Merkez Bankası politika faizi ne işe yarar?
GLOKAL BAKIŞ / Gündüz Fındıkçıoğlu [email protected] Merkez bankalarının gecelik faizleri para politikasının en önemli aracıdır. Gecelik faiz fonlama maliyetini belirler ve piyasa bono faizinin yönünü çizmesi beklenir. Merkez Bankası'nın hareketine bakan karar vericilerin kendilerini buna göre ayarlamaları da beklenir. Mevduat ve kredi faizleri bono faizlerini takip etmeli, birbirlerinden ayrışmamalı, moda deyimle çeşitli faizler fazla "decoupling" göstermemelidir. Merkez Bankası böylece bono faizlerini veya kamunun iç borçlanma maliyetini, kredi hacmini, yatırım ve tüketim talebini dolaylı veya oldukça doğrudan biçimde etkileme gücüne sahiptir. Aynı zamanda hisse senedi performans ve değerlemelerini de etkiler. Elbette, ekonomiyi ısıtıp soğutma gücüne kısmen sahip olan merkez bankaları faizleri artırıp azaltarak enflasyonu da kontrol edebilir. Ülkemizde genellikle şarta bağlı olmayan önermeler veya tek kanallı, tek nedenli açıklamalar revaçtadır. Mesela, "faizleri artırırsanız ekonomi soğur, enflasyon düşer; tersini yapın ekonomi canlanır, enflasyon da artar veya artabilir" dediğiniz anda çoğunluk bu iddianın "iktisat mantığına" uygun olduğunu düşünecektir. Statik ve ceteris paribus varsayımına sürekli bağlı kalarak düşünmek zararlı bir alışkanlık olabiliyor. Oysa ki bu işlerin bir nebzesinin bile olabilmesi için Merkez Bankası'nın politika faizinin "dışsal", yani hakikaten politika aracı olabilmesi gerekir. Mesela yüksek kamu açıklarını finanse etmek durumundaysanız Hazine de Merkez Bankası'nın ortağı haline gelebilir ve içselleşen politika faizi borçlanma ihtiyacı tarafından belirlenmeye başlar. "Kamu maliyesi hakimiyeti" merkez bankalarının elini kolunu bağlayıverir. Bazen, benzer şekilde, "cari açık hakimiyeti" faizlerin nereye kadar düşebileceğini belirleyebilir. Ama bunların hiçbirisi söz konusu olmasa bile bahsedilmesi gereken diğer noktalar var. Her şeyden önce sadece faiz ile mesela, enflasyonun hem seviyesini, hem de volatilitesini belirlemek mümkün olmayabilir. Bu iddia para politikasının genel denge kuramında temsil edilişinden gelen kuramsal bir netlik dahi olabilir. Ama Türkiye ile ilgili bir-iki nokta daha var. Yatırım talebi, borç dolarizasyonun -çoktan beri gözlenen varlık dolarizasyonun yanında- son üç yılda belirgin artış gösterdiği bir ülkede, TL cinsi gecelik faizlerden hiç etkilenmeyebilir. Döviz cinsi borçlanma imkanlarının artması -hele hele bilançonun vade yapısı, şirketin büyüklüğü ve döviz kazanma kapasitesi açılarından kontrol edilince döviz cinsi borçlanmak fazla mikro risk içermiyorsa- TL cinsi kredi faizlerine de yansıyabilir. Mevduat ve kredi taraflarındaki aktörlerin bir ölçüde aynı aktörler olması ve bu piyasalardaki asimetri -şirket olarak borçlanırken bankalararası rekabet ve mali göstergelerin sağlamlığı nedeniyle düşük faizle borçlanabilmek, ama şahıs olarak mevduat hesabı açtırırken hesabın büyüklüğü oranında yüksek faiz talep edebilme gücü- kredi faizlerini bono faizlerinden "decouple" ettirebilir. Faiz oranları Ama fazla uzağa gitmeye gerek yok. Grafik son aylarda gösterge bono faizlerinin dahi Merkez Bankası gecelik faizinde 225 baz puana ulaşmış olan indirimlere fazla cevap vermediğini gösteriyor. Keza, TÜFE endeksinin yaklaşık yarısının faizle kontrol edilemediğini de artık herkes biliyor. Gecelik faizi indirmek hiç etki yapmaz demiyoruz. Sadece, tam olarak "dışsallaşmamış" ve etkisi sınırlı tek bir enstrümana bu kadar fazla misyon yüklememek gerekir diyoruz.