Mikro çözümcülerin makro fiyaskosu…
Son aylarda kur savaşları konusu küresel ekonomi gündeminin üst sıralarına abone olmuş gibi görünüyor. Bu konuda öne sürülen görüşler çıkar çatışmalarına bağımlı olarak çeşitlendikçe kafa karışıklığı da artıyor. Evet kur savaşları geleceğe yönelik belirsizlik ve kırılganlığı daha da artıracak bir durumdur ve böyle bir gelişmeye karşı olmak bunun yaşanmasını engelleyemez. Tartışılan konu ekonomi cephesindeki büyüyen dengesizlikler ve ağırlaşan sorunlara bağlı olarak rekabet koşullarındaki olumsuzlaşmanın bir sonucudur. Verimlilik artışı, yüksek katma değerli ürünlere yönelim, kalite ve markalaşma gibi mikro kavramlar ile makro düzeydeki olumsuzlukların aşılamayacağını hesaba katmak gerekiyor.
1995 yılı sonrasında sınai üretim cephesinde arz-talep dengesi bozuldu ve bir daha da düzelmdi. Bu süreçte rekabet koşulları kademeli olarak olumsuzlaştı; söz konusu alanda kalıcı olmak isteyen ekonomiler arasındaki çıkar çatışması derinleşti. Ucuz para sayesinde hizmet sektörünün sağlıksız bir şekilde genişlemesi ve varlık değerlerinin balonlaşması sayesinde bu olumsuzluk uzunca bir süre geri planda tutuldu ve büyümesine izin verildi. Eşanlı olarak faaliyet gelirleri geriledi, sürdürülebilirlik kavramı uzlaşıya dayalı yeni bir düzen kuruluncaya kadar dünyamızı terketti.
Bir an için sınai üretim cephesinde uzmanlaşan tüm ekonomilerin verimliliklerini rekor düzeyde artırdıklarını varsayalım ve soralım; rekabet koşulları düzelir mi? Kesinlikle hayır… Yine soralım herkesin markalaşmaya gittiği ve kendi lehine bir eksik rekabet alanı yaratmaya çalıştığı ortamda olumsuzluk azalır mı? Tek kelime ile hayır. Arz fazlasının tasfiye edilmesi, yeniden oluşmasının engellenmesi ve bunun devasa maliyetine katlanılması gerekiyor; fakat yapılamıyor. Oyunda elenen olmamak adına her şey yapılıyor. Mikro düzeyde verimlilik, kalite, marka ve mal farklılaştırması peşinde koşuluyor; diğer yandan ekonomi politikası desteği olmadan bu çabalardan umulan sonucun alınması mümkün olmuyor. Aynı alandaki büyük kurumlar arasındaki giderek olumsuzlaşan rekabet koşulları, ekonomiler arasındaki çıkar çatışmalarını yaratıyor ve büyütüyor. Rekabetin bozulduğu alanlardaki ekonomik faaliyetin, devletlerin de müdahil olduğu bir savaşa dönüşmesi önlenemiyor. Kimisi mevcut durumunu korumak için dış pazarlardaki payını artırmaya çalışıyor, diğerleri ise kaptırmamak adına elinden geleni yapıyor. Aşırı borçlanarak bu çekişmenin dışında kalanlar sahip oldukları her şeyi kaybetmekten kurtulamıyor.
Asıl önemlisi sanayi cephesindeki olumsuzluk hizmet sektöründe de yaşanmaya başladı ve bardak taşma sınırına geldi. İşsizliğin artmasını, ekonominin daralmasını istemeyenlerin çatışmadan kaçınmasının imkânsız olduğu bir süreç bizi beklemeye başladı. Mevcut koşullardaki kur savaşları tartışması korumacı önlemlerin devreye gireceği ve çeşitlenecei, küresel ticaret hacminin daralacağı anlamındadır.
Küreselleşmenin bu gelişmelere sebep olacağı ve korumacılığı hortlatacağı 30 yıl öncesinden biliniyordu… Bu tabloyu görmezden gelenlere güvenmeyin itibar etmeyin, ya hiç bir şeyin farkında değildir ya da olduğu gibi görünmekten her şeyini kaybedeceği endişesi ile çok korkuyordur… Mikro çözümcülerin makro fiyaskosu daha yeni başılyor! Merak etmeyin heyecan arayanlar çok daha fazlasını bulacak!..
Yazara Ait Diğer Yazılar
Tüm Yazılar