Milletler Cemiyetinden Birleşmiş Milletlere; Etkisiz uluslararası yapı
ABD’nin I. Dünya Savaşı'na dahil olması bir dönüm noktası oldu. ABD desteğiyle İngiltere ve Fransa Almanya karşısında galip geldi. Wilson Avrupalıların bitmeyen mücadelesinin temelinde küçük devletleri sömürme isteğinin yattığını, Fransa ve İngiltere’nin bu mücadeleyi körüklediğini düşünüyordu.
Bu iki devletin barış koşullarını kendi çıkarları lehine belirlemelerinden çekindiği için de oluşturduğu 14 ilkenin son maddesinde ‘Özel antlaşmalarla, küçük, büyük tüm devletlerin siyasi bağımsızlıklarını ve toprak bütünlüklerini karşılıklı olarak güvence altına alacak bir uluslar birliği kurulma’sını tavsiye etti. Böylece, Milletler Cemiyeti, adalete dayalı yeni bir dünya düzeni kurulması, dünya barışının kalıcı kılınması ve anlaşmazlıkların barış yoluyla çözülmesi amaçlanarak kuruldu.
ABD’nin Cemiyet’e üye olmaması Wilson’ı haklı çıkardı. Dönemin büyük güçleri İngiltere ve Fransa Milletler Cemiyeti’nin amacı konusunda görüş birliğine varamadılar. Amaç ve uygulamalar birbiriyle çelişti. Ve yeni bir dünya savaşına engel olunamadı.
1.Dünya Savaşı sonrası aynı amaçlarla Birleşmiş Milletler (BM) kuruldu. Kuruluş sonrasının temel farkı yeni düzende ortaya çıkan iki büyük güç ABD ve Sovyetler Birliği’ni de içerisinde barındırmasıydı. Soğuk Savaş dönemi sistemin yönetilmesi adına kolaylıklar sunuyordu. Sistem ya siyah ya da beyazdı. İki kutuplu sistemde hegemon güçlerin anlaşması sorunların çözümü için yeterli oluyordu. Dolayısıyla BM’nin etkinliği bu iki gücün anlaşmasıyla orantılıydı. Bu nedenle bazı alan uzmanları sistemin adını “BM Sistemi” olarak tanımlamaktan çekinmediler.
Soğuk Savaş’ın bitişi yalnızca komünist bloğun dağılmasıyla sonuçlanmadı, Batı bloğunda da kırılma yarattı. Sovyet tehdidinin bertaraf edilmesi Avrupa’nın güvenlik anlayışının yumuşamasına, NATO’ya ve tabii ki ABD’ye olan bağımlılığın sorgulanmasına neden oldu. ABD kendi tek kutuplu sistemini yaratmak isterken sistemin kutupluluktan çok merkezli bir yapıya dönmesini önleyemedi.
Çok merkezli yapıda siyasi, askeri ve ekonomik merkezler ortaya çıktı. Bölgesel örgütler ve bölgesel güçler daha önemli hale geldiler. Bu durum BM’nin işleyişini sekteye uğrattı. Çatışmaları sonlandırmayı bırakın alınan kararlar çatışmaları daha da körükledi. Dünya barışı giderek kalıcılıktan uzaklaştı. BM Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisi olan beş daimî üyesi (ABD, Çin, Rusya, Fransa, İngiltere) insanlık anlayışlarının önüne kendi menfaatlerini koydular. Böylece uluslararası yapılar ve kurumlar dünya için gereksiz gözükür hale geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2014 yılında yaptığı konuşmada ilk kez “Dünya beşten büyüktür” cümlesini kullanarak BM’nin yapısının değişmesi gerektiğini vurgulamıştı. Bu tespitin doğruluğu son BM toplantısında ABD Başkanı Biden tarafından da dile getirildi. Biden’ın değişimden ne anladığı soru işaretli olsa da önemli bir gelişmeydi.
Değişen dünya dinamikleri BM’de reformu mecbur kılıyor. BM, özellikle Güvenlik Konseyi, etkinliği, temsiliyeti ve meşruiyeti konusunda yoğun eleştirilere maruz kalıyor.
BM’nin daha kapsayıcı, adil ve etkin bir yapıya nasıl kavuşabileceği konusu giderek en önemli konu haline gelmeye aday.
Nasıl bir BM?
BM’nin yapısal değişikliğinin merkezi Güvenlik Konseyi olmalı. Konseyi dışarda bırakan hiçbir reform sonuç vermez.
BM’nin kuruluşundan bu yana dünya genelindeki siyasi, askeri ve ekonomik güç dağılımında büyük değişiklikler oldu. Hindistan, Brezilya, Almanya, Japonya ve Türkiye gibi ülkeler Konseye her daim üyelik için önemli adaylar. Bu ülkelerin katılımı, Güvenlik Konseyi’nde temsiliyeti artırabilir.
Veto yetkisi olmayan ülkeler için ise bölgesel temsiliyetin artırıldığı bir yapı düşünülebilir. Örneğin Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu gibi bölgelerin daha aktif temsil edilmesi önemli.
En önemli konu veto yetkisi. BM Güvenlik Konseyi’nde beş daimî üyenin veto yetkisi, uluslararası karar alma süreçlerini kilitleyebiliyor. Veto yetkisi sınırlandırılmalı. İnsan hakları ihlallerine veya soykırım gibi durumlara müdahale edilebilmesi için veto yetkisinin kullanılmaması kuralı getirilmeli.
Genel Kurul’un güçlendirilmesi
BM Genel Kurulunun aldığı kararlar bağlayıcı değildir. Genel Kurul kararları daha bağlayıcı hale getirilebilir. Belki de en önemli değişimlerden biri Genel Kurul’un Güvenlik Konseyi üzerindeki etkisinin artırılması olur. Bu daha demokratik bir BM’yi ortaya çıkarır.
Genel Kurul’daki oylama sistemi için daha adil bir yapı oluşturulmalı. Ülkelerin nüfusu, ekonomik gücü ve bölgesel önemi dikkate alınarak küresel güç dengelerine daha uygun bir oy verme sistemi geliştirilebilir.
Sivil toplum kuruluşlarının rolü
Sivil toplum kuruluşları değişen sistemin en önemli oyuncuları oldular. BM’nin küresel sorunlara çözüm bulma kapasitesinin artması için Sivil toplum kuruluşlarının BM’nin karar alma süreçlerine daha fazla katılımı şart. Bu durum çok taraflılığın güçlendirilmesine katkı sağlayacaktır.
Finansmanın bağımsız politikalara etkisi
BM’nin büyük bağışçı ülkelerin etkisi altında kalması adil bir sistem oluşturulmasının önünde önemli bir engel. Bağımsız fon kaynaklarının geliştirilmesi yapıyı daha dengeli hale getireceği gibi iklim değişikliği, mülteci krizleri ve salgın hastalıklar gibi küresel sorunlarla daha etkili mücadele edebilmesi için çok önemli.
Bunların yanında BM’nin şeffaflık ve hesap verebilirliğini artırmak için dijital platformlar geliştirilmeli. Böylece halkların karar alma süreçlerine daha fazla dahil olması sağlanabilir.
BM Barış Gücü
BM Barış Gücü operasyonlarının daha etkin, daha hızlı ve insan haklarına odaklı olması için hızlı müdahale yetenekleri güçlendirilmeli. Unutmamak gerekir ki bu yetenek siyasi yapıda reform olmadan güçlendirilemez.
BM’nin reform ihtiyacı artık yadsınamaz bir gerçek. Yeni yapı hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde adil, etkin ve kapsayıcı olmalı.
BM’de oluşacak böyle bir yapı ‘savaşsız sistem değişmez’ mottosunu da yok edecektir. Şunu çok açıkça belirtmem gerekir ki dünyamızın değişen bir BM’ye ihtiyacı var.