havayı, ateşi vb. doğada insanın varlığını sürdürmesini doğrudan ya da dolaylı etkileyen her şeyi nimet sayıyor. Biz ise "nimet" dediğimiz zaman ağırlıklı olarak "buğday ekmeği" anlıyoruz. Kültür aynamızda yansıyan, "…kendini fasulye gibi nimetten sayıyor" sözümüz; nimet kavramının içeriğini ne denli boşalttığımızı, daralttığımızı, zihinsel araçlarımızı sınırladığımızı ve hapsettiğimizi gösteriyor.
Önem verdiğimiz, "ekmek kapım" sözünden başlayarak, en büyük günahın bir başkasının "ekmeği ile oynamak" olduğuna inandığımız, nimetlerin en yücesi saydığımız "buğdayın" üretimi, saklanması, ticareti ve tüketilmesinde, algılamamızın ağırlığı kadar bilinçli ve sorumlu davranabiliyor muyuz?
Önceki haftanın sonunda Marmara Bölgesi Un Sanayicileri Derneği'nin düzenlediği toplantıya katıldım. Örgütlemeyi yapan derneğin yönetim kurulu başkanı Seçkin Öztürk'ün konuşmaları ile açılan toplantıda, Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Özmen, TMO Ticaret Dairesi Başkanı Kayhan Ünal birer değerlendirme konuşması yaptı.
Gün boyu iki panel izlendi: Birinci panelin konusu, "Un sektörüne yönelik destekler ve dünya buğday piyasası" idi. Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu Genel Sekreteri Vural Kural'ın yönettiği panelde KOSGEB Başkan Yardımcısı Hüseyin Tüysüz, Dış Ticaret Müsteşarlığı'ndan Bünyamin Kutlu, İGEME'den Mustafa Yavuz, Kredi Garanti Fonu adına Tekin kural ve Dünya Bankası'ndan Alper Oğuz kendi kuruluş ve kurumların sektöre sağladıkları destekler hakkında bilgilendirici sunumlar yapıldı.
Öğleden sonraki paneli bu satırların yazarı yönetti.Argon Tarım Genel Müdürü Gülfem Eren, TİM Sektör Kurulu'ndan Cansın Kavukçu İnan, Okan Üniversitesi'nden Prof. Dr. Hikmet Boyacıoğlu SGS'den Alparslan Çam da aşırı fiyat değişmelerinin nedenleri, iklim değişikliklerinin etkileri, buğday ticaretindeki gelişmeler, buğday kalitesinin ölçülmesi , izlenmesi ve gıda güvenliği konularını irdeleyen sunuşlar YAPILDI.
Bardağın dolu yanı
Toplantıda edindiğim izlenimleri iki yazıda okuyucu ile paylaşmak istiyorum. Önce, nimet kavramımızın ağırlığını oluşturan buğdayın tartışılmasında "olumlu" bulduğum beş önemli gelişmeyi, "bardağın dolu yanını" anlatmayı deneyeceğim.
Birincisi "örgütlenme bilincinin" artması. İkincisi, buğday işi ile ilgili olanların "belli bir gündeme sahip olması". Üçüncüsü, buğday üretimi ve tüketimine ilişkin "veri,malumat,bilgi" konusunda zihni ve fiziki ilerlemeler. Dördüncüsü, "dünya genelinde eğilimleri gözlemede" alınan mesafe. Beşincisi de "dışa ve dünyaya dönük gelişmede" alınan yol.
Çok erken yaşlarda, hafızam beni yanıltmıyorsa, YÖN Dergisi'nde Prof. Dr. Mübeccel Kıray'ın, "Örgütlenmemiş Kent: İzmir" adlı o küçük ama anlamlı kitabını okuduğumda; örgütlü olma ile zenginlik arasındaki doğrudan ilişki zihnime bir mıh gibi çakıldı. O günlerden bugüne, örgütlü davranışı zenginlik üreterek, insan yaşamını kolaylaştırmanın en etkili aracı olarak algılarım. Örgütlü yaşama ile ilgili gözlemlerim, algılarım, yaşadıklarım, deneyimlerim ve birikimlerim beni yanıltmadı diye düşünürüm.
Çok yetersiz olsa da çiftçi örgütlenmeleri, zahire borsaları, kamuda düzenleyici işleve sahip TMO'nun uzun yıllara dayanan birikimi, tohum ıslah çalışmalarını yürüten kamu ve özel kesim kuruluşları, ilaç firmaları ve denetleyici kamu birimleri, un değirmenleri sahipleri ve ticareti yapanların örgütleri ülkemizin önemli birikimi.Makine üreticilerinin, sektörle ilgili toplantılarda sponsorluk yapabilecek fazlayı üretebilir konuma gelmeleri bir başka aşama… Eksikleri olabilir; ama birikimlerini bir potansiyel olarak algılamamız; geçmişin karar ve kurumlarını irdeleyerek, onlar üzerine gelecek inşa etmemiz gerek. Genelinde hububat , özelinde buğday işiyle ilgilenenlerin örgütlenme çabalarına hep birlikte destek vermemizin gereğine içtenlikle inananlardanım.
Gündem sahibi olmak
İkinci olumlu gelişme, sektördeki örgütlerin bir "gündeme" sahip olmaları. Un Sanayicileri Dernekleri ve Un Sanayicileri Federasyonu'nun sürekli toplantılar yaptığını medyadan izliyoruz. Bu toplantılar, "…yapmış olmak için" yapılmıyor. Gündemi dolduran konulara bakıyorum. Güncel arz/talep sorunları, fiyat hareketleri, destekler, kalite, ticarette şans eşitliği yaratma, gözetim , denetim vb. sorunlar yanında belli ölçülerde uzun dönemli geleceği güven altına alacak yapısal ve ekonomik konular irdeleniyor.
Üçüncüsü, bilginin güç olduğunu herkes fark etmiş durumda. TMO'nun Yıllık Hububat Raporları, Un Sanayicileri Federasyonu Sektör Raporu, TÜİK verileri, Uluslar arası Hububat Konseyi verileri, akademisyenlerin hazırladıkları raporlar, FAO, IGC ve USDA vb. çok sayıda veriye erişilebiliyor. Veri, malumat ve bilgiyi "anlamaya" taşıyabilmek için koşullar yaratılmış durumda… Gerçeğe yakın verilerle "öngörme ve önlem alma disiplinini" geliştirmek gerektiğini fark edenlerin sayısı hızla artıyor.
Olumlu gelişmenin dördüncüsü, "eğilimleri, fırsat ve tehlikeleri" gözleme, açık ve yaygın tartışmalarda yapılan değerlendirmelerin bir "erken uyarı sistemi" oluşturmasına ilişkin zemin hazırlaması. Örneğin , dünya nüfusundaki artışın yarattığı talep baskısı her toplantıda vurgulanıyor. Hububat ve özelinde buğday üretiminin doğal koşullara aşırı bağımlılığı, genelde iklim değişmesinin etkileri alabildiğine sorgulanıyor. Dünyanın çok değişik merkezlerinde gelir artışı, orta sınıfın yükselişi, tüketici değer ve davranışlarındaki değişmenin üretimin nicelik ve niteliği üzerindeki etkileri üzerinde duruluyor. Üretici ülkelerin doğrudan yasaklamaları kadar tarife dışı engeller koyarak fiyat baskısı yaratması gözden ırak tutulmuyor. Rekolteler ve devir stokları yakından izleniyor; buğday konusunda bütünden ayrıntıya gelişmeler gözlenerek "alternatif tepki stratejileri" geliştirilmeye çalışılıyor.
Ekmeğimizle ilgili bir başka olumlu gelişme de, sektör ilgililerinin " dışa ve dünyaya açık gelişme" konusunda attıkları adımlar.Herkes dünya üretim ve tüketiminin gittiği yönü, gelişmenin hızını biliyor…Koşullardaki değişmelerin kendi işlerini nasıl etkileyeceğini hesap etme alışkanlığı gelişiyor. Lojistik avantaj ve dezavantajları gözetleyen ticari denge hesapları yapılıyor. Kürsel bir dünyada, küresel firma yaratmadan var olunamayacağını herkes enine boyuna, yaygınlığına derinliğine kavramış durumda…
Ülkemiz ve ekmeğimiz adına "olumlu gelişmelere" hepimiz destek olmalıyız... Ama deyip,"bardağın boş yanını" da bir sonraki yazıda ele almalıyız…