Meslektaşı mı, mesleği mi korumak gerek?
Muz kabuğu
İstanbul'da trafik sünger gibidir, ıslanınca şişer. Yağmur yağmıştı. Yine öyle olmuş, trafik şişmişti. Boğaziçi Köprüsüne kaplumbağa hızıyla yanaşıyorduk. Girişimci halkım yine iş-başında idi. Birisi yolun ortasında su satıyordu, birisi de muz. Seçim doğru idi; muz, acıkan midelere yararlı bir yiyecekti. Alan var mı diye bakarken, birilerinin alıp da tüketmiş bile olduğuna tanık oldum. Yan şeritte biraz önümde giden arabanın camı açıldı, muz kabuğu yola attı. Muz kabuğunu atan, herhalde burda muz ağacı çıkar da yazın bu trafikte gölgesinde serinleriz diye düşünmüştü. Ya da evriminin ilk günleri aklına gelip, kendini daldan dala atlarken hissetmişti; muzun kabuğunu ormana attığını sanmıştı.
Muz kabuğunu görünce yurttaşlık refleksi ile korna çaldım. Arabadaki, kornayı ona çaldığımı fark etti. Aynı hizaya gelince el-kol hareketi ile neden korna çaldığımı sordu. Ben de kornanın nedenini açıkladım. "Bak delikanlı. Bu yol hepimizin. Muzu yedin, kabuğunu buraya attın. Seni çok ayıpladım" dedim. Bu sözlerim delikanlıyı orman nostaljisinden uyandırdı. Hatta mahçup bile olduğunu hissettim . Büyük bir nezaketle "Affedersiniz" dedi, özür diledi. Boğazköprüsüne doğru emeklememize devam ettik. Camdan baktım, muz satışları iyi gidiyordu.
Kırmızıda geçen polis
Bir güzel cumartesi idi. Bir dostumla buluşmaya gidiyordum. Teşvikiye camiini geçince otobüsten indim. Nişantaşı yönünde yürüyordum. Trafik de yavaş yavaş yanımdan ilerliyordu. Teşvikiye karakolunun bulunduğu dört yol ağzındaki trafik ışığı kırmızıya döndü, trafik durdu. En önde de bir polis motosikleti ve üstünde de iki polis vardı. Onlar da durdu. Topağacı tarafından gelen trafik akmaya başladı bu kez. Ben de kavşağa doğru yürüyordum. Ama ışıklar daha kırmızı iken motosikletli polis hareket etti.
Arabamda değildim, korna çalamadım. Yola muz atan delikanlıya gösterdiğim yurttaşlık refleksi ile bu kez motosikletin peşinden gittim. Kırmızı ışıkta geçen motosiklet biraz ilerdeki trafik polisinin yanında durmuştu. Yakalamıştım onu. "Bakın kırmızı ışıkta geçtiniz. Halbuki trafik kuralları konusunda sizin örnek olmanız gerekir" dedim. Motosikletteki polisin bir şey söylemesine fırsat vermeden trafik polisi, meslektaş koruma içgüdüsü ile hemen cevap verdi. "Onu ben çağırdım. Göreve giden polis kırmızı ışıkta durmaz" dedi. Ama deyip itiraz edecek oldum, " Teşekkür ederim" diyerek konuşmayı bitirdi. Ama öyle bir şekilde bitirdi ki, ısrar etsem polise mukavemetten beni tutuklayabilirdi. Bu göreve çağrılan motosikleti izledim, bakalım nasıl acil (!) bir göreve gitti diye. Biraz ilerideki alışveriş merkezinin önünde konuşlanmıştı.
Bir yorum
Polisin birinci görevi, düzeni sağlamaktır. Önce polis kurallara uyar, yurttaşa örnek olur. Kurallara uymayanları yakalar, ceza yazar, gerekirse mahkemeye sevkeder. Peki kuralları korumakla görevli polis, kuralları çiğnerse ne olur?
Eğer yukarıda aktardığım olay, bir polisin kırmızı ışıkta geçmesi, ilk kez gördüğüm bir şey olsa aldırmayacağım. Ama her yerde buna rastladığım için gündeme taşımak istedim. Bazı polisler kırmızı ışıkta durmayı zul sayıyor. Bu yollar bizim, bu ışıklar bizim, bu şehir bizim mantığı ile şehir kovboyu gibi hareket ediyorlar. Emniyet şeridini kullanmayı bir alışkanlık haline getirmişler. Kurallara uymuyorlar. Yanlışları yüzlerine vurulduğunda kafiye de hemen hazır: Görevdeyiz. Polis her an görevdedir. Ama görevdeyken de görevi, korumakla yükümlü olduğu kurallara uymaktır.
Ve de poliste müthiş bir meslektaş dayanışması var. Yanlışı yapan motosikletli polise trafik polisi hemen sahip çıktı. Ancak unutulan çok önemli bir gerçek var. Meslekdaşa sahip çıkılıyor, ama bu arada meslek harcanıyor. Bir meslektaşa sahip çıkıyor, ama diğer meslektaşlarını, dolayısı ile mesleği harcadıklarının farkında değiller.
O üniformayı taşıyan her polis bir büyük sorumluluk taşıdığının farkında olmalıdır. Mesleğin imajını korumalıdır. Çünkü üniforma ile yapılan her yanlış polisin hanesine bir olumsuz puan olarak yazılır. Münferit bir olay olarak kalmaz, sonunda "Bizim polis trafik ışığı falan takmaz" olur.
Polis, kanun ve nizamın koruyucusudur. Bu korumayı yaparken kendisi de kanun ve nizama saygılı olmalıdır. Polise trafik kurallarına saygılı olmayı, örneğin kemer takmayı, kırmızı ışıkta durmayı, gereksiz yere emniyet şeridini kullanamamayı nasıl öğreteceğiz? Ya da muz kabuğunu atan delikanlı gibi, gerektiğinde delikanlıca özür dilemesini; ve de önce mesleği, sonra meslektaşını koruması gerçeğini…
3 Nisan 2010
Not: Şimdi beni Valilikten arayıp hangi polisti, kimdi diye sorabilirler. (Karakolda sigara yazımdan sonra aradılar.) Ben özellikle bir polisi şikayet edeyim diye yazmadım bu yazımı. Bir olguya dikkati çekmek istedim. Eğer "mesleğin imajı önemli, kurallara tabi ki biz de polis olarak uymak zorundayız" diyorlarsa ve de söylediklerine özde inanıyorlarsa yukarıda dile getirdiğim konuyu ciddiye alırlar. Yetkililer İstanbul trafiğinde rastgele bir trafik ışığında durup durumu gözlesinler; ne demek istediğimi anlayacaklardır. Sonra da sıra, polisimizi trafik kurallarına uyma konusunda eğitmeye gelir. Polisimizin imajı, saygın olması çok önemli bir konudur. En azından ben böyle düşünüyorum.