Meselenin özünü kaçırıyoruz
Dünya üzerinde, CEO’lar ile gerçekleştirilen tüm önemli anketlerde, gelecek dönemin en önemli üç gündem konusu yapay zekâ, sürdürülebilirlik/ESG ve yetenek yönetimi olarak belirlenmiş. İfadeler, kavramlar, kapsamlar değişse de tüm beklentiler bu üç ana başlık altında toplanıyor.
Aslında iş ve yönetim alanı her dönem bazı gündemlere sahipti. 1960’larda amaçlarla yönetim, 1970’lerde stratejik planlama, 1980’lerde toplam kalite yönetimi, 1990’larda yeniden yapılanma, benchmarking ve yetki devri, 2000’lerde inovasyon ve yönetişim, 2010’larda yalın, çevik ve büyük veri, 2020’lerde ise yapay zekâ, dijital dönüşüm ve sürdürülebilirlik hakim gündemler oldu.
2030’larda da muhtemelen başka gündemlerimiz olacak.
Gündem değişse de işin özü değişmez
Öte yandan belki de yüz sene geçse de değişmeyecek bir gündem var. Her dönemin hakim gündeminin arkasında kaybolmuş gözükse de orada olduğunu biliyoruz: strateji geliştirme ve icra! Aslında işin özü de bu. Bu popüler gündemler iyi hoş da eve ekmeği strateji ve icra getiriyor. Aslında bu gündemler de bir şirketin stratejisinden bağımsız değil, onun parçası olmalılar.
Geçenlerde çok sevdiğim bir CEO dostumun şirketini ziyaret ettim. Kendisi sohbet amaçlı tüm yönetim ekibini topladı. Sohbet boyunca bana bu üç alanda yaptıkları işleri, kazandıkları başarıları anlattılar. Şirketin finansal durumunu sorduğumda, belirli bir gerileme olduğunu ancak bunun konjonktürel olduğunu söylediler. Ekonomi toparlanınca biz de hızla toparlanırız dediler. Böyle inanıyorlar. Aslında bu ülkemizdeki pek çok şirketin inancı. Biz buna konjonktürel yönetim yani konjonktürle sınırlı yönetim diyoruz.
Strateji üretmezsen etrafında dolaşırsın!
Bence sorun, şirketlerin bazı popüler kavramları içselleştirmeden ve büyük resimdeki yerini anlamadan, oyalanmaları! “Herkes yatırım yapıyor, düzenlemeler zorunlu tutuyor, aman geride kalırız” diyerek ele alıyorlar bu konuları.
ESG ve dijital dönüşüm tam da böyle işler.
Strateji geliştirme işi kadar entelektüel zahmeti olmayan, danışmanlık veya teknoloji araçları ile halledilmeye çalışılan işler. Oysa hepsi de bir stratejik yol haritası ve icra modeli dahilinde anlamlı işler. Söylediğim zaman bana bu alanın uzmanları kızıyorlar, ama söylemem lazım: Şirketler sürdürülebilirlik veya yapay zekâ için değil, para kazanmak için varlar. Parayı da doğru strateji, iş modeli ve icra ile kazanırsın. Meselenin özü bu.
Sürdürülebilirlik, yapay zekâ ve yetenek yönetimini dışarıda bırakmayan; ana strateji ve icra modeli içinde konumlandıran, bunları rekabet avantajı olarak gören bir zihniyetten bahsediyorum. Çoğu şirkete dijital dönüşüm veya ESG için ne yapıyorsun dediğimde net cevap alıyorum; bir şeyler yapıyoruz, adım attık ya da hiçbir şey yapmadık gibi. Ama stratejiyi veya iş modelini sorduğumda net cevap alamıyorum. “Patron bilir, CEO bilir, stratejiyi biz bilmeyiz Bertan Hocam” tadında cevaplar alıyorum. GMY’ler, Direktörler, Müdürler, bunlar!
Meselenin özünü kaçırmayalım
İş hayatında ne kadar demode gözükse, ne kadar uzak durmaya çalışsak, ne kadar entelektüel açıdan bizi zorlasa da işin özü strateji geliştirme ve doğru iş modeli ile icra etmedir. Bir numaralı önceliğimiz budur. Diğer konular ancak bu varsa anlam kazanır.
Şimdi 2025 yılı bütçeleri yapılıyor. İki yolumuz var var. Birincisi, şirketimizin büyümesi, kârlılığı, nakit durumu, geleceğe bize değil, konjonktüre bağlı, krizi atlatana kadar tasarruf, verimlilik, dijital dönüşüm, ESG ile idare edelim diyerek kafayı kuma gömebilirsiniz ya da büyüme, kârlılık, nakit akışı bizim elimizde, biz konjonktüre göre değil, kendi geliştirdiğimiz stratejilere göre yönetim yaparız, kendi göbeğimizi kendimiz keseriz diyebilirsiniz.