Merkez’in üstündeki baskı artarken…

Burcu KÖSEM
Burcu KÖSEM [email protected]

TCMB’nin mi piyasayı yoksa piyasanın mı TCMB’yi politika konusunda ikna edişine şahit olacağımız kritik bir döneme giriyoruz.

Haziran 2023’ten bu yana önce bebek, ardından dev adımlarıyla faizi yukarı çeken TCMB’ye ne yapacağını söyleyenleri üç gruba ayırmak mümkün:

1-Yetmez ama evetçiler: Başından beri şiddetle ortodoks ekonomi politikalarını savunan ve gelinen nokta itibarıyla daha fazla faiz artışına ihtiyaç duyulduğunu ifade edenler. Bu kesim, seçimden önceki politikalara göre şimdi uygulamada olanın ehven-i şer olduğunu da ifade ediyorlar. Bu geniş kesime akademisyen, gazeteci ve finansçıların hatta sosyal medya fenomenlerinin önemli bir kısmı dahil.

2-Doğru politika yanlış zamanda işlemezciler: Ortaya çıkan yüksek enflasyonla mücadele için mevcut küresel konjonktürde ilerlenebilecek tek yolunun ortodoks politikalar olduğuna inanan taraf. Daha doğrusu bir önceki politikanın yanlış olduğundan ziyade zamanlamasının yanlış olduğunu savunanlar. Bu kesim, iletişim tarafının da doğru yönetilememesinden kaynaklı olarak şimdinin acı reçetesine mecburen maruz bırakılan kesim. Bu gruba da akademisyen, gazeteci ve finansçıların yanı sıra iş dünyasının önemli bir kesimi dahildir. Hatta ben bile...

3-Ortodoks politikalara inanmayanlar: Şimdiki politikaların uygulanmasından son derece rahatsız olanlar. Yüksek enflasyonun nedeninden bağımsız olarak sadece küresel olduğunu iddia edenler ve Ortodoks politikaların bir çözüm getirmeyeceği düşüncesinde olanlar. Bu kesime de farklı cenahtan akademisyen, gazeteci ve sosyal medya fenomenlerinin dahil olduğunu söyleyebilirim. Toplumun her kesiminin politika üzerindeki görüşü ve ifade özgürlüğü önemlidir elbet.

Ancak merkez bankacılığı gibi son derece karmaşık ve veriye dayalı işleyen alanlarda, ABD başta olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankalarına baktığımda gördüğüm manzara bizimkinden farklı.

Yurt dışı basında da merkez bankalarının etkinliği çok tartışılıyor elbet. Fakat piyasa ve ekonomi bileşenlerine etkinin yönünün merkez bankasından geldiğini; piyasanın ve diğer paydaşların merkez bankası kararlarını etkileme gücünün ise son derece sınırlı olduğunu da gözlemliyorum.Örneğin Fed’in üç faiz indirimi söylemine karşılık, piyasa altı veya yedi faiz indirimi beklerken; şu aşamada gelen verilerin de etkisiyle piyasanın veya kritiklerin değil, Fed’in bu kesimleri ikna etmiş olduğu görünen bir gerçek.

TCMB’nin öngörüsü ile piyasanın beklentisi arasında fark var

Bizde ise durum şimdiye kadar biraz farklı ilerliyor. Yüzde 45’e kadar yükselmiş politika faizine artı olarak bir dizi yan sıkılaştırma politikaları ve önlemlerinin dahi piyasalar üzerinde yeni yeni etki ettiği görülmekte. Örneğin TCMB’nin kendi öngörüsü ve hatta piyasa katılımcıları anketinde bile yılsonu enflasyon beklentisiyle piyasanın beklentisi arasında en az beş puan kadar açılmış bir fark var…

 Ekonomi yönetiminin tüm söylemlerine karşılık halen doların ateşi yükselmeye devam ediyor…

Arbitraj mantığına evrilme var

Dolayısıyla merkez bankası ve para politikalarının etkinliği noktasında bir sıkıntının varlığından söz edilebilir.

Elbette bunun nedenleri arasında son yıllarda izlenen sık politika ve yönetim değişikliklerinin payı var. Ancak sosyolojik olarak değerlendirdiğimde dolarizasyon başta olmak üzere toplumsal hafızadan gelen (geçmişteki ekonomik krizler/ devalüasyonlar) kendini enflasyondan koruma güdüsünün, zamanla arbitraj mantığına en azından serveti elinde tutan belirli bir kesimde evrildiğini söyleyebilirim.

Örneğin 1998 Asya Krizi’nde Güney Kore’nin devalüasyondan nasıl çıktığıyla bizim ülkemizdeki iniş çıkışlardaki davranış biçimi incelendiğinde toplumsal desteğin de önemi ortaya çıkmaktadır.

Dolayısıyla, TCMB’nin mi piyasayı yoksa piyasanın mı TCMB’yi politika konusunda ikna edişine şahit olacağımız kritik bir döneme giriyoruz. Benim dileğim; bundan böyle TCMB ve ekonomi yönetiminin sözlü yönlendirmeleri oluşacak güvenle yerini bulsun…

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar