Merkez Bankası ne yapar etkisi ne olur?
Merket Bankası’nın geçen salı günü aldığı kararların, içinde bulunduğumuz kriz durumu karşısında çok çok yetersiz olduğu 4 iş günü içinde acı bir şekilde ortaya çıktı. Kararların, Merkez Bankası’na güveni azaltmanın dışında bir etkisi olduğunu söylemek zor.
Para Politikası Kurulu (PPK) kararları sonrasında Merkez Bankası, tarihinin en yüklü doğrudan döviz müdahalelerinden birini yaptı. Ancak kurların tırmanışını sadece birkaç saatliğine durdurabildi.Müdahalenin ertesi gün kurlar tırmanışını sürdürürken Merkez Bankası bu kez müdahale etmedi. Oysa bir önceki gün kurlar göreli olarak daha aşağıdayken bile müdahele etmişti.
Merkez Bankası’nın yeni buluşu olan ek sıkılaştırma günlerinde faizleri yüzde 9’a çıkarma politikası da işe yaramadı. Bu politikanın ilk uygulandığı gün olan dün, kurlar adeta dalga geçer gibi yükseldi.Üstelik yükseliş hızı, ek sıkılaştırma olmayan günlerden daha hızlıydı. Dolar kuru 2.3850’ye kadar tırmanıp adeta 2.40’a göz kırpmaya başladı.
Sonunda Merkez Bankası, olağanüstü PPK toplantısı yapma kararı almak zorunda kaldı. Merkez Bankası’nın toplantı kararı almasında yangının her geçen gün büyümesi büyük etken. Ancak bunun yanısıra bazı dış faktörlerin de etkili olduğu tahmin edilebilir. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Londra ve New York’ta, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan Davos’ta yaptığı görüşmelerden elde ettikleri sonuçların da etkili olduğu söylenebilir. Ayrıca piyasadaki yangının, Merkez Bankası’nın son kararlarını tebrik eden Başbakan Erdoğan’ı bile ek adımlar atmaya razı etmiş olması ihtimali de var.
Şimdi en önemli soru “Merkez Bankası, ne yapabilir ve etkisi ne olur?” sorusu. Merkez Bankası’nın artık faizleri yükseltmekten başka çaresi kalmadı. Çünkü, elindeki diğer silahların hepsini kullandı, ama etkili olmadı. Bu yüzden bu gece yapılacak açıklamadan bir faiz artışı çıkacağına kesin gözle bakabiliriz. Aksi zaten kargaşanın daha da büyümesi olur.
Şimdi kritik olan konu, Merkez Bankası’nın faiz artışını ne kadar radikal ve net yapabileceği? Bunu bugünden öngörmek mümkün değil. Çünkü iş faiz artışına gelince bunun çerçevesini sadece Merkez Bankası çizmiyor. Öyle olsaydı piyasadaki duruma ve Merkez Bankası’nı geçmiş kararlarına bakarak birşeyler söylenebilirdi. Merkez Bankası’nın faiz artışında gidebileceği yerin, Başbakan Erdoğan’ın ikna olduğu ölçüyle sınırlı olacağını kabul etmek gerek. Bu yüzden de faiz artışının boyutunu öngörmek zor.
Öngörmesi zor olan bir husus da hagi faizlerin ne ölçüde artırılacağı. Merkez Bankası’nın gecelik borç verme faizinin artırılacağını kesin olarak söyleyebiliriz. Ama geçmişte tek politika faizi olan haftalık repo ihalesi oranı ile piyasa yapıcı bankalara uygulanan repo oranının da yapılacak artışlar da sonuçta çok etkili olur. Ayrıca Merkez bankası gecelik borç alma faizinin yükseltilmesi de sıcak para çıkışına karşı etkili olabilecek adımlardan birisi.
Merkez Bankası’nın yeni para politikası duruşunun ne kadar net olacağı da yaratacağı etki açısından önemli. Merkez Bankası şu anda çok sayıda faiz oranı üzerinden piyasaları etkilemeye çalışıyor. Bu durum politikaların anlaşılmasını zorlaştırıyor. Buna bir de Rezerv Opsiyon Mekanizması (ROM) ve Rezerv Opsiyon Katsayısı (ROK) uygulamasını ekleyince kafalar iyice karışmış oluyor.
Merkez Bankası, daha kolay anlaşılabilir ve net bir para politikasına geçer mi? Geçse piyasalar üzerinde en az faiz artışı kadar etkili olacağı açık. Ama Merkez Bankası’ndan uzun süredir tüm iç ve dış eleştirilere rağmen ısrarla izlediği politika çerçevesini bu kadar değiştirmesini beklemek zor. Aynı şekilde Merkez Bankası’nın piyasayı fonladığı ana kanallar olan repo oranlarını yükseltmesi de daha etkili adımlar olmasına rağmen buralarda anlamlı faiz artışı beklemek de zor. Ancak öte yandan sadece gecelik borç verme faizini yükseltmek gibi utangaç bir adımın da artık yetmeyeceği açık.
İçinde bulunduğumuz kriz koşullarında Merkez Bankası, para politikasını ne kadar netleştirirse ve faiz adımını ne kadar güçlü atarsa o kadar etkili olur. Bu ik alanda yetersiz görülen her açık, kur artışına yeni bir kapı aralamış olur. Kur tahminleri ve para politikası kararları bu kadar kısa sürede yere yıkılmış bir Merkez Bankası’nın bu tür açıklar bırakmasının maliyeti normalden de yüksek olacaktır.
Ancak asıl önemli noktayı utunmamak gerek. Son dönemdeki kur artışının asıl nedeni Merkez Bankası’nın politikaları değil, politik gelişmeler. Politika cephesinde hukukun üstünlüğü alanında soru işaretleri yaratan adımlar, her itiraz edeni vatan haini ilan eden tutum sürdükçe piyasanın ateşini söndürmek mümkün olmaz.
DÜZELTME: 6111 sayılı af yasasından gelen gelirlerin 2013 bütçesine katkısı, cuma günkü yazımda yer aldığı gibi 24.9 milyar TL değil, 4 milyar lira düzeyindedir. Maliye Bakanlığı’nın aylık bütçe raporunda yer alan bir cümlenin yanlış anlaşılmasından kaynaklanan bu hatayı düzeltir, okuyuculardan özür dilerim.