‘Metot o kadar önemsizdir ki, sadece esası etkiler’

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Yeni Türkiye Projesi’nin hayatımızı çeşitlendirmesi, renklendirmesi ve zenginleştirmesi için “gerek ve yeter şartlarını” tartışalım istiyorum: Önce “dil ve anlatımın önemi” üzerinde durdum. Sonra, “envanter olmadan etkin kaynak yönetimi” olamayacağını anlatmaya çalıştım. Herhangi bir projenin başarısı için “toplumsal katılımın kıvamının” önemine değim. Ardından da “üretimde coğrafi derinlik yaratmanın” gereğini tartışmaya açmak istedim. Bu yazıda da “metod ve model” konusunun insan ve sermaye kaynaklarını etkin kullanmadaki ağırlığı üzerinde durmak istiyorum. Kolaycı yaklaşımı benimsemiş ve aşırı pragmatizmin tuzağına yakalanmış olanlarımızın mırıldanmalarını duyar gibiyim: “Yazdıklarınız benim günlük işlerimi kolaylaştırmaya dönük, doğrudan damara serum veren bir içerik değil!” 
“Ağacı görürken ormanı gözden kaçırmayalım” diyen bir özdeyişimiz var. Bu özdeyiş, ayrıntılara saplanıp kalan, kısa dönemli yararlar uğruna, gelişmenin bütününü gözden kaçıranlara uyarı için söylenmiştir. Nokta bakış, kısa mesaj, sığ anlatım, güncel çözüm elbette ki insan ve iş yaşamının bir parçasıdır ama asla bütünü değildir; sonuca da götürmez. Esas olan eğilimlerin farkında olmak, fırsat ve tehlikeleri betimleyebilmek, olanak ve kısıtları net biçimde kavramak, etkin koordinasyon sağlamak ve belirli alanlara odaklanmaktır. Ağacı önemsediğimiz kadar ormana da sahip çıkabilmektir. Özetlenen bakışı onaylıyorsak, Yeni Türkiye Projesi’nin yaratmak istediği sonuca bizleri ulaştırması için birbirini tamamlayan bir dizi adımı birlikte atmak zorundayız. 
Önce, iş yapma tarzımızın metodunu belirlemeliyiz. Bu yazının başlığında aktarılan genellemeye kulak veremeliyiz: “Metot o kadar önemsizdir ki, sadece esası etkiler. “Yeni Türkiye Projesi’nden söz ediyorsak, projenin hayata taşınmasında iş yapma tarzımızın temel ilke ve kurallarını içeren metodunu herkes bilmeli ki,düşünsel ilerlemenin temel araçlarından birini önemseyen etkili bir çıkış yapmış olalım. Hemen onun ardından, sürekli sorguladığımız varsayımlarımıza dayalı “zihni modelimizi” tanımlar ve betimlersek, geliştirici ve ortak dili, veri tabanının önemini, verileri sınıfl andırmanın gereğini, güçlü ve zayıf yönleri analiz etmenin öğreticiliğini, gelişme kriterlerini belirlemenin nesnelliğini, hukuk sistemine dayalı sözleşmeli iş yapmanın gücünü,eşdeğerlilik ilkesinin ticareti geliştirmedeki etkisini yeterince dikkate almış olalım. 

İkinci adım,bütün krizlerin anası olan “açgözlülük ve sorumsuzluğu” önleyecek, “örgütlerin insan tasarımı olduğunu bilerek başarı ve başarısızlığın insan kaynaklı olduğunu” unutmayacak, “aklını başkalarına emanet etmeyen” özgür düşünceye dayanan özgüvene sahip olacak, “kaynak kıtlığı bilincinin” düzeyini düşürmeyecek davranışlarında ödün vermeyen bir liderliğe sahip olmaktır. Liderlik,” farklı seçimleri ve gelecek inşa etme iddiasını” sevda haline getirmiş olmalı, “sloganları ciddi fikirlerin yerine koymamalı”, “kibir ve üstünlük inancı” ile kendimizi katılım, paylaşım ve kapsayıcılığa kapatmamalı, “gözetim ve denetim” ile “hesap verebilirliğin” erdemine sahip çıkmalıdır ki toplumu daha üst düzeylere taşıyabilelim. 

Üçüncü adım, projenin başarısı için, “geniş pazara sahip” olmayı güven altına alma, “merkezi coğrafi konumdan” yararlanma, “dışa ve dünyaya açık” durma, “nitelikli işgücü” sorununa çözümler üretme, “yüksek düzeyde yenilikçi işgücü” arzını güven altına alma, “ileri düzeyde gelişmiş altyapıya” sahip olma, “yüksek düzeyde hukuki güvence” yaratma, “güçlü orta sınıf” oluşumunu hızlandırma ve “dünyanın kabul ettiği markalar” yaratabilmedir. 

Dördüncüsü, kalkınmanın bileşenleri olan insan, metot, para, teknoloji, malzeme ve yönetimin bağlamlarını bir bütün olarak ele alan bağlam zekasını geliştirmedir: Fiziki varlıkları, üretim yöntemleri ve ürünleri, finansal sistemin araçlarını ve erişilebilirliklerini, bilim ve teknoloji düzeyini, siyasi ürünleri ve hiyerarşik yapılanmayı, toplumun sınıfsal farklılaşmasını dikkate almayan bir projenin; algı yönetimini yapılmayacağını bilmektir. Eğer algı yönetimi yapamıyorsak, bakış açısı ve metot eksikliğinin yarattığı “eksik değerlendirme” kaçınılmaz olacaktır. 

Yorumlarımız, “bilgi ve sezgi” eksikliği nedeniyle nesnellikten uzaklaşacaktır. Anlama düzeyimiz, “net bilgiye” dayanmadığı için çözücü olamayacaktır. İletişimde de, anlama, paylaşma,katılım ve kapsayıcılık eksikli olacaktır. Sosyal etkileşimin bir gruba dahil olma güdüsü, temel işgücüdülerin sosyalleşmesi, hayatta kalma becerisi, güç katma,- mülk edinme vb. alanlarda zayıfl ıklar ortaya çıkacaktır. 

Beşincisi, kapsayıcılığın temel kuralları olan “firsat eşitliği ve eşit hakların gücünü”, “paylaşılan ortak aklın” meşrulaştırıcı enerjisini, “katılımcı yönetimin” girişimci enerjisini, “entelektüel ve sistem kapasitesinin” verimli biçimde değerlendirmenin yollarını, “kendini yeniden üretmenin” geliştirici etkisini göz önünde tutmaktır. O zaman, çevreyi hissetme ve tanıma, kendinin farkında olma ve hedefler belirleyerek ilerleme olan “yüksek bilincin” insan ve sermaye kaynaklarını etkin değerlendirmemiz mümkün olabilecektir. Beş başlık halinde özetle değindiğimiz konuları derinliğine irdelemeden Yeni Türkiye Projesi hayata tanışabilir diyen varsa, gerekçelerini öğrenmek ve ikna olmak isterim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar