Mevzuatı yap, yabancı yatırımı kap
Ramazan BİÇER
Türkiye, son 30 yıldır yabancı yatırımcıyı ülkeye çekmek için ciddi çabalar sarf etti. Son on yılda her ne kadar özelleştirmelerin de katkısıyla ciddi sayıda yabancı şirket Türk pazarına yatırımda bulunsa da, 2023 yılında dünyanın ilk on ekonomisi içinde yer almayı hedefleyen bir ülke olarak yeterli yabancı yatırıma sahip değiliz. Sürekli yatırım teşvik mevzuatı çıkarsak da bu çabalar tam olarak işe yaramıyor; çünkü bir şeyler eksik.
Uluslararası vergi mevzuatı eksikliği
ABD başta olmak üzere İngiltere, Hollanda, Lüksemburg, İsviçre, Hong Kong, Endonezya ve hatta Malta gibi ülkeler çıkarttıkları vergi mevzuatları ile yabancı yatırımcıları ülkelerine çekebiliyorlar.
Bizde kurumlar vergisi, gelir vergisi ya da KDV gibi kanunlarda değişiklik yapılarak yatırımların artacağı düşünülür. Bu yaklaşım, yurtiçi yatırımlar için doğru olabilir. Ancak, gelişmiş ekonomi olmayı hedefleyen bir ülke olarak sadece yerel konulara değil uluslar arası konulara yönelik mevzuata da ihtiyacımız var. Dünya uygulamaları ışığında konunun bazı yönlerini ele alalım.
Holding rejimleri
Holding rejimleri genel olarak Hollanda, Lüksemburg ve Malta gibi ülkeler tarafından yaygın olarak kullanılıyor. Bahsi geçen ülkelerin ekonomileri vergi mevzuatı sayesinde holding şirketlerin merkezi haline dönüşmüş durumda. Burada amaç diğer ülkelerde vergiler ödendikten sonra dağıtılan karın o ülkeye çekilmesini sağlamak. Böylece, hem ülkeye ciddi miktarda sıcak para girişi sağlanıyor hem de finans piyasasının derinliği artırılıyor. Tabi ki bunun için vergi mevzuatının yanında gelişmiş bir finans piyasası ve kuruluşlarına da ihtiyaç duyuluyor.
Ar-Ge desteği ve gayrimaddi hakların transferi
Ar-Ge faaliyetleri dinamik bir ekonomi için olmazsa olmazlardan. Bu durumun farkında olan İngiltere, Hollanda ve Lüksemburg gibi ülkeler ciddi Ar-Ge desteğinde bulunuyor. Türkiye de aynısını yapıyor diyebilirsiniz. Haklısınız fakat hala bazı şeyler eksik. “Innovation Box” ya da “IP Box” diye adlandırılan bu rejimlerde gayrimaddi varlıklardan elde edilen kazançlar sıfır vergiye tabi ve yine herhangi bir vergilendirme olmaksızın başka ülkelere transfer edilebiliyorlar. Biz de ise bu tür kazançların başka ülkelere transferi vergiye tabi. Peki bu ülkeler böyle bir vergi rejiminden ne kazanıyor? İstihdam bir yana, bilimsel gelişmişlik ve geliştirilen teknolojinin diğer ülkelere ihracı o ülkenin ekonomik büyümesine fazlasıyla katkıda bulunuyor. Bizim de istediğimiz bu olduğuna göre, benzer bir vergilendirme rejimini getirmemiz faydalı olacaktır.
Faiz ve royalti ödemeleri
Finansman işlemleri nedeniyle elde edilen kazançlara da vergi istisnası getirilmesi diğer önemli bir konu. Bu sayede, yabancı finans kuruluşları bu tür vergi mevzuatına sahip ülkelere yöneliyorlar. Bunun en güzel örneği Lüksemburg. Lüksemburg dünyanın en küçük ülkelerinden birisi olmasına rağmen, Avrupa’nın finans merkezi haline gelmiş durumda. Bunun yanında, birçok çok uluslu şirket diğer ülkelerdeki bağlı kuruluşlarını bu tür ülkeler üzerinden finanse ediyor. Böylece, faiz giderleri borç alan ülkede indirim konusu edilirken, borç veren şirketin yerleşik olduğu ülkede faiz geliri vergiye tabi olmadığından iki taraflı bir kazanç (double dib) elde ediliyor. Aynı durum, gayrimaddi varlıkların bahsi geçen ülkelere taşınması sonucu elde edilen royalti kazançları için de geçerli.
Geleceğin Türkiye’si
Son yıllarda İstanbul’un finans merkezi olacağı sık sık konuşuluyor. Gerçekten bu mümkün mü? Yanıtım evet ancak bunu gerçekleştirmek istiyorsak yukarıda bahsettiğim konularda bazı adımların atılması tartışma götürmez. Bunlar yeterli mi derseniz, kanımca yeterli olduğu söylenemez. Eğitimli yabancı iş gücünün ülkeye çekilmesi ve finansal ürün çeşitliliğinin artırılması gibi diğer konularda da bazı düzenlemeler yapılmalı.
Son tahlilde, gerçekten dünyanın yükselen yıldızı olmak arzusundaysak diğer ülkeleri yakalayacak adımları bir an önce atmalıyız.