Mobilya sektörü için düşlerim var
Ülkemizin önemli üretim alanlarından biri haline gelen mobilya sektörünün önünde uzun ince bir yol var. Sektöre sağlıklı bir gelecek yaratılması için konuyu beş ayrı yönüyle ele almamız gerektiğini düşünüyorum: 1)Yapısal ve ekonomik özellikleri, 2)Teknoloji ve üretimi boyutu, 3) Rekabet ve sürdürebilirlik, 4)Pazar ve satış sorunları, 5)İnsan kaynağı yetiştirme.
Daha önce değişik nedenlerle değinmeler yaptım ama, araştırmalara ve tartışmalara bir çerçeve olabilir umuduyla konuların her birini ayrı yazıda ele alarak irdelemek istiyorum. Bu sektöre ilgi duymamın nedeni, sektörde büyük ihracat düşleri kuracak potansiyelin bulunduğuna inanmamdır.
Mobilya sektörünün “yapısal ve ekonomik özelliklerinin” bileşenlerini ve bağlamlarını nasıl ele almalıyız?
Mobilya sektörünün yapısal ve ekonomik özelliklerinin netleştirebilmemiz için dünyanın her yerinde sektörle ilgili başlıca firmaların temel ideallerini ne olduğunu ve yaratmak istedikleri sonuç hakkında yeterli bilgimiz olmalı.
Rakip stratejilerini analiz etmeli potansiyellerini, potansiyellerin bizim için ne anlama geldiğini netleştirmeliyiz.
Dünya genelinde mobilya tasarımı yapan bağımsız işyerlerinde, eriticilerin bünyesinde ve kendi adına mobilya tasarımı yapanların yaratıcılık sınırlarını nerelerde ve nasıl zorladıklarını izlemeliyiz.
Malzeme mühendislerinin, mimarların, üniversitelerde ilgili bölümlerin ve bağımsız araştırma kurumlarının da katılımıyla dünya genelinde “mobilya algısının” ne yönde geliştiğini sürekli sorgulamalıyız.
Mevcut durumu, değişmelerin yönünü ve hızını kavramadığımızda, ülkemiz için tutarlı yol haritaları oluşturabiliriz.
Söz konusu çabaları tek tek firmaların yapabilmesinin güçlüğünü dikkate aldığımızda, sektörle ilgili entelektüel kapasiteleri derinliğine izleyen bir ortak yapılanma gerçekleştirebiliriz. Oluşturulacak yapı, kolektif kaynakların gücü ile desteklendiğinde, zihni planda ne yapılması gerektiğini bilmenin gücünü kullanabiliriz.
“Emtia, yani mal kapitalizminden, entelektüel kapitalizme geçiş eğiliminin” farkında isek, bir sektörde iş yaparken “yeni kavram ve terimlerle” entelektüel birikimimizi projelere dönüştürebilir; geleceğimizi güven altına almanın gerek şartlarından birini yerine getirmiş oluruz.
Bilgi Toplumu aşamasında, yeni üretim ve bölüşüm ilişkileri ciddi bir “orta sınıf” yaratıyor. Orta sınıfın beslediği “tüketici değer ve davranışları” değişiyor. Mobilya tasarımcıları, üretim yapan işyerleri, pazarlama ve satışla uğraşanlar; dünya genelinde orta sınıfın tüketim kalıplarını bilmelidir ki, pazarın ihtiyaçlarına göre alternatif çözümler üretebilsin. Sektördeki analizcilerin, entelektüel birikimin yanında, orta sınıf talebinin yapısını ve etkilerine ilişkin parametreleri netleştirmeleri, sektörün geleceğine ilişkin belirsizlikleri azaltır.
Mobilya sektöründe, küresel ölçekte dinamik bir anlayışla “deneyim ve birikimlerin saptanması”, birikimlerin üreticilere aktarılması kuşkusuz önemli kaynak gerektirir. Sadece parasal kaynaklar da yetmez, uzmanların yetiştirilmesi de gerekir. Sözü çok fazla dolandırmadan söyleyelim: Mobilya sektörüne ilişkin ciddi bir iş istihbaratı mekanizmamız yoksa ve gelişmeleri bir erken uyarı mantığı ile değerlendirmiyorsak, işlerimizi el yordamı ile yapma zorunda kalırız…
Sektörünün yapısal özelliklerinden biri de az-çok teknoloji ile yüzleşmiş bütün ülkelerde mobilya üretiminin yapılabilmesidir. Basit anlamda mobilyaya en ilkel kabilelerde bir rastlanır. Bugün Çin’den Endonezya’ya, Hindistan’dan Polonya’ya, Brezilya’dan Meksika’ya vb. bütün ülkeler mobilya üretimine giriş yapabiliyor. Sektöre giriş kolaylığı ülke içinde rekabeti yoğunlaştırdığı gibi, uluslararası düzlemde de rekabeti de giderek kızıştırıyor.
Sektörün emek-yoğun karakterinin geçerli olması ve sermaye-yoğun özellikler taşıması nedeniyle “istihdam yaratıcı etkisi” gelişmekte olan ülkeler için cazibesini artırıyor.
Hemen altını çizelim ki, teknolojik gelişmeler mobilya sektörünü ülke ve insandan bağımsızlaştırmakta ve “kalite türdeşliği” yaratmaktadır. Kalite türdeşliği nedeniyle, satışlar, mobilyayı üreten ülkeden çok “marka ve imajına” bağımlı hale geliyor. Bu açıdan bakıldığında ülke imajımızın önemsiz olduğu söylenemez ama firmaların marka ve imajları daha önemli. Ülkemizdeki firmalar “marka ve imaj yaratma” aşamasındadır. Ülke ölçeğinde saptanacak bir ortak strateji çerçevesinde koordineli bir uluslararası ilişki, mobilya sektörümüzün önünden çok ciddi bir engeli kaldırmış olur.
Temel bir yapısal özellik de lojistik maliyetleridir. Bir lastik tekerlekli araca ya da demiryolu vagonuna yüklenebilecek mobilyanın en düşük, orta ve üst kalitedeki ürünlerin parasal değerini hesaplamak; bunu da değişik uzaklıklara yapılan taşımaların maliyetine bölerek ton/kilometre taşıma bedelleri ile depolama ve içi dağıtım maliyeti vb. lojistik adımlara yapılan ödemlerin toplamı içindeki payını bulabiliriz. Lojistik maliyetlerinin toplam maliyet içindeki payı, ülke ve bölge koşullarına göre değişse de, yüzde 15’lik bir düzeyi aşıyorsa, orada tesis yeri seçimini ciddi biçimde sorgulanmalıdır.
Mobilya sektöründe analiz edilmesi gereken diğer bir yapısal ve ekonomik özellik de, iş süreçleri ve işgücü profillerinin nasıl değişeceğidir. Küçük atölye üretimiyle dünya ölçeğinde mobilyacılarla rekabet edilemeyeceğini biliyoruz. Rekabet edebilir ölçekte mobilya tesislerinin ciddi bir mekana ihtiyacı var. Bu açıdan, ülkemizde ivedilikle mobilya merkezlerini saptayıp, o merkezlerde Mobilya İhtisas OSB’lerini geliştirmeliyiz ki, sermaye taşa-toprağa bağlanmasın, yörede sinerjik kümelenmeden yararlanarak rekabet gücümüz artsın.
Ülkemizde diğer bütün üretim alanlarında olduğu gibi, mobilya sektöründe de “yetişkin işgücü ihtiyacı” had safhadadır. Zaman yitirmeksizin, yöre meslek liseleri, meslek yüksek okulları, üniversiteler bir araya gelerek “proje-odaklı eğitim” yapabilmenin kısıtları kaldıracak öneriler geliştirilmeli. Yüksek Öğretim Yasası’nda gerekli değişmelerin yapılması sağlanmalıdır. YÖK’ün mevcut durum ile gelecekte ihtiyaçları dengeleyen bir değişiklik önerisine öncülük etmesi ülke yararına olacaktır.
Daha önce belirttiğimiz orta sınıfın gelişmesi, harcanabilir gelirlerdeki artış mobilya değiştirme zamanını kısaltıyor. Ayrıca ortalama ömrün uzaması, yaşlı nüfusun artması yaşlı nüfusun ergonomik ihtiyaçlarına göre mobilya tasarlanmasını gerektiriyor; bu durum sektöre yeni bir fırsat kapısı açıyor.
Üretimin tarımdan imalata, imalattan hizmetlere kayması, iş mekanının fabrikalardan bürolara, bürolardan evlere doğru kayması, yeni bir büro mobilyası kavramlaştırması yaratıyor. Bu açıdan standart seri üretim ofis mobilyaları kadar, bütik karakterde ofis mobilyalarına da talepte yükselme değerlendirilebilir.
Mutfak mobilyalarında, konutlarda ıslak zeminli mekan mobilyalarında yeni ihtiyaçlar,yeni talep koşulları oluşuyor. Bahçe mobilyaları da bir alt sektör olarak bütünün önemli bir parçası durumundadır.
Gelecek günlerde mobilya sektöründe “ürün değil yaşam tarzı sunuyoruz” reklamları daha da öne çıkacak. Ayrıca, mobilya malzemelerinin “çevre duyarlılığı”, üretimde her türlü katı ve sıvı atığın “arındırılması” sektörün yapısını belirleyecek.
Pazarlama ve satışlarda, klasik tanıtım-tutundurma etkinliklerinin yanında, sosyal medyadaki arkadaş gruplarının “tavsiyesi” de önemli bir “talep uyarıcı” olarak karşımıza çıkıyor. Pazarlama ve satış stratejileri geliştirilirken, sosyo-ekonomik eğilimlerin gözetilmesi, yeni yaşam biçimleri ve tarzlarının dikkate alınması da gerekiyor. Ataerkil büyük aileden, çekirdek küçük aileye geçiş, çocuk sayısının azalması gibi olgular da mobilya sektörünün yapısını etkileyen toplumsal gelişmeler.
Ülkemizde yakın gelecekte büyük ölçekli piyasa yapıcısı mobilya üreticileri ile onların çevrelerinde yan sanayi özellikleri taşıyan küçük ve orta ölçekli yapılar öne çıkacak. Mobilya sektöründe de ölçek ekonomisi yaratan büyüklerin erişebilirliği ile küçük ve orta ölçekli yapının esneklik ve hızını dengeleyen, yan sanayi-tam sanayi bağlamı kuranlar gelişirken, bu eğilimi yakalayamayanlar kaybedenler listesine eklenecek.
Mobilya sektöründe hammadde üreticilerinin hem standart kitle üretimine hem de bireyselleşen özel üretimlere yanıt veren bir yapılanmaya doğru gitmesi gerekiyor. Nasıl ki kağıt-karton sektöründe ihtiyaca uygun hazır ebatlı kağıtların arzı gelişmişse, mobilya sektöründe de mümkün olduğunca geniş talebe göre boylandırılmış malzeme verebilen firmalar oluşacaktır.
Malzeme çeşitlenmesi, aksesuar üretimi, paketleme, dağıtım ve müşteriye hızlı erişim avantaj yaratacak.
Sözünü ettiğimiz yapısal özellikler açısından bakıldığında mobilya sektörünün ciddi bir “yeniden yapılanma” gündemi var. Bu yeni yapının “temel yapıları ve ekonomik özellikleri” hakkında net bilgi sahibi olmadan, kaynakları etkin koordine etmeden ve kendi alanımıza odaklanmadan başarı kendiliğinden gelmez…