Mevzuat da bir rekabet ve reform alanıdır

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Dikkatli okurların kolaylıkla gözleyebileceği gibi, bu köşede işlenen konuların hemen tümü ekonomi ve iş hayatını, bunlarla ilgili politikalardaki öncelik ve strateji sorunlarını, işletmeleri ve işgücü ile Türkiye'nin rekabet yeteneğini ve büyüme perspektifini etkileyen kurumsal ve yapısal faktörleri ilgilendiriyor. Bu çerçevede sık sık iş ve yatırım ortamını çevreleyen mevzuatın yeterliğine, taşıdığı boşluklara ve değişiklik ihtiyaçlarına değiniyoruz. Aynı zamanda sık sık hepimiz, haklı ya da haksız, çeşitli alanlardaki mevzuatın işleri herkesi tatmin edecek bir düzene bağlayıp kolaylaştıracağına karmaşıklaştırıp güçleştirdiğinden şikayet ediyoruz. Ama mevzuatın asıl başka bir işlevi var ki, işimize ne kadar yaradığından çok daha büyük değer taşıyor; özellikle küreselleşmedeki hızlanma, sermaye ve işgücü gibi üretim faktörlerinin artan hareketliliği, rekabetin ve verimliliğin temel performans kriterleri olarak öne çıkması, mevzuat istikrarı ve kalitesini de iş ve yatırım ortamının belli başlı göstergelerinden ve cazibe faktörlerinden biri haline getiriyor.

İstikrarsız mevzuat caydırıcıdır

Mevzuat istikrarının ne demek olduğu yeterince açık. İşletmelerin, yatırımcıların, hatta tüketicilerin karar verecekleri durumlar ile ilgili kuralların sık sık değişmemesi, özellikle yatırımın ve karlılığın belli bir vadeyi kapsadığı faaliyetlerin planlanması ve risklerin üstlenilmesi için şarttır. Başka bir değişle iş ve yatırım ile ilgili doğal risklere, bir de mevzuat riskinin eklenmesi, böyle bir mevzuatın geçerli olduğu coğrafyanın büyüme performansını ve rekabet gücünü köstekler.

İstikrar görüntüsünü bozan bir diğer önemli sorun, aynı mevzuat ile ilgili olarak farklı idare, yargı ve danışma organlarının birbirine zıt uygulamalar ve yorumlar içinde olabilmeleridir. Uygulamayı yürüten idari birimlerin ya da yorum yapan mahkemelerin kendi aralarında ortak bir anlayış temeline sahip olmadıklarını gösteren bu durum, aşağıda mevzuat kalitesi ile bağlantılı olarak işaret edeceğimiz üst hukuk normlarına ilişkin bir eksiklik ya da zafiyetin varlığından ve yasama sürecinde ortaya çıkan özensizlik ve gerekçe yetersizliğinden destek alıyor. Aynı sebeplerle idari mercilerin sorumluluğunda olan ikincil mevzuat, (yönetmelik, tüzük, tebliğ, genelge vs.) ilgili olduğu yasa ile çelişik hatta ona aykırı olabilmekte, ayrıca yasalardan başlayarak bütün mevzuatta açık olmayan, hatta emsal uygulama ya da karar bulunmayan pek çok konu ile karşılaşılabilmektedir.

Sık sık baş ağrıtan ve eleştirilen bir olumsuz durum da, mevzuatın geçmişe yürütülmesi, böylece yeni konulan bir kuralın daha önceki kurala göre oluşmuş konumları etkilememesi yolundaki temel hukuk normunun çiğnenmesidir. Yatırım indirimi uygulamasının kaldırılması ile indirim haklarını kullanamamış yatırımcıların öngörmemiş oldukları bir zarara uğramaları ya da yabancı şirketlerin gayrimenkul edinmeleri konusunda yaratılan kaos ve hukuka  aykırılıklar bu bakımdan yaşadığımız son örnekler. İstikrarın yokluğu, yatırımcıyı caydıran ve risk değerlendirmesinde kötümserliği destekleyen bir faktör olarak hesaba katılacaktır.

Mevzuatın kalitesi

Mevzuatın kalitesi ise biraz daha açıklanmaya muhtaç. Bu bağlamda mevzuatın hazırlık ve oluşum sürecinden uygulama ve yorum altyapısına, kullanılan dilin açıklık/netlik/sadelik gibi hedef özellikler ile ilgili durumundan mevzuatın özel amacının ve yaptırımlarının gerçekçi ve tutarlı belirlenip belirlenmediğine kadar bir dizi değişkene bakılmalı. Genel olarak olay bazında, gerçekçi ve pragmatik Anglosakson hukuk sistemine değil, şekle bağlı, katı ve soyut Kıta Avrupa'sı sistemine yakın olan Türk hukukunda yasa dışındaki hukuk kaynaklarının, özellikle mahkeme kararlarının bağlayıcı olarak görülmemesi, hele ekonomik ilişkilerde yaygın olarak kullanılan yöntemlerin ve sözleşme tiplerinin pek dikkate alınmaması muhtemelen bazı zaafların arka planında rol oynuyor.

Üstelik Türk hukukunda sadece yasalar bağlayıcı sayılırken yasa yapış metodolojisinde, Kıta Avrupa'sının aksine, yasaların üstünde yer alan ve yol gösteren bir üst norm kategorisi de yok. Yasa koyucunun ayrıntılı ve dört başı mamur gerekçeler hazırlamayışı ve ikincil mevzuatın, yasaların en azından Kıta Avrupa'sını örnek almasının aksine, sistematik bir başvuru kaynağından yoksun olarak, günlük politikalara ya da toplumsal baskılara endekslenmesi, yukarıda belirttiğimiz istikrarsızlıklara yol açıyor, mevzuat tutarlı bir bütün olmaktan çıkarak yamalı bohça haline dönüşüyor. Zaten bu arada yasanın kendisi de farklı yorumların ve parçalı toplumsal dokunun etkisiyle uğradığı  değişiklikler sonunda tanınmaz hale gelebiliyor.

Kısalık değil açıklık

Bu konuda sıkça seslendirilen bir temenni olan "yasaların kısa ya da basit olması" önermesi üzerinde de bir nebze duralım. Aslında kısalık ve basitliğin birbirinden farklı kavramlar olması bir yana, idarenin inisiyatifinde olan ikincil mevzuatın önemini ve kapsamını büyütmesi başlı başına bir risk. Esas amaç olması gereken "açıklık, anlaşılırlık ve uygulama tutarlılığı"na ulaşmanın yolunun aksine idari mercilere mümkün olduğu kadar az takdir hakkı bırakan" açıklayıcı ve uzun yasalar" dan geçtiği fikri, batı dünyasında giderek ağırlık kazanıyor. Sağlam ve ayrıntılı "gerekçe"ler ile birlikte böyle yasaların, yargı organlarının yorumlarındaki farklılığı da asgariye indireceği açık.

Nitekim Dünya Bankası'nın yıllık iş yapış ve mevzuat araştırması da kısa mevzuatın mutlaka şirketlerin bürokratik işlemlere harcadığı zamanın ve yüklendiği külfetin azaldığı anlamına gelmediğini, mevzuatın ne şekilde uygulandığı ve yorumlandığının daha önemli olduğunu gösteriyor. Mali mevzuatımızdan örnek vermek gerekirse, varlık barışı ve teşvik mevzuatı gibi düzenlemelerin amacına ulaşmaması, mevduat vadesini uzatma amacıyla geliştirilen vergi önlemlerinin etkisiz kalması, cezaların caydırıcı olmaması hep bir yandan mevzuatın hazırlık ve yasalaşma sürecindeki eksikliklerden, diğer yandan uygulama ve yargılama sürecindeki hantallık ve tutarsızlıktan kaynaklanmıştır.

Rekabet açısından hayati önemini hep vurguladığımız hukuk güvencesinin sağlanması, öncelikle mevzuat yapış ve uygulayış tarzımızı sorgulamamızı gerektiriyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019