Misyon mu değişiyor?
NOT DEFTERİ / Dr. Uğur Tandoğan İnsan kaynağı planlama ve "3 D ilkesi" İnsan kaynağı planlamasını derste işlerken şöyle bir anlatım seçtim. Tahtaya bir organizasyon şeması çizdim. Şöyle dedim: "Diyelim ki, bir şirketin böyle bir organizasyon şeması var. Bu şemayı şimdi de şirketin geniş bahçesine çizelim. Çalışanlara da diyelim ki, herkes şemadaki kutusunu bulsun, orada dursun. Size işaret verdiğimizde yukarıya bakın. Baktıkları anda tepeden geçen uçaktan resmi çekelim. Aynı işlemi bir yıl sonra tekrarlayalım, yine bir resim çekelim. Sonra bu iki resmi üst üste koyalım. Bu iki resim çakışır mı? Birincisi kutular olarak, ikincisi kutulardaki kişiler olarak. Çakışmazsa nedenleri neler olabilir?" Amaç, öğrencileri düşünmeye zorlayarak insan kaynağının dinamikliğini sergilemekti. Öğrenciler bu değişimin nedenlerini sıralamaya çalıştılar: Şirket büyür, yeni kutular eklenir. Şirket küçülür, kutular eksilir. Ya da yeniden yapılanma ile şema tümüyle değişir. Şema aynı kalsa, bu kez kutuları dolduran insanlar değişir. İstifa edenler, emekli olanlar, ölenler, işe alınanlar olur. İnsan kaynağının dinamik karakteri kavrandıktan sonra sıra, planlamanın neden yapılması gerektiğine geldi. Bu dinamik ortamda insan kaynağı planlamasının amacı, gelecekte öngörülen organizasyon şemasında her kutunun doldurulmasıdır. Ama buradaki hedef doğru insanın, doğru zamanda, doğru kutuda olmasıdır. Buna 3 D ilkesi denir. İşte işin bu noktasında bir öğrencim sordu: "Hocam, doğru insan ne demektir?" Ben de "anlatayım" dedim. "Doğru" insan Doğru insan, o kutunun gerektirdiği niteliklere sahip olan kişi demektir. Peki bu kutunun gerektirdiği nitelikler nasıl belirlenir dersen, o zaman modelimizi baştan anlatalım: Organizasyonların bir misyonları vardır. Bu misyon, organizasyonun var olma nedenidir. Önce bu misyon ışığında somut hedefler konur. Sonra da bu hedefe gidecek yollar, yani strateji kararlaştırılır. Bundan sonraki aşama da, bunu gerçekleştirecek organizasyon yapısının kurulmasıdır. İşte bu kutulara koyacağımız kişiler, ana misyona hizmet edecek, üstlendiği görevi yerine getirecek niteliklere sahip kişilerdir. Öğrencimin gözlerindeki ışığı gördüm. Şöyle konuştu: "Demek doğru kişi, nereye varmak istediğinize bağlıdır. Koymuş olduğunuz hedefe göre doğru kişinin özellikleri değişebilir." Denklemi çözmüş, olayı anlamıştı. Benim anlayamadıklarım Benim öğrencim denklemi çözmüş, olayı anlamıştı. Ama ben bazı olayları hâlâ anlayamıyorum. Gün geçmiyor ki, bürokrasideki bir yönetici hakkında tuhaf bir haber çıkmasın. Örneğin, geçen haftaki bir haberde bir ilimizde "Çanakkale ruhu" diye bir konferanstan söz ediliyordu. Konferansa o ilin en üst seviyedeki devlet temsilcisi olan vali de katılmıştı. İnsanlar harem-selamlık biçiminde yönlendirilerek oturtulmuştu. Gazetelerin haberine göre harem-selamlık uygulamasını soran gazeteciye vali "Herkes istediği yere oturabilir. Ön tarafta oturduğum için fark edemedim" diye yanıtlamıştı. Bir başka haberde, bir ilimizin milli eğitim müdürlüğünden söz ediliyordu. Yine harem-selamlık biçiminde yapılan bir toplantıya İl Milli Eğitim Müdürü de katılmış ve sıraya girerek bir tarikat liderinin elini tutmuş, önünde saygı ile eğilmişti. Sonuç Mustafa Kemal Atatürk "Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müridler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın emrettiği ve istediğini yapmak insan olmak için elverir" demişti. Cumhuriyet'in misyonu bu idi. Bugün ise bir milli eğitim müdürü bir tarikatçının elini öpme sırasına giriyor. Böyle bir kişi, Cumhuriyet misyonuna göre, bir ilin milli eğitim müdürlüğü için "doğru" kişi değildir. Öte yandan 21. yüzyılda kadını-erkeği ayrı oturtamazsınız. Harem-selamlık kafası bizi aydınlığa çıkarmaz. Mustafa Kemal Türkiyesi'nde bunu görmeyen vali de bu misyona göre "doğru" vali olamaz. Doğru kişiler değildir diyorum, ama benim anladığım Türkiye Cumhuriyeti misyonuna göre. Acaba Cumhuriyetimiz'in misyonu mu değişiyor?