Milletler Cemiyetinden Birleşmiş Milletlere; Etkisiz uluslararası yapı

Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA
Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA DIŞ POLİTİKANALİZ [email protected]

ABD’nin I. Dünya Savaşı'na dahil ol­ması bir dönüm nokta­sı oldu. ABD desteğiyle İngiltere ve Fransa Al­manya karşısında ga­lip geldi. Wilson Avru­palıların bitmeyen mü­cadelesinin temelinde küçük devletleri sö­mürme isteğinin yattı­ğını, Fransa ve İngilte­re’nin bu mücadeleyi körükledi­ğini düşünüyordu.

Bu iki devletin barış koşulla­rını kendi çıkarları lehine belir­lemelerinden çekindiği için de oluşturduğu 14 ilkenin son mad­desinde ‘Özel antlaşmalarla, kü­çük, büyük tüm devletlerin si­yasi bağımsızlıklarını ve toprak bütünlüklerini karşılıklı olarak güvence altına alacak bir ulus­lar birliği kurulma’sını tavsiye etti. Böylece, Milletler Cemiyeti, adalete dayalı yeni bir dünya dü­zeni kurulması, dünya barışının kalıcı kılınması ve anlaşmaz­lıkların barış yoluyla çözülmesi amaçlanarak kuruldu.

ABD’nin Cemiyet’e üye olma­ması Wilson’ı haklı çıkardı. Dö­nemin büyük güçleri İngiltere ve Fransa Milletler Cemiyeti’nin amacı konusunda görüş birliği­ne varamadılar. Amaç ve uygu­lamalar birbiriyle çelişti. Ve ye­ni bir dünya savaşına engel olu­namadı.

1.Dünya Savaşı sonrası ay­nı amaçlarla Birleşmiş Milletler (BM) kuruldu. Kuruluş sonrası­nın temel farkı yeni düzende or­taya çıkan iki büyük güç ABD ve Sovyetler Birliği’ni de içerisin­de barındırmasıydı. Soğuk Sa­vaş dönemi sistemin yönetilme­si adına kolaylıklar sunuyordu. Sistem ya siyah ya da beyazdı. İki kutuplu sistemde hegemon güçlerin anlaşması sorunların çözümü için yeterli oluyordu. Dolayısıyla BM’nin etkinliği bu iki gücün anlaşmasıyla orantı­lıydı. Bu nedenle bazı alan uz­manları sistemin adını “BM Sis­temi” olarak tanımlamaktan çe­kinmediler.

Soğuk Savaş’ın bitişi yalnız­ca komünist bloğun dağılmasıy­la sonuçlanmadı, Batı bloğunda da kırılma yarattı. Sovyet teh­didinin bertaraf edilmesi Avru­pa’nın güvenlik anlayışının yu­muşamasına, NATO’ya ve tabii ki ABD’ye olan bağımlılığın sor­gulanmasına neden oldu. ABD kendi tek kutuplu sistemini ya­ratmak isterken sistemin kutup­luluktan çok merkezli bir yapıya dönmesini önleyemedi.

Çok merkezli yapıda siyasi, as­keri ve ekonomik merkezler or­taya çıktı. Bölgesel örgütler ve bölgesel güçler daha önemli hale geldiler. Bu durum BM’nin işle­yişini sekteye uğrattı. Çatışma­ları sonlandırmayı bırakın alı­nan kararlar çatışmaları daha da körükledi. Dünya barışı giderek kalıcılıktan uzaklaştı. BM Gü­venlik Konseyi’nin veto yetkisi olan beş daimî üyesi (ABD, Çin, Rusya, Fransa, İngiltere) insan­lık anlayışlarının önüne kendi menfaatlerini koydular. Böylece uluslararası yapılar ve kurumlar dünya için gereksiz gözükür ha­le geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2014 yılında yaptığı konuşmada ilk kez “Dünya beşten büyüktür” cümlesini kullanarak BM’nin yapısının değişmesi gerektiğini vurgulamıştı. Bu tespitin doğru­luğu son BM toplantısında ABD Başkanı Biden tarafından da di­le getirildi. Biden’ın değişimden ne anladığı soru işaretli olsa da önemli bir gelişmeydi.

Değişen dünya dinamikleri BM’de reformu mecbur kılıyor. BM, özellikle Güvenlik Konseyi, etkinliği, temsiliyeti ve meşrui­yeti konusunda yoğun eleştirile­re maruz kalıyor.

BM’nin daha kapsayıcı, adil ve etkin bir yapıya nasıl kavuşabi­leceği konusu giderek en önemli konu haline gelmeye aday.

Nasıl bir BM?

BM’nin yapısal değişikliğinin merkezi Güvenlik Konseyi ol­malı. Konseyi dışarda bırakan hiçbir reform sonuç vermez.

BM’nin kuruluşundan bu ya­na dünya genelindeki siyasi, as­keri ve ekonomik güç dağılı­mında büyük değişiklikler oldu. Hindistan, Brezilya, Almanya, Japonya ve Türkiye gibi ülke­ler Konseye her daim üyelik için önemli adaylar. Bu ülkelerin ka­tılımı, Güvenlik Konseyi’nde temsiliyeti artırabilir.

Veto yetkisi olmayan ülkeler için ise bölgesel temsiliyetin ar­tırıldığı bir yapı düşünülebilir. Örneğin Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu gibi bölgelerin da­ha aktif temsil edilmesi önemli.

En önemli konu veto yetkisi. BM Güvenlik Konseyi’nde beş daimî üyenin veto yetkisi, ulus­lararası karar alma süreçleri­ni kilitleyebiliyor. Veto yetkisi sınırlandırılmalı. İnsan hakla­rı ihlallerine veya soykırım gibi durumlara müdahale edilebil­mesi için veto yetkisinin kulla­nılmaması kuralı getirilmeli.

Genel Kurul’un güçlendirilmesi

BM Genel Kurulunun aldığı kararlar bağlayıcı değildir. Ge­nel Kurul kararları daha bağla­yıcı hale getirilebilir. Belki de en önemli değişimlerden biri Ge­nel Kurul’un Güvenlik Konseyi üzerindeki etkisinin artırılma­sı olur. Bu daha demokratik bir BM’yi ortaya çıkarır.

Genel Kurul’daki oylama siste­mi için daha adil bir yapı oluştu­rulmalı. Ülkelerin nüfusu, eko­nomik gücü ve bölgesel önemi dikkate alınarak küresel güç den­gelerine daha uygun bir oy verme sistemi geliştirilebilir.

Sivil toplum kuruluşlarının rolü

Sivil toplum kuruluşları deği­şen sistemin en önemli oyuncu­ları oldular. BM’nin küresel so­runlara çözüm bulma kapasite­sinin artması için Sivil toplum kuruluşlarının BM’nin karar al­ma süreçlerine daha fazla katılı­mı şart. Bu durum çok taraflılı­ğın güçlendirilmesine katkı sağ­layacaktır.

Finansmanın bağımsız politikalara etkisi

BM’nin büyük bağışçı ülkele­rin etkisi altında kalması adil bir sistem oluşturulmasının önün­de önemli bir engel. Bağımsız fon kaynaklarının geliştirilmesi ya­pıyı daha dengeli hale getirece­ği gibi iklim değişikliği, mülteci krizleri ve salgın hastalıklar gi­bi küresel sorunlarla daha etki­li mücadele edebilmesi için çok önemli.

Bunların yanında BM’nin şef­faflık ve hesap verebilirliğini ar­tırmak için dijital platformlar geliştirilmeli. Böylece halkların karar alma süreçlerine daha faz­la dahil olması sağlanabilir.

BM Barış Gücü

BM Barış Gücü operasyonları­nın daha etkin, daha hızlı ve in­san haklarına odaklı olması için hızlı müdahale yetenekleri güç­lendirilmeli. Unutmamak gere­kir ki bu yetenek siyasi yapıda reform olmadan güçlendirile­mez.

BM’nin reform ihtiyacı artık yadsınamaz bir gerçek. Yeni yapı hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarına ce­vap verebilecek şekilde adil, et­kin ve kapsayıcı olmalı.

BM’de oluşacak böyle bir yapı ‘savaşsız sistem değişmez’ mot­tosunu da yok edecektir. Şunu çok açıkça belirtmem gerekir ki dünyamızın değişen bir BM’ye ihtiyacı var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Trump’ın yeni dönemi 22 Kasım 2024
Ortak Türk Alfabesi 19 Eylül 2024