Moody’s‘in kararı kuşkusuz siyasi
Moody’s Türkiye’nin notunu 1994 Tansu Çiller krizinden 19 yıl sonra 16 Mayıs 2013 günü tekrar “yatırım yapılabilir” seviye olan Baa3’e çıkarmıştı. Ancak bu öyle herhangi bir gün değildi. İsterseniz o günlerde bu satırlarda yazdıklarımı size kelimesi kelimesine aktarayım: “Moody’s’in not artırımının Obama-Erdoğan görüşmesinden sadece 2 saat sonra gelmiş olmasının 2008 küresel krizi sonrasında itibarları yerlerde sürünen derecelendirme kuruluşlarının kredibilitesine kredibilite katan bir ayrıntı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim doğrusu!” Kısacası, Moody’s’in o günkü kararı da siyasi idi, bugünkü kararı da.
Moody’s not indirimine gerekçe olarak başlıca 2 sebep göstermekte: Ülkenin dış fonlama ihtiyacını karşılama konusunda artan riskler ile büyüme ve şirket bilançolarındaki zayıfl ama. Bence birinci sebebin ne kadar gerçekleştiği veya gerçekleşeceği son derece tartışmaya açık. Büyümede ve şirket bilançolarında görülen zayıfl ama ise yadsınamaz. Ancak, özellikle büyümenin yavaşlamış olması (dış fonlama ihtiyacını da sınırlaması nedeniyle) esasen riskleri artıran değil, azaltan bir durum.
Her şeyden önce, bir defa öncelikle şunu hatırlamakta fayda var: Moody’s (ve diğer derecelendirme şirketleri) esas olarak T.C. tarafından yabancı para cinsinden yurtdışı piyasalarda ihraç edilmiş olan uzun vadeli tahvilleri derecelendiriyorlar. Haziran sonu itibariyle merkezi yönetimin tedavüldeki uluslararası tahvillerinin toplamı 61 milyar dolar civarında. Bunun milli gelire oranı yüzde 8.6 gibi oldukça düşük bir oran. Kamunun diğer yabancı borçlarının tamamını katsak bile oran yüzde 11.7’yi geçmiyor. Türkiye’nin bu tahvillerini geri ödemede bir “default” a düşme ihtimali çok düşük. Zaten, garip bir şekilde Moody’s de bu durumu kabul etmiş! Hatta, önümüzdeki sene dış borç itfalarının toplamının 11.3 milyar dolar gibi düşük bir miktarda gerçekleşeceğini de belirtmekte.
Moody’s Türkiye’nin 2016-19 yılları arasında ortalama yılda yüzde 2.7 büyüyeceğini tahmin ediyor. Evet önceki dönemlere göre oldukça düşük bir oran. Ancak, Türkiye’nin krizlerden ne kadar kısa sürede kendini kurtardığını dikkate almayan oldukça kötümser bir tahmin. Ayrıca Moody’s görev tanımını karıştırdı herhalde. Kendisi Türkiye ekonomisinin performansını değerlendirmiyor, Türkiye devleti tahvillerinin geri ödenme kabiliyetini ölçüyor.
Derecelendirme kuruluşları özellikle bu tip düşürme yönünde karar aldıklarında (bu kararı rasyonalize etmek adına) bunu bir takım egzotik göstergelerle desteklemek ihtiyacını hissederler. Bu sefer de farklı değil. Moody’s Türkiye’nin “Dışsal Zaafiyet Endikatörü”nün 2013’e göre 20 puan artarak yüzde 187.3’e geldiğini not etmekte! (Artık ne demekse!) Ben de çok daha yaygın kullanılan başka bir gösterge ile karşılık vereyim: Moody’s Mayıs 2013’de Türkiye’nin notunu “yatırım yapılabilir” seviyeye yükselttiği zaman net uluslararası yatırım pozisyonumuz (tüm döviz yükümlülüklerimizden tüm döviz varlıklarımızın çıkarılması sonucunda bulunan rakam) -445 milyar dolardı. Şimdi ise -392 milyar dolar. O günlerde cari açığımızın milli gelire oranı yüzde 7 civarındaydı, bugünlerde yüzde 4!
Bir şeyi daha hatırlamakta fayda var: Moody’s’in bu not indirimi herhangi bir not indirimi değil. Türkiye’nin “yatırım yapılabilir” statüsünden “spekülatif yatırım” (kaba tabiriyle “çöp”) statüsüne tenzil edilmesine yol açan bir indirim. Her ne kadar henüz diğer derecelendirme kuruluşu Fitch Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir seviyede tutmaktaysa da, şimdiden borçlanma maliyetlermizde 30 baz puan kadar bir artış söz konusu olacaktır. Aynı zamanda, tüzüğünde bir ülkeye yatırım yapabilmesi için en az 2 kuruluştan “yatırım yapılabilir” derecesi almış olması şartı olan bazı fonlar da Türkiye’den çıkabilir. Ancak bunların miktarının 3-4 milyar doları geçmesi beklenmiyor. Yani, daha önce Brezilya’da tezgahlanana benzer bir şekilde, salt dereceyi “çöp” seviyesine indirerek Türkiye ekonomisini krize sokmak zor gözüküyor.
Öte yandan, Moody’s’in bu kararını genel olarak yanlış (ve zamanlama olarak da çok manidar) bulmakla beraber, bundan “Türkiye ekonomisinde durum günlük güneşlik, yapılacak hiç bir şey yok şeklinde düşündüğüm” anlamı çıkmasın. Yapılacak çok iş var. En acil ve öncelikli olan ise yatırım ortamının sağlanması (eskiden “iyileştirilmesi” derdik, artık “sağlanması” demek durumundayız.) Bunun için de olmazsa olmazlar: adil ve bağımsız bir hukuk sisteminin oluşturulması, ve kalıcı bir güven ve huzur ortamının sağlanması. Devamlı dillendirilen ve her nedense hep lafta veya rafta kalan yapısal reform paketleri falan ise bunların yanında önemsiz bir ayrıntı.