Mısır kazanı

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Arap dünyası’nın önde gelen ülkesi Mısır’da kan akmaya devam ederken, Batı ülkelerindeki sessizliğin yerini tedirginlik alıyor. Giderek kontroldan çıkan olayların tüm Ortadoğu’yu etkisi altına alma ihtimali az değil. Batı, bu defa hazırlıksız yakalandı. Olayların bu noktaya gelebileceği kestirilememişti. ABD ve AB’nin şimdilik taraflara itidal çağrısında bulunmaktan öteye yapabilecekleri bir şey yok. Güvenlik güçleri ve Müslüman Kardeşler taraftarları arasındaki çatışmalardan ülkedeki hristiyanlar da payını almaya başladı. Batı’nın önde gelen basın yayın organları, bazı radikal grupların Mursi iktidarının devrilmesinden sorumlu gördükleri, ülke nüfusunun yüzde 10’unu oluşturan Kıptilere karşı saldırılarını arttırdıkları, kiliselerin kundaklandığı haberleriyle dolu.     

***

ABD’nin önceki Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın da danışmanlığını yapmış olan Vali Nasr’ın Amerikan dış politikasındaki gerilemenin nedenlerini inceleyen kitabında,(*) Obama yönetiminin Arap Baharı’nı iyi tahlil edemediğine; gelişmeleri doğru mecralara yöneltecek adımlar atmak yerine, Irak’ın işgaliyle bölgede önemli ölçüde sarsılan ABD’nin prestijini yeniden tesis etmek için çekingen bir politika izlediğine dair görüşler yer alıyor. Mısır’da askerin yönetimi devraldığı tarihten önce kaleme alınmış kitabında Nasr, beklenenin aksine Arap Baharı’nın hoşgörüsüz rejimler, yükselen İslamcılık ve siyasi kutuplaşmalarla birlikte zayıflayan ekonomilere yol açtığını; bunda, Amerikan yönetiminin Mısır’a yönelik bir stratejisi olmamasının ve ülkede demokrasinin inşa edilebilmesi için gerekli ekonomik reformların gözardı edilmesinin payının da olduğunu belirtiyor. Yazara göre, bölge ülkelerinin ekonomik kalkınmalarına destek olacak programlardan yoksun politika ve yönlendirmelerin sorunlara çözüm getirmesi olanaksız.

***

Aslında, Arap Baharı olarak nitelendirilen kitle hareketlerinin kendiliğinden demokratik rejimlere yol açacağını sanmak büyük bir yanılgıydı. Mısır’da bundan bir yıl önce Mübarek rejimine karşı yekvücut olan kitleler, bugün süratle laik-demokrat ve İslamcılar şeklinde birbirlerinden ayrışıyor. Demokratik sürecin kesintiye uğramasında Mursi yönetimininki kadar olmasa da, Batı’nın da payı olduğu görüşü doğru. Batı’nın, Ortadoğu’daki demokratikleşme hareketlerine desteği sözden öteye geçemedi. Halbuki Batı, islam ülkelerinin küresel ekonomiyle entegre olmalarına, ekonomik kalkınmalarına yardımcı olacak reformları gerçekleştirmelerine destek verebilirdi. Mısır’daki olaylar bölgeye demokrasinin kolay kolay gelmeyeceğini ortaya koymuştur. İslam ülkelerinde gerçek demokrasilerin kurulabilmesi herşeyden önce, iktidara talip olan islamcı partilerin demokrasiyi şeriata giden yolda bir araç olarak görmekten vazgeçmelerine bağlıdır.

***

Batı ülkelerini, Mısır'daki darbeyi müdahale diye adlandırdıkları için eleştiren Başbakan Erdoğan, iki yüzlü olarak adlandırdığı bu tavrın sürmesi halinde tüm dünyada demokrasinin sorgulanacağını, bunun Türkiye için de geçerli olduğunu söylüyor. Altmış yıllık Türk demokrasisinin geleceğini Mısır’daki gelişmelere endekslemek doğru değil. Başbakan’ın  açıklamasını fırsat bilen bazı grupların, geçen hafta cuma namazı çıkışı Fatih Camii avlusunda attıkları hilafet yanlısı sloganlar ülkemizin siyasi geleceği açısından düşündürücüdür.

Hükümetin Mısır’a yönelik açıklamaları, demokratik yönetime son veren askeri müdahaleyi kınamaktan çıkıp bağımsız bir ülkenin içişlerine karışmak şeklini almıştır. Mısır’da ve tüm Arap dünyası’nda iktidara kim gelirse gelsin, Türkiye’nin önerilerine kulak asmıyor. Bu gerçeği unutmamakta fayda var. Erdoğan’ın geçen yıl laik ve demokrat bir yönetim tesis edilmesi önerisine “Türkiye kendi içişlerine baksın” diyen Müslüman Kardeşler yönetimi gibi, şimdi de Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, Türkiye’yi ülkesinin içişlerine karıştığı ve düşmanca bir tutum takındığı için suçluyor. Hatta, Mısırlı Bakan daha da ileri giderek, bunu AKP hükümetinin ideolojisiyle ilişkilendiriyor. Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle ilişkisi hiç bir dönem şimdiki kadar kötüleşmemişti. Ne yazık ki, ortak kültüre sahip olduğumuz hiç bir bölge ülkesiyle ilişkimiz dostane düzeyde değil. Bölgede ağırlığı iyice azalan Türkiye, demokrasiye giden yolda islam ülkelerine model olabilir mi ? Bence zor.
 (*) Vali Nasr (2013), he Indispensable Nation –American Foreign Policy in Retreat, Doubleday, USA

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016