Mevlana günümüzü yönlendiriyor
Mevlana gibi toplumun yüreğinde yer edinmiş insanların sözlerini yol gösterici olarak kullanmanın çok özel bir yanı var: İnsanlar, o bilge insanları alıcı ruhla dinliyor. Siz sözünüzü, bilgilerin söylediklerine uyum içinde sunarsanız; dinleyenlerin ilgisi, gözlere yansıyan yürek rüzgarlanmaları yaratıyor.
Yaşayan büyük bilginlerden biri olan Amartya Sen, Kader Yanılsaması: Kimlik ve Şiddet adlı Ahmet Kardam'ın dilimize aktardığı kitabında, "Dünya hem göz kamaştıracak kadar zengin, hem de iç karartacak kadar yoksuldur. Çağdaş yaşamımızda görülmemiş bir bolluk ve artık bir veri olarak kabul ettiğimiz kaynaklar, bilgi ve teknoloji üzerinde atalarımızın hayal dahi edemeyeceği kadar büyük bir hakimiyetimiz var. Ama dünyamız aynı zamanda iğrenç bir yoksulluk ve korkunç bir yoksunluk içinde" diyor.
İnsanlığın yaşadığı hızlı değişmelere tanıklık ediyoruz... Köklü dönüşmeleri kavrama güçlükleri endişelerimizi artırıyor... Küreselleşme yarattığı zenginlik kadar, yoksunluk ve yoksulluklarıyla endişelerimizi katmerleştiriyor... Yeni gelişmeleri izlemenin, eğilimleri algılamanın, fırsatları değerlendirmenin, tehlikeleri en düşük maliyetle savuşturmanın yollarını bulmamız gerekiyor.
Şimdilik önerilen tek çözüm "yenilik arayışı" içinde olma ve değişen koşulları "uyum yeteneğimizi" geliştirme.
Yaratıcı-yenilik ekseninde ilerleme bütün çağların öncelikli sorunu olmuş.
Yeni şeyler söyleyebilmek
Mevlana yüzyıllar ötesinden bakın bize sesleniyor:
Her gün bir yere gitmek ne güzel,
Her gün bir yere konmak ne hoş
Donmadan, bulanmadan akmak ne iyi
Dünle beraber gitti düne ait ne varsa cancağızım
Şimdi, yeni şeyler söylemek lazım...
Ama yeni şeyler söylemek için, eskinin ne olduğunu, nelerin değişmediğini, değişmenin nelerde ve nerelerde olduğunu, değişmeyenle değişenler arasındaki makasın nasıl açıldığını net bir şekilde bilmek gerekiyor.
Bilmenin tek kaynağı var: "Düşüncelerimizi geliştirme"
Mevlana "düşünme" konusunda da bize rehberlik ediyor:
İnsanı "insan kılan" düşüncesidir
Gerisi et, kemik çoğu canlıda vardır
Gül düşünmeden "gülistan" sahibi olunmaz
Diken düşünürsen eğer, yerin "bataklıklardır"
Demek ki sadece düşünmek de yetmiyor. Olumlu düşünmek, ne yapacağımızı bilmek ve yapmak da gerekiyor.
İnsan-odaklı olma
Dünü anlamak, bugünü kavramak ve yarını sağlam temeller üzerinde inşa etmek için, gelecek inşa etme düşü olan, ama ayaklarını yerden asla ayırmayan "liderler" çok önemli. Öylesi liderler de kendi içlerine yolculuk yapmasını bilen insanlar arasından çıkar.
Barışçı yazar Amos Oz'un dediği gibi, "...hayatta eli boş dönülmeyen tek yolculuk, kendi içimize yaptığımız yolculuktur"
Mevlana hayatın imbiklerine damıttığı bilgilerinin yağından kandilini yakarak, karanlığımızı tam orta yerinden bölüyor:
Ey yüce kitabın örneği insan
Sende yansır bu alemi yaratan
Her şey sensin, yer gök senin içinde
Sen kendinde ara her ne ararsan…
Bollukla yokluğun birlikte var olduğu dünyamızda, olup bitenler karşısında kulakları sağır eden suskunluğu şiar edinenlerin insanlıkla ne kadar ilgisi olabilir?
Yoksulluğa karşı savaştan daha kutsal bir savaş olabilir mi?
Yenilikleri keşfetme arayışına çıkmadan yoksulluk aşılabilir mi?
Okumadan, tartışmadan, dinlemeden ve öğrenmeden düşünce üretilebilir; gerçek insan olunabilir mi?
Düşünmeden, kendimizi sorgulamadan, özgüvenimizi geliştirmeden, hatalarımızdan arınmadan insan-odaklı yaşamın bir yerinde itibarlı yer edinilebilir mi?
Her sabah kendimize uyarmalıyız: "…insan biraz da başkaları için yaşadığı zaman insandır".