Merkez Bankası'nın son açıklamaları
Merkez Bankası dün yılın ilk enflasyon raporunu açıkladı. Yıl sonuna ilişkin enflasyon tahminini değiştirmedi: Tüketici enflasyonunun 2013 sonunda yüzde 5.3 düzeyinde kalacağını düşünüyor. Temel enflasyonun ise yüzde 5'in altına düşeceğini tahmin ediyor.
Bu öngörülerin arkasında ise şunlar var: Merkez Bankası yurtiçi kredi artış oranını yüzde 15 civarında tutabileceğini düşünüyor. Risk alma iştahının arttığına dikkat çekiyor. Bu ortamda iç talepte sınırlı bir artış bekliyor. İhracat performansında ise belirgin bir değişiklik olacağını düşünmüyor. Risk alma iştahının sonucu olarak ortaya çıkacak (çıkmakta olan) kredilerdeki ve reel kurdaki aşırı dalgalanmalara izin vermeyeceğini belirtiyor. Enflasyon tahminini yaparken, liranın reel değerinin bugünkü düzeyinde kalacağı varsayımını yapıyor.
2012'nin son çeyreğinde kur etkisinden arındırılmış toplam kredilerin ortalama artış oranı yüzde 15,4 iken, aralık ayının son iki haftası ile ocak ayının ilk iki haftasını kapsayan dönemde ortalama artış oranı yüzde 20'ye yükseldi. Tüketici kredileri için ise aynı dönemlerdeki artış oranları şöyle: Son çeyrekte yüzde 18,8, son ayda ise yüzde 20,6.
Para Politikası Kurulu'nun geçen hafta açıkladığı karar ile birleştiğinde dünkü açıklamada en dikkat çekici olanı, kredi artış oranına ilişkin tekrar vurgulanan düzey. Merkez Bankası, yüzde 20'ye ulaşan kredi artış oranından rahatsız. Bu nedenle, geçen hafta içinde hem lira cinsinden hem de döviz cinsinden zorunlu karşılık oranlarında çok sınırlı bir artışa gitti. Bu kararlardan sonra Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da yüzde 15 üst sınırına uyulması gerektiği yolunda açıklamalar yaptı. Dün de Erdem Başçı aynı düzeyi bir kez daha vurguladı.
Zorunlu karşılık oranında yapılan artış oldukça sembolik bir düzeyde. Kredi artış oranının daha da yükselmesi ve kalıcı olma eğilimi göstermesi halinde Merkez Bankası'nın daha güçlü kararlar alacağı anlaşılıyor. Merkez Bankası 2010'un sonları ile 2011'in ilk dört ayını kapsayan dönemde zorunlu karşılık oranlarını önemli ölçüde yükseltmişti. Gerekçe yine aynıydı. Bu politikadan 2011 yılının ilk dokuz ayında bir sonuç alınamadı. Son çeyrekte bir yandan risk alma iştahının keskin biçimde azalmasıyla bir yandan da Merkez Bankası'nın faizleri belirgin biçimde yükseltmesiyle kredi artış oranı istenilen düzeylere inmişti.
Geçmiş uygulamadan alınması gereken ders şu: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun da, bankaların kredi açabilecekleri kaynaklarını kısıtlayıcı yönde devreye girmesi gerekiyor. Öte yandan, 2011'in son çeyreğinde istenilen sonucun alınmasına yardımcı olan unsurlardan birisi artık devrede değil: Şu sıralarda o dönemin aksine risk alma iştahı oldukça yüksek. Buna karşılık, şu anda kredi artış oranı 2011'in ilk dokuz ayındaki kadar yüksek değil. Bu durumda, risk alma iştahının yüksek olmasına rağmen, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun da Merkez Bankası'nı destekleyici kararlar alması koşuluyla, kredi artış oranının yüzde 20'lerden yüzde 15 düzeyine çekilebileceğini düşünmek makul görünüyor.
Dikkate alınmasını gereken önemli bir noktayı daha vurgulamak gerekiyor. Bankaların kârlılığı açısından değil de, gelecek dönemlerdeki büyüme oranımız açısından bakıldığında, tüm kredi türlerine yüzde 15 üst sınır getirmek yerine, tüketici kredilerinde bu sınırı daha düşük tutmak, yatırım kredilerinde ise biraz daha yüksek bir artış oranına izin vermek daha doğru bir ekonomi politikası seçeneği olarak görünüyor.