Milyar dolar mı, TL mi; onda bile anlaşamadık

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Gerçi tanımında, nasıl adlandıracağımız konusunda anlaşabildik mi ki! 17 Aralık’ta ne oldu; yapılan bir “operasyon” muydu, “yolsuzluk operasyonu” muydu; “soruşturma” mıydı, yoksa “yolsuzluk soruşturması” mıydı, ya da “rüşvet ve yolsuzluk operasyonu” muydu? Herkes istediği yöne çekti, istediği ismi koymayı tercih etti.

“17 Aralık operasyonu” diyenler, “yolsuzluk” iddiasının üstünü örtmeye çalıştı, çalışıyor. “Yolsuzluk” sözcüğüne vurgu yapanlar, atılan adımın özünü bu kavramın oluşturduğu görüşünde.

Hani, oturduğumuz yerde etrafımızdan milyarlarca elektromanyetik dalga geçer ve biz bunun tabii ki farkına varmayız, ama biliriz ya, sanki burada da benzer bir durum yaşıyoruz. Etrafımızdan onlarca kavram gelip geçiyor ve birileri istiyor ki, bu kavramların bazılarını hiç görmeyelim, duymayalım, duysak bile zihnimizde yer etmesin.

Öyleyse ne diyeceğiz 17 Aralık için? Biz en iyisi 17 Aralık süreci, diyelim de kimse alınmasın!

17 Aralık sürecinin maliyetini tartışıyoruz günlerdir. Yazımızın başlığında da vurguladık ya, bu maliyetin milyar dolar mı, yoksa milyar TL mi olduğunda bile anlaşabilmiş değiliz. Hemen itiraz etmeyin, “1 milyar dolarla 2.2 milyar TL aynıdır” gibi bir örnek vererek. Kastımız böyle bir rakam örtüşmesi değil tabii ki...

120 milyar nere, 49 milyar nere!

İlk üç rakamı Başbakan Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve İçişleri Bakanı Efkan Ala vermişti. Bu rakamların hepsi de dolar bazındaydı. Başbakan Erdoğan’a göre 17 Aralık sürecinin maliyeti 120 milyar doları bulmuştu. İçişleri Bakanı Ala’nın verdiği rakam 104 milyar dolardı. Aradaki 16 milyar dolarlık fark nereden kaynaklandı, hiç anlaşılamadı.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ise yalnızca borsadaki kayıplar bazında bir rakam dile getirdi ve 49 milyar dolar dolara işaret etti. Babacan 49 milyar doları açıkladıktan sonra, geri dönüş yaşandığını belirtmeyi de vurgulamadan geçmedi. Ama kavramlar yine çorba olmuştu. 49 milyar dolar borsadaki şirketlerin toplam değer kaybıydı, yoksa borsadan bu kadar bir çıkıştan söz edilmiyordu. Hele hele Babacan böyle bir hataya kesinlikle düşmezdi. Ama Babacan’ın ağzından borsaya bir günde 15 milyar dolarlık giriş olduğu da yazılıverdi.

Herhalde Ali Babacan da borsadaki şirketlerin değer kaybıyla borsadan çıkan para kavramlarının birbirine karıştırıldığı bu haberleri kendi ağzından yazıldığı için tırnaklarını yiye yiye okumuştur.

Ve AKP’nin raporu

Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı, 17 Aralık sürecinin yol açtığı zararı dolar bazında açıkladılar. Ancak AKP Ekonomi İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan raporda, bu sürecin yol açtığı zararın 104.86 milyar lira olduğu ileri sürüldü. Yani dolar kurunu 2.1 dolayında alsak, zarar 50 milyar dolar civarında. Bu rakama, borsadaki şirketlerin piyasa değerindeki erime de dahil, reel sektörün pozisyon açığının TL karşılığının artması da, DİBS stoğuna etki de...

Yani Başbakan Erdoğan’ın verdiği rakam nasıl toplamı gösteriyorsa, bu rapordaki rakam da öyleydi. Bu durumda, iki rakam arasındaki yaklaşık 70 milyar dolarlık farkı nasıl izah edeceğiz ki?

Rapora göre, bu zararın 76.7 milyar lirası, yani yaklaşık 36.5 milyar doları borsadaki şirketlerin değerinde ortaya çıkan düşüşten kaynaklanıyordu. Şu hisse senedi fiyatlarının düşmesinden kaynaklanan “zarar” kavramı neyin nesidir, doğrusu bir türlü anlayamadık gitti.

Kar-zarar birbirine eşittir

Bir hisse senedi borsada işlem görmüşse, bu işlemin bir alıcı, bir de satıcı olmak üzere iki tarafı vardır. Dolayısıyla hisse senedinde bir taraf zarar ederken, bir taraf da düşük fiyattan alım yaptığı için kar yazmaya başlamış demektir. Yok eğer fiyat daha da düşerse, işlem gerçekleştiğine göre daha düşük fiyattan alan kar etme potansiyeline sahip olmuş demektir.

Öyle anlaşılıyor ki, borsada kar-zarar nasıl oluşur, somut örneklerle detaylı bir şekilde ele almakta yarar var; tabii ki daha sonra. Hem ayrıca geçen gün kısaca aktardığımız borsadaki yatırımcı profiline bir kez daha değinmek de gerekiyor. “Borsamız şu kadar düştü, değer kaybetti” diye dizimizi döverken, hisse senetlerinin üçte ikisinin zaten yabancı yatırımcının elinde olduğu gerçeğini de unutuyor muyuz, unutmuş gibi mi yapıyoruz, anlamak zor. Ne yani, yabancılar para kaybediyor (kaybetmiyor ya) diye mi üzülüyoruz?

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar