Milli sporumuz; sonuçlarla kavga etmek

Güventürk GÖRGÜLÜ
Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 [email protected]

Son zamanlarda dikkat ederseniz hayatımızdaki sınavları bir bir kaldırıyoruz. Önce bir gece ansızın TEOG sınavının kaldırıldığına şahit olduk. Sonra bir başkası “üniversite sınavı kalksın” deyince üniversite sınavları da şekilden şekile sokulmaya başlandı.

İşin ilginç tarafı, sınavları kaldırmanın gerekçesinin “çocuklarımız artık sınav stresi yaşamasın” diye özetlenmesi. Bu ilginç, çünkü “sınav stresi” lafını, zaten “dünya hayatının bir sınav” olduğuna inanan insanlardan duyuyoruz. Yani şu veya bu sınavı kaldırsak bu dünyadaki sınav stresi ne kadar azalabilir ki? Neyse, esas değinmek istediğim; çoğu zaman yaptığımız gibi, yönetme anlayışımızın ağırlıklı olarak sebeplere değil, sonuçlara odaklı olması. Ya da belki “sonuca odaklanma” konusunda çok büyük bir algı yanılgımız olduğunu söylemek daha doğru. Böyle olunca da sebepleri bir türlü ortadan kaldırıp sonuçları değiştirmeyi başaramıyoruz. Yaptığımız şey sonucun adını, şeklini, bileşimini filan değiştirmekten ibaret kalıyor. Bu değişikliğin bizi bir süre oyalamasıyla mutlu oluyoruz, hayatımız değişti sanıyoruz o kadar... Bir süre sonra sonucun yine aynı olduğunu fark ediyoruz ve bundan rahatsız olmaya başladığımızda tekrar baştan başlıyoruz.

“Üniversite sınavını kaldıralım” veya “Lise sınavını kaldıralım” talebi de aynı. Sizi mi kıracağız elbette kaldıralım. O vakit bu isteği dile getiren kişiden şu soruyu da yanıtlamasını istemek en doğal hakkımız. “Milyonlarla ifade edilen kişi tarafından talep edilen bir hizmetin, gerçekten hakkıyla verildiği kapasite binlerle ifade ediliyorsa bu hizmeti kim alacak?” Bu hizmeti parayla satıyor olsanız arzın talep karşısında kısıtlı kalması nedeniyle elbette fiyatı yükselir. Ancak fiyatın bu şekilde yükselmesini de göze alamadığınız için başka bir yol bulacaksınız. Bu yol da hizmetin gerçekten ihtiyacı olana veya gerçekten hak edenlere verilmesini sağlamak. İşte lise veya üniversite sınavı böyle bir şey. Ve unutmayın ki, bu yalnızca bir sonuç. Esas mesele verdiğiniz hizmetin arzını artırmak. Ama öyle göstermelik değil, İş, müşterinin gözünde neyi hak ediyorsa kaliteyi oraya yükseltmek. Ancak bu şekilde seçim yapma zorunluluğundan kurtulabilirsiniz.

Bu yalnızca ülke yönetimi için geçerli değil, şirket yönetenler de çoğu zaman aynı kafada. Eğer müşteri kaybı yaşıyorsanız, size gelmesi gereken müşteriler rakiplere gidiyorsa, satış ekibini toplayıp fırça atmanın çoğu zaman bir faydası yoktur. İş daha gerilerde bir yerdedir. Ürününüzün veya hizmetinizin müşteri gözünde çoktan satın alınmaya hazır olması için, satış aşamasında yapılacak pek az şey vardır. Tıpkı iletişim aşaması gibi. Müşterinin ne istediğini anlayıp daha tasarım ve üretim aşamasında çözmeniz gereken bir sorunu satış ekibinizin veya reklamcınızın sırtına yüklemenin emin olun ne size ne de şirketinize bir faydası olmaz.

Benzer şekilde, ülkede yaşanan faiz tartışması da yine sonuçlarla kavga etme anlayışının bir sonucu. Bir ülkede faizler yükseliyorsa bunu indirmek “Faizler inmeli” demekle olmaz. Zira faiz düzeyi de bir sonuçtur ve bu sonucu ortaya çıkartan etkenleri ortadan kaldırmadan sonucun ortadan kalkmasını bekleyemezsiniz.

Sonuç olarak “Sonuç odaklı olmak” sonuçlarla kavga etmek demek değildir. O sonucu yaratan nedenlerle mücadele etmektir. Bunun için de neyin neden, neyin sonuç olduğunu iyi ayırt etmek gerekir ki, sonucu değiştirmek mümkün olsun. Yoksa Einstein'in burada hep tekrarladığımız sözü gibi “Hep aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek” durumuna düşeriz. Bu da takdir edersiniz ki iyi bir şey değil. Değişimin bu denli hızlandığı bir zaman diliminde yaşarken, ne şirket yöneticilerinin ne de ülkeleri yönetenlerin ısrarla zaman kaybetme lüksü olmaz, olamaz.

Siz siz olun sonuçlarla kavga etmeyin. Sonucu değiştirmek için onu yaratan nedenleri bulun ve değiştirin.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta vadeli temenniler 21 Eylül 2018