Moody’s’i adam yerine koyalım mı, koymayalım mı?

İsmet ÖZKUL
İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI [email protected]

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Türkiye’nin kredi notu görünüm değerlendirmesini “durağan”dan “olumsuz”a çevirdi. Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu 24 Eylül’de “yatırım yapılamaz” seviyeye düşürmüştü. O zaman yaptığı görünüm değerlendirmesi “durağan” şeklindeydi. Moody’s Türkiye’nin görünüm değerlendirmesini 6 ay içinde negatife çevirdi.

Görünümün olumsuz-negatif olması ise temel kredi notunun önümüzdeki dönemde düşme ihtimalinin daha yüksek olduğuna işaret ediyor. Moody’s ya da diğer kredi notu derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmelerinin gerçekçi olmadığını düşünebilirsiniz. Verilen kredi derecelerinin, yaklaşan krizleri göremediğinin yığınla örneği vardır. Derecelendirme kuruluşlarının notlarında çıkar ilişkilerinin ya da siyasi oyunların etkili olduğunu düşünebilirsiniz. Enron skandalı başta olmak üzere bunun da bir dizi örneğini sıralamak mümkün.

Buna rağmen, kredi derecelendirme kuruluşlarının verdikleri notu ve değerlendirmelerini önemle dikkate almak zorundasınız. Birincisi uluslararası finans alemi bu kuruluşları temel alarak hareket ediyor. İkincisi kredi derecelendirme kuruluşlarının analizleri, öyle yabana atılacak sıradan analizler değildir. Arkasında ciddi bir profesyonel birikim vardır. Sizi uluslararası muadillerinizle karşılaştırarak yerinizi gösteren ölçümleri, kendi değerlendirmeniz için de önemlidir.

Bu yüzden “onlar da kim oluyor” şeklindeki siyasi ajitasyonun ekonomi ve uluslararası piyasalar açısından bir değeri olmuyor.

Ayrıca katılsanız da katılmasanız da yapılan analizde çok ciddi tespitler var. Tüm ekonomi aktörleri, bu tespitleri dikkate almak durumunda.

Nitekim Moody’s tarafından yapılan son değerlendirmede de Türkiye’de ekonomi açısından işlerin iyiye gitmediği, kötüye gittiği belirtiliyor. Riskleri artıran birinci faktörün de siyasetteki belirsizlik ve gerilim olduğu vurgulanıyor. Ayrıca ekonomi alanında atılan bazı adımların uzun vadede durumu daha da kötüleştirecek adımlar olduğu açıklanıyor.

Öne çıkan tespitler şöyle sıralanabilir:

• Türkiye’nin borç ödeme profili üzerindeki iç ve dış baskılar, eylülden bu yana ciddi şekilde arttı.

• Temmuzdaki başarısız darbe girişimi sonrasında ortaya çıkan sert politik ortam, umulandan çok uzadı.

• İktidar ile anayasa değişikliğine karşı olan muhalefet arasındaki şiddetli ayrılık, referandumdan sonra da ortadan kalkmayacak.

• Temmuzdan bu yana farklı muhalefet yollarını kısıtlamaya yönelik olarak alınan önlemler, ülkenin yönetim kapasitesinin zaafa uğrattı ve özel sektör güvenini tahrip etti.

• İç politik ve jeopolitik gerilimlerin yurtiçi güven üzerinde yaptığı baskı ile kurları yükselten dış faktörler, kısa vadede büyümeyi baskı altına alacak. Uzun vadeli büyüme ise göreli olarak düşük kalmaya devam edecek.

• Düşük büyüme, ekonominin olumlu yanı olan mali dengede de bozulmaya yol açacak.

• Hükümetin politikaları öncelikle ekonominin kısa vadeli canlandırılmasına yönelik adımları, ahlaki tehlikeyi (moral hazard) artırıyor. Alınan önlemler, büyümeyi olumsuz etkileyen temel yapısal sorunlara çare olmadığı gibi makroekonomik dengeler için risk oluşturuyor. Ayrıca devreye sokulan bazı geçici önlemlerin geri alınmasının zor olacağı hatırlatılıyor.

• Merkez Bankası’nın artan enflasyona karşın negatif reel faiz uygulaması, döviz borçlusu şirketlere ayrıcalıklı kur uygulaması, bankaların alacaklarını yeniden yapılandırmaya ve kredileri artırmaya zorlanması, istihdam için ücretlere sübvansiyon uygulanması, vergi ve SGK borçlarının ertelenmesi bu çerçevede sayılan yanlış önlemler arasında yer alıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar