Merkez'in yaptığı poker oynarken elini belli etmek değil mi?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Merkez Bankası önceki gün yaptığı açıklamayla, kimi yorumlara göre piyasaya sözlü müdahalede bulundu. Peki ne demek ki sözlü müdahale? Herhalde "Bir şey yapmadan, yapacakmış gibi görünmek"... Ya da "Bir adım atmadan, atacağı adımların sinyalini vermek"... Öyle anlaşılıyor ki amaç da bu sayede piyasayı etkilemek, piyasa oyuncularının davranışlarına yön vermek. Bu çok kötü bir adım değil, tümüyle yanlış sayılmaz, bir ön girişim, ön bilgilendirme; ama sakıncası da yok denilemez. 

Merkez Bankası önceki günkü açıklamasında ne dedi, kısaca hatırlayalım. Açıklamada, 22 Nisan'da yapılacak Para Politikası Kurulu toplantısında döviz depo piyasası faiz oranlarında ölçülü bir indirimin ve Türk Lirası zorunlu karşılık oranlarına ödenen kısmi faiz oranlarında ölçülü bir artışın gündeme alınabileceği ifade edildi. Bu konuların gündeme "alınacağı" söylenemezdi elbette, "alınabileceği" ifadesiyle yetinildi. Belki üstü örtülü daha önemli bir ifade vardı. "Toplantıda gerekli görülmesi halinde finansal piyasalardaki istikrarı destekleyici yönde ilave tedbirler de ele alınabilecektir" denildi. 

Sahi nedir ki bu ilave tedbirler. Sakın faiz artışı olmasın. Yok yok, olmaz! Faizi indirmediği için vatan hainliği ile suçlanan Merkez Bankası, tutup şu ortamda faiz artırımına gidebilir mi, gidemez. 

Masadan kazanarak kalkabilir mi? 

Merkez Bankası 22 Nisan'da ne yapabileceğinin işaretini verdi. Yani Merkez Bankası elini gösterdi. Bu biraz da Merkez Bankası'nın çaresizliğine işaret etmiyor mu? Merkez, elini göstermek suretiyle masadan oyunu kazanarak kalkma şansını da büyük ölçüde yok etmiş oldu. 

Siz hiç poker oynarken, "Ben bir sonraki oyunda şöyle davranacağım" gibi bir şey söyleyen birini gördünüz mü? Blöf yapılacaksa, o el yapılır, işe yarar-yaramaz, ayrı. Ama sonrası için işaret verilmesi, pek işe yarayan bir uygulama sayılmaz. 

Elbette Merkez'inki bir poker oyunu değil. Ama piyasada bir etki doğurma, karşılıklı restleşme, blöf söz konusu ise, ki bu kısmen her zaman olmuştur, yapılanın işe yaraması gerekir. 
Yaradı mı peki, hayır. Merkez Bankası'nın önceki gün yaptığı açıklamayla bir miktar gerileyen dolar, dün yeniden arttı ve bir ara 2.70 düzeyi de aşıldı. 

Çünkü Merkez Bankası'nın 22 Nisan'a işaret ederek alabileceğini duyurduğu kararlar, ekonomi dünyasında ister istemez şöyle bir algı oluşmasına da yol açtı: "Demek ki işler kötü gidiyor, daha da kötü gidebilir, bu yüzden de Merkez Bankası önlem almaya niyetlendi." 

Doların önceki gün 2.69'dan 2.66'lara gerileyip, dün yeniden 2.70'i geride bırakması da, "işlerin daha da bozulacağı kaygısı"nın bir sonucu değil mi zaten... 

Merkez köşeye sıkıştı 

Merkez Bankası alabileceğini duyurduğu kararlar için 22 Nisan'ı beklemeyip şimdiden bir adım atsaydı, örneğin bir ara toplantı yapsaydı daha mı iyi olurdu, bu da tartışılır. Piyasaları çok fazla etkilemeyecek önlemler için ara toplantıya gitmek çok da anlamlı değil. 

Ara toplantı ya da olağanüstü toplantı, masaya yumruğun vurulacağı bir toplantı demektir. Merkez, masaya vuracak kadar güçlü bir yumruğa sahip mi; nerde, Merkez'in eli kolu çoktan bağlandı. Zaten sorun da büyük ölçüde bu değil mi?

Özel sektörün borcu 278 milyar dolar

Özel sektörün yurtdışından sağladığı kredi borcuna ilişkin rakamları dün aktarmıştık. Şubat sonundaki verilere göre, özel sektörün yurtdışından sağladığı kısa ve uzun vadeli kredi borcu 237 milyar dolar. Merkez Bankası dün Türkiye'nin toplam kısa vadeli borcunu açıkladı. Bu veriden yola çıkılarak yapılan hesaplamaya göre, özel sektörün, yurtdışında yerleşiklere karşı yurtiçinde oluşan kısa vadeli yükümlülüklerinin tutarı şubat ayı itibariyle yaklaşık 42 milyar dolar. Bu rakam da eklenince özel sektörün şubat sonundaki toplam dış borcu 278 milyar doları buluyor. Rakamları bir kez daha detaylı olarak aktaralım. 
Özel sektörün şubat sonundaki toplam dış borcu 278 milyar dolar düzeyinde. 
Bu borcun 113.5 milyar doları kısa vadeli. Kısa vadeli borcun 42 milyar doları yurtdışında yerleşiklere karşı yurtiçinde oluşan döviz tevdiat hesabı gibi yükümlülükler. Kalan 72 milyar dolar ise, özel sektörün yurtdışından sağladığı krediler. Şubat sonunda 278 milyar dolar olan borcun bir kısmı TL, bir kısmı euro cinsinden. Biz bu borcun tümünün dolar cinsinden oluştuğunu varsaydığımızda karşımıza pek de hoş olmayan bir tablo çıkıyor. Dolar kuru şubat sonunda 2.50 düzeyindeydi, şimdi ise 2.70. Yani bu 20 kuruşluk artış, özel sektörün dış borcunun TL karşılığını yaklaşık 55 milyar lira artırmış durumda. Ama yine belirtelim; 278 milyar doların hepsi dolar cinsinden değil; borcun bir kısmı euro, bir kısmı TL cinsinden. Ama yine de dolardaki artışın yükü, hiç de göz ardı edilecek gibi değil. Bu arada, Türkiye'nin şubat sonundaki kısa vadeli toplam borcunun 131 milyar dolar olduğunu, şubat itibariyle bir yıllık dönemde ise 141 milyar doları özel sektör tarafından olmak üzere toplam 165 milyar dolar borç ödemesi yapılacağını hatırlatalım.


eytfm.png

İşsizlik; kim tutar seni!

Son beş yılın en yüksek düzeyine çıkan bir işsizlikle karşı karşıyayız. Daha önce 2010 yılının şubat ayında yüzde 12.8'lik bir gerçekleşme olmuş, aynı yıl mart ayında yüzde 11.3'e inilmişti. Bu yılın ocak ayı da yüzde 11.3 düzeyinde bir oranla geride kaldı. Yani neredeyse son beş yılın rekorunu kırdık! 
2010, kriz izleri taşıyan bir yıldı, yani hafifl etici nedenler vardı böylesine yüksek oranları açıklayacak. Peki bu yılın hafifl etici nedenleri ne ya da var mı? Büyüme hızımızın yavaşlıyor olması işsizliğin yönünü belirgin olarak yukarı çevirmesinde en büyük etken kuşkusuz. Ne laf a peynir gemisi yürüyor, ne de büyüme sağlanabiliyor. Bu yılki büyüme de öyle öngörüldüğü gibi yüzde 4'e ulaşacak değil, bu da görülüyor. En son tahminler yüzde 3'e doğru revize edildi zaten. 
Büyüme bu düzeylerde kalırsa, kur da tahminleri alt üst ede ede artmaya devam ederse, nüfus artışımız da hız kesmezse, ki bu durum bugünden yarına olacak bir şey de değil zaten, daha önce de yazdığımız gibi kişi başına gelirde yeniden 10 bin doların altını görmemiz sürpriz olmayacaktır. Tabii kişi başına geliri hesaplarken, acaba sayıları 2 milyonu bulan Suriyeli mültecileri nereye koymamız gerekiyor, onu da düşünmek durumundayız. 
Suriyelileri işsizlik konusunda da düşünmemiz gerekiyor elbette. 
Suriye vatandaşlarına kucak açmakla övünürken, kendi vatandaşlarımızı işsiz bırakıyor olmayalım sakın...

Bütçedeki açık artar mı ki?

Merkezi yönetim bütçesi mart ayında 6.8 milyar lira açık verdi. Geçen yıla göre üçte birlik bir artış var. Bütçede geçen yılın aynı ayında da 5.1 milyar liralık bir açık oluşmuştu. Geçen yıl mart ayında 538 milyon lira olan faiz dışı fazlanın bu yıl 655 milyon lira açığa dönüştüğü dikkati çekiyor. Bütçe açığının 1.7 milyar lira büyüdüğü bir dönemde, faiz dışı fazlanın eksiye dönmesine de şaşmamak gerekiyor. İlk çeyrekteki bütçe açığında ise çok belirgin bir artış var. Geçen yıl ilk çeyrekte 1.5 milyar lira olan açığın, bu yıl 5.4 milyara fırladığı dikkati çekiyor. Maliye'nin açıklamasında ilginç bir detay daha var. Maliye Bakanlığı, gelir gider farkını "bütçe dengesi" olarak veriyor ve fark pozitif ya da negatif olabiliyor. Geçen yıl ve bu yıl hem martta, hem ilk çeyrekte bu rakamlar negatif. Ama Maliye, bu rakamlardaki artışı, işaretleri negatif olduğu için negatif olarak gösteriyor. İlk bakışta, bütçe dengesi rakamlarında bir küçülme varmış algısı uyanıyor. Hani bu hatayı herhangi bir kuruluş yapsa neyse de, Maliye yapınca biraz dikkat çekiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar