Moody's kararı: Söyleyene değil, söylenene bakmak...

Açıl SEZEN
Açıl SEZEN Dünyanın Parası [email protected]

Moodys’in kararı sürpriz mi?
Zamanlama olarak evet.

İçerik olarak sürpriz olmalı mıydı?
Negatif görünüm dikkate alındığında, aslında hayır.

Notun korunup görünümün durağana çekilmesi mi, yoksa notun inmesi mi daha kuvvetli ihtimaldi?
Ekonomik parametrelere göre birincisi.
Siyasi parametrelere göre ikincisi.
İkinciyi tercih ettiler.

Kredi derecelendirme kuruluşlarına, hakettiklerinden fazla değer verdiğimizi düşünüyorum.

Yatırım yapılabilir ülke kriterini yitirmiş olduğumuzdan, bizi yeniden bu seviyeye çıkartan nota kadar gelecek notların etkisi sınırlı olacaktır.

Karar siyasi mi?
Siyasi.

Bunu söylemek için dahi olmaya gerek yok, yazdığı kredi notu rasyoneline gerekçelerin siyasi olduğunu yazmış zaten. Kurumların zayıflamasından söz etmiş. Kendi ifadeleriyle “adaletin işleyişinden, OHAL’den, uygulanacak cumhurbaşkanlığı sisteminin fren-denge mekanizmalarının eksikliğinden” bahsetmiş. Ve bunların ekonomik etkileri olacağını, ekonomik etkilerin de şu anda karşılanma düzeyini düşük bulduğunu söylemiş. Yapısal reformların yavaşlığından, para politikasının etkisizliğinden söz etmiş.

Siyasi gerekçelerine katılmak zorunda değiliz.
“Türkiye şahlanıyor, bunu çekemiyorlar” diyenler de var.
“Kendi içimizde konuştuklarımızı adamlar da söylemiş” diyenler de.

Muhtemelen Türkiye NATO müttefikliği adı altında ABD’nin her dediğini yapan bir yönetim anlayışı sergilese, bu kurumları gayet memnun ederdi.

“OK Dusty” diyecek bir Türkiye, Türkiye olur muydu?

Ancak bu kurumlar memnun olacak diye, gelecek üç-beş kuruş sıcak paraya tamah ederek kendi sınır güvenliğinden fedakarlık edecek, toprak bütünlüğü için tehdit gördüğüne para için “OK Dusty” diyecek bir Türkiye, Türkiye olur muydu?

Elbette olmazdı.
Olmuyor da zaten.
Ülkenin bir politikası var, bu batıyla uyuşmuyor.
Bunlar dönem dönem olabilir. Çok örneği de yaşanmıştır.

Bu coğrafyada kendi savunma sanayini güçlendirmek, kendi güvenliğini sağlamak, kendi ilişkilerini dizayn etmeye çalışmaktan daha doğal bir refleks olabilir mi?

Peki bu duruşun bir bedelinin olmaması mümkün mü?
Bu notlar da o bedelin parçaları işte.

Fakat kararın gerekçelerinin siyasi olması, kararı verenin geçmiş günahları, bu kararın içindeki rasyonel gerçekleri görmemizin önünde engel oluşturmamalı.

Mesela diyorlar ki; Türkiye’de adalet sistemi sağlıklı çalışmıyor.
“Harika bir adalet sistemimiz var” diyen kaç kişi bulabilirsiniz?
Öyle olsa son 5 yılda bunca defa adalet reformuna ihtiyaç duyar mıydık?

Kurumların gücünün zayıflamasından söz ediyor.
Bugün Ankara’nın en deneyimli siyasetçilerini bir araya toplayın.
“Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş sonrası, şu kurumun yetkisi şu, bu kurumun bu olacak.
Bu kurumların etki alanı şuraları kapsayacak. Planlaması tamamlandı”  diyebilecek bir kişi bulabilir misiniz?
Hadi buldunuz.
Söylediğinin gerçekleşeceğinden emin olabilir misiniz?
Devlet aygıtı, kurumlarıyla kaimdir.
Kurumların bunca zayıf olduğu yerde çözümlerin hepsinin devletin zirvesinde aranması doğal olarak kaçınılmaz hale geliyor. Ekonominin ve siyasetin birçok paydaşı içerde bunu tartışırken, dışardan bakan gözler için bunun kurumsal bir devlet yapısı olarak görülmesi mümkün mü?

Para politikasının etkinliğinin olmadığını söylemiş Moody’s. Para politikasının etkin olduğu yerde çekirdek enflasyonu %12’de görür müsünüz? Bu Merkez Bankası’nın beceriksizliğinden mi, bu mücadelede yalnız bırakılmasından mı kaynaklanıyor acaba? Banka faiz yoluyla mücadele ederken öbür taraftan musluklar açılırken nasıl bir para politikası etkinliği bekliyoruz ki?

Söyleyene öfkemizden, söylenene bakmıyoruz.

Siyasetçiler negatif kararlara tepki veriyor

Siyaseten bunun bir karşılığı olduğu için, dünyanın her yerinde olduğu gibi siyasetçiler negatif kararlara tepki veriyor. Bunu anlıyor, haliyle doğal karşılıyorum.

Anlamadığım, kayıtsız-kamerasız her ortamda konuştuğunda OHAL’den yakınan, siyasi bölünmüşlükten dem vuran, hangi kuruma gitse “talimatsız iş yapamayan” bürokratlardan yakınan iş dünyası temsilcilerinin, sivil toplum kuruluşu başkanlarının bu kararlar geldiğinde yarışa girmiş şekilde lanetleme sırasına girmesi.

Bunu, siyasetçilere (aslında başka tarifi var ama en hafifini kullanmaya çalışıyorum) “yaklaşmanın”, “yakın durmanın” bir yolu olarak görüyorlar. Görmedikleri çok önemli bir nokta var bence.

Siyasetçiye yakın durmanın yolu, bu kırılganlıkların azaltılması için gerekenleri yapabilmektir.

Daha çok iş sağlamak, daha çok üretmek, daha fazla yeni pazar bulmaya çalışmaktır. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in söylediği gibi kaybedilen kredi notunu yeniden yakalayabilmek için çare aramaktır.

Yani kısacası, işini yapmaktır.  Kalanı.. Laf-ı güzâftır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Eli yatırıma gitmemek... 21 Ağustos 2019
Acılara tutunmak... 03 Temmuz 2019