Merkez ne kadar şahin?
Aklımızda deli sorular. TCMB ne kadar şahin devam eder? Faiz artışının gerçekten sonuna gelindi mi? Enflasyonda toparlanma ne zaman gelir? Seçim sonrası zamlar kapıda mı? Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi belirsizlik. Çeşitli yapısal sorunlarımız var ancak reçeteler doğru zamanda ve doğru miktarda uygulanmayınca çözümler de öteleniyor.
Merkez Bankası geçtiğimiz hafta yeni Başkan Fatih Karahan yönetiminde ilk PPK kararını verdi. Politika faizini değiştirmeyerek yüzde 45’te sabit tuttu. Olması gerektiği gibi değil ama beklendiği gibi diyelim. Gaye Erkan’ın görevden ayrılmasının ertesi haftasında yeni guvernör Fatih Karahan, enflasyon görünüm ve beklenti sunumunu gerçekleştirmiş ve mevcut politikaların planlandığı şekilde devam edeceğini duyurmuştu.
Son açıklanan PPK raporu ile faizlerde değişikliğe gidilmemiş olsa da, raporun alt satırlarının daha önceki söylemlerden daha şahin notlar içerdiğini de kenara yazmak gerekir. Hatırlarsanız, politika faizi yüzde 45 olarak açıklandığında – ki Gaye Erkan dönemine denk gelir - faiz tarafında sıkılaşmanın sona gelindiği sinyalleri verilerek farklı önlemlerle yola devam edileceğinin çerçevesi çizilmişti.
En son PPK karar metninde ise bu açıklama biraz esnetilerek gerekli olması halinde yeniden faiz artışına kapıyı aralayan bir mesajın altı çizildi. Gerekli olması koşulu da, şüphesiz enflasyon görünümünün bozulma durumunu işaret etmekte. Esasen Türkiye ekonomisinin uzun bir süre düşük faiz ortamında bırakılmış olmasının yarattığı etkileri yeniden normal koşullara dönüştürmek şüphesiz uzun sürecek bir sabırlı duruşu gerektiriyor.
Seçimlere yaklaşırken sunulan paketler de iyi ama makro koşullar açısından düşündürücü. Örneğin, kentsel dönüşümde hibe destekler memnuniyetle karşılanmış olsa da, sadece İstanbul ilini düşündüğümüzde bile önemli bir devlet bütçesi ihtiyacına işaret ediyor. Bütçe sorunu deyince de gözler hep ek vergi düzenlemelerine çevriliyor.
Vergi ile bütçeye bir katma değer yaratılmaya çalışılsa da; buna karşın vergi politikalarının fiyatlara yansıyacağını beklemek yanlış olmaz. Bu da talepte daralma yaşanmazsa, enflasyon görünümünde olası bir bozulma demek. Bu uzun yolda iş dönüyor dolaşıyor iç talebi daraltma eğiliminde takılıyor.
Mevcut politikalarda iç talebin kontrol altına henüz alınmadığının ve halen talebin yüksek seyrettiğini verilerde de gözlemliyoruz. İşte faiz silahı tam da bu noktada ihtiyaç duyulan bir politika olarak karşımıza çıkıyor.
Seçimler sonrasında enflasyon görünümünde bozulma eğilimi hem MB’nin yılsonu enflasyon hedefinde bir revizyona gitmesine neden olacaktır hem de bu son PPK notu ile “sıkılaşma gerekli ise devam ederiz” açıklamasına da paralel faiz artışı yönünde bir kararı yeniden gözlemleme ihtimalimizi kuvvetlendirecektir.
Merkez de enflasyon görünümüne ilişkin duyduğu şüphe ile belli ki bunun yolunu bir satır arası açıklama ile açmış gibi. Lazım olan politikalar doğru zamanda atılmadığında da bozulan koşulları iyileştirmek için daha büyük adımlar gerekeceğini eski hikâyelerimizden biliyoruz.
Konu iç talebin kontrol altına alınması ise, kredi kartlarına bir düzenleme gelme olasılığı da masada. Kredi kart limitlerinin düşürülmesinden, taksit sayılarında aşağı yönlü revizyona, bazı ürün kategorilerinde taksit sayısının sıfırlanmasına ya da kredi kart borcunun asgari düzeyinde artışa kadar bir seri önlem ile iç talep dengelenmeye çalışılacak. Bu politika enflasyonla mücadelede oldukça etkili bir yöntem olarak listenin başında. Bence bu düzenleme enflasyonun kontrolü tarafında işe de yarayabilir. Öte yandan konu çok dikkatli bir analiz gerektirmekte. Kredi kart harcamasında tüketici davranışını iki kategoride algılamak lazım.
Birisi, zorunlu olarak kredi kartı kullanarak günlük yaşamını ucu ucuna sürdürmeye çalışan kesim ve ikincisi daha lüks yaşama eğiliminde olup ihtiyaç fazlası tüketen kesim. Burada ki politikanın ilk kategoriyi hedeflemesi, ekonominin bu hale gelmesinde suçu bulunmayan vatandaşın daha çok canını yakacağının altını çizmek gerekir. Mevcut koşullar o kadar karmaşık ki bir parametreyi düzeltmeye çalışırken başka bir ekonomik gösterge bozuluyor. İşin sonu da hep vatandaşa dokunuyor.