Merkez Bankası ne yapmaya çalışıyor?
Geçtiğimiz hafta içinde ekonomi basınına yansıyan değerlendirmelere bakılır ise gerek mali sektör gerekse Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Merkez Bankası'nın zorunlu karşılıklar konusundaki son kararından rahatsız olmuşlar. İlk tepkinin BDDK ve kamu bankalarından gelmesi siyasi iradenin de pek memnun olmadığı anlamına gelebilir. Devamında bazı ticari banka yetkililerinin de endişelerini dile getirmesi belirsizliğin arttığı şeklinde yorumlanabilir. Merkez Bankası'nın sektörü daha tedbirli olmaya davet edecek şekilde likiditeyi kısmen daraltması içinde bulunduğumuz koşullarda normaldir fakat gelen tepkiler anormaldir ve hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığı anlamındadır.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre bu yılın ilk yarısında ekonomi yüzde 11'e yakın oranda büyümüş; banka kredileri ise anılan dönemde yüzde 19'a ulaşmış ve yıllık hedef yüzde 20'den yüzde 30'a çekilmiş. Ekonomi ısınmış gölgede kalan sorunların ağırlaşması da devam etmiş. Asıl önemlisi 2011 yılında bir genel seçim yapılacak ve hükümet mali sektörün ısrarla talep ettiği mali kural uygulamasından vazgeçmiş. Bu tabloya bakarak gerek BDDK'nın gerekse mali sektörün hiç bir müdahaleye gerek kalmadan daha tedbirli olma yönünde stratejilerini değiştirmeleri beklenir, normali budur. Fakat öyle olmuyor: Merkez Bankası kısmen likidite çekerek müdahale etmek ve sektörü uyarmak zorunda kalıyor, uyanıp gerekeni yapacaklarına tepki veriyorlar!.. Neden böyle yapıyorlar?.. Dile getiremedikleri ciddi bir sorunları mı varki her hangi bir strateji değişikliğine muhalif tavır sergiliyorlar?.. Merkez Bankası, mali sektörün mevcut durumunu bilmiyor mu, daha önceden uyarılmamışlar mıydı?.. Üreten kesimlerin Türk Lirası'ndan aşırı değerlilik nedeniyle rekabet gücü ve faaliyet gelirlerindeki çöküşe kayıtsız kalanlar, neden kaynak maliyetindeki sınırlı bir artışa aşırı tepki veriyorlar?..
Eğer Merkez Bankası son aldığı kararlar konusunda BDDK'ya danışsa idi sonuç farklı mı olacaktı? Mevcut durum BDDK'nın bankalara yönelik yaklaşımın değişmesini mi gerektiriyor ve bunun olmasını istemedikleri için mi tepki veriyorlar? Bankaların karlarındaki bir milyar TL'lik kaybı komisyonları yükselterek müşterilerine yansıtması mümkün mü? Yılda 20 milyarlık kâr normaldir ki bir miktar azalmasına tepki veriliyor? BDDK, kriz döneminde esnettiği koşulları tekrar sıkılaştırmak zorunda mı kalacak? Soru çok ve yanıtlar bakış açısına göre farklılaşıyor, ancak hiçbir şeyin son bir yılda olduğu gibi devam edemeyeceği gerçeği değişmiyor.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız gerginlik yaşanırken Merkez Bankası'ndan yeni bir hamle geldi. Döviz alım ihalelerine ilişkin bir basın duyurusu yapıldı. Toplam haftalık döviz alım miktarı artacak gibi görünüyor. Günlük azami 80 milyonluk alımlara ek olarak, her hafta başında açıklanacak büyüklükte bir rdöviz haftanın günlerine dagılacak şekilde alınacak. Bu rakam önümüzdeki hafta için 300 milyon dolar olarak açıklandı; Özetle söylemek gerekir ise maksimum döviz alım miktarı 400 milyondan 660 milyona çıkarıldı. Yeni uygulamayı diğer gelişmelerden bağımsız olarak değerlendirmek isabetli bir yaklaşım olmaz. Evet rezevler fırsat buldukça arttırılacak, fakat asıl önemlisi para politikasının sıkılık veya gevşeklik düzeyi yeniden sermaye hareketlerine bağımlı hale getiriliyor. İhtiyaçtan fazla sermaye gelir ve Merkez Bankası azami oranlarda döviz alır ise karşılığında likidite yeniden bollaşacak, para politikası gevşiyor olacak; fakat tam aksine sermaye girişleri azalır veya çıkış söz konusu olur ise herhangi bir gevşeme söz konusu olamayacak. Bankalar kredi politikasındaki hedeflerini ve genel stratejilerini değiştirmek istemiyor ise döviz kurunda herhangi bir yükselişe ve beklenti bozulmasına izin vermeden azami oranda döviz satmak durumunda olacak; yapamıyor ise hedeflerini ve stratejisini değiştirecek...
Merkez Bankası'nın döviz alımlarını farklılaştırarak arttırması, kesinlikle TİM'den gelen talebe veya Başbakan'ın rezerv arttırma çağrısına cevap niteliği taşımıyor. İhracatçılar döviz alımları artsa da kurun ya yükselmediğini yada döviz arzı daralmıyor ise alımların azaldığını veya alıma son verildiğini gerecekler. Başta petrol olmak üzere emtea fiyatları yükseliş eğiliminde iken bir de Türk Lirası değer kaybetmeye başlar ise herşeyin kontrolden çıkacağı biliniyor, enflasyon ve faiz beklentilerinin bozulması istenmiyor. Merkez Bankası uygulamalarında küresel kredi krizi öncesindeki uygulamalara doğru bir geçiş yapılıyor. BDDK'nın da bu yeni duruma göre hazırlanıp, sektöre yönelik toleransını azaltması gerekiyor. Haftalık döviz alım miktarının azami rakamın yüzde kaçı oranında gerçekleşeceği ise para politikasındaki değişim ve yönü açısından kritik bir gösterge haline gelecek gibi görünüyor. Başta ihracatçılar olmak üzere üreticilerin, genel seçimler öncesinde daha sıkıntılı günlere hazır olması, olamayacaklar ise zor kararları bugünden almaları gerekiyor.
Küresel düzeyde Merkez Bankalarının deflasyon ile enflasyonist baskı arasına sıkışması, kur savaşları şeklindeki korumacılığın artış eğiliminde olması gibi faktörler ise belirsizlik ve kırılganlığın artışında etkili olacak gibi görünüyor. Zira sermaye hareketlerinin istikrarlı bir şekilde eğilim sergilemesi zorlaşırken zaman zaman yüksek oranlı daralmalar yaşanması olasılığı artıyor...