Mikro ve KOBİ gücü
Geçtiğimiz günlerde düzenlenen 17. Forum İstanbul, ilgi çekici konuşmalara ve çarpıcı tespitlere sahne oldu. Burada yaptığı konuşmada Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi “Türkiye’nin ölçek ekonomisi konusunda yeni adımlar atması gereklidir, aynı sektördeki firmaların bir araya gelerek büyük firmalar oluşturmalıdır" diye bir görüş ileri sürdü. Bu görüşe başka bir tespit ile bağlantı yaptı ve “Gelişmiş ülkelerde işleyen ortaklık kültürü Türkiye’de düzgün şekilde işlemiyor, hatta aynı aileden kardeşlerin kurdukları şirketler bile anlaşmazlıklardan ötürü bölünebiliyor. Bu durumu tersine çevirmeliyiz. Zira, mikro bazda firmalarımız ne kadar güçlü olursa, ülke olarak çok daha hızlı büyür ve ihracat yapabiliriz” diye konuştu ve bu konuda devlet desteği de olmalıdır dedi.
Büyükekşi çok önemli bir noktaya parmak basmış. Bu konu 1996 yılı sonunda yayımlanan “Sektörel Dış Ticaret Şirketleri" Tebliği ile önemli ölçüde desteklenmişti.
Bu tebliğle, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin (KOBİ) ihracat yapabilmek için bir organizasyon altında toplanarak dünya pazarlarına yönlendirilmesi amaçlanmıştı. Normal yörelerde, aynı üretim dalında faaliyette bulunan, en az 10 KOBİ’nin bir araya gelmesi ile aynı sektörden oluşan “Sektörel Dış Ticaret Şirketleri" kurulması hedeflenmişti. Zorunlu tutulan bu 10 KOBİ koşulu, gelişmekte olan yörelerde 5 KOBİ olarak belirlenmişti. Bu şirketlerin, ihracatla bağlantılı olarak gümrükleme, kambiyo, finansman, taşıma, sigorta gibi konularda çalışarak, dış ticarette uzmanlaşmaları ve bireysel şirketlere kıyasla daha etkili faaliyet göstermeleri bekleniyordu.
Başlangıçta öyle oldu gibi bir görünüm vardı. Sektörel Dış Ticaret Şirketleri hızla 35/40 arasında bir sayıya erişti.
Şimdi ne oldu dersiniz?
Sohbetimizi yazarken baktığımız “Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğü KOBİ ve Kümelenme Destekleri Dairesi Sektörel Dış Ticaret Şirketleri Listesi" içerisinde, sadece beş şirket gördük. Zaman içerisinde birçok KOBİ sahibi ve yöneticisi ile bu konuda fırsat buldukça görüştük ve yorumlarını almaya çalıştık. Bu şirketlerin ortaklarından en baskın olanının şirketi kendi şirketi ve elemanları da kendi elemanları gibi kullanmasının şirketlerin çökmesinin sebebi olduğu, görüştüklerimizin en ortak yorumları olmuştur.
Uzun yıllar önce görüştüğüm yaşlı ve bilge bir iş insanı, bu toplumsal eğilimlerimiz konusunda çok ilginç bir yorum yapmıştı. “Bak delikanlı, İsviçre’de 5 iş insanı bir araya gelir ve birer lira koyarak 5 liralık bir ortaklık yaparlar. Sonra ayrılıp eve gittiklerinde bu 5 lirayı nasıl 25 lira yaparız diye düşünürler. Bizde de aynı ortaklık yapılır ve insanlarımız eve gider ve bu 5 lirayı nasıl kendi cebime aktarırım diye düşünmeye başlar. İşte bizim çözmemiz gereken asıl sorun bu. Amma bu arada özveri ile ortaklıkta çalışan basiretli iş insanlarını da unutma" demişti.
Çözüm nedir diye soracaksınız değil mi?
Şapkamızda tavşan yok amma aklımızda hep eğitimin gücü var.
Yanlış yapanlara hesap sorulmayan toplumlarda “Ben yaptım böyle oldu" davranışları genel geçer kural haline gelir.
Sonuç, şekil birde görüldüğü gibi…