Merkez Bankası geriden geliyor

Emrah LAFÇI
Emrah LAFÇI Ekonominin Doğası [email protected]

Enflasyon ve enflasyonu dizginlemek için atılan adımlar gündemi meşgul etmeye devam ediyor. Yılın ilk 2 ayında beklenenin üzerinde bir enflasyonla karşılaştık.

Ocak enflasyonu aylık %6.70, Şubat enflasyonuysa %4.53 geldi. İki aylık birikimli enflasyon yaklaşık %11.5. Merkez Bankası’nın yıl sonu tahminiyse malumunuz %36. Ama TCMB buna bir bant olarak bakıyor ve bandın altında %30 üstünde %42 enflasyon tahmini yer alıyor.

Diğer taraftan Mart ayı piyasa katılımcıları beklenti anketine göre yılsonu enflasyon beklentisi %44.19. Bu rakam Şubat’ta %42.96’ydı. Sınırlı da olsa beklentilerde bozulma var. Yukarıda bahsettiğim enflasyon tahmini, TCMB’nin 8 Şubat tarihli enflasyon raporunda yer alıyor. Bu tahmin önceki raporda da aynıydı. 8 Şubat’ta beklentinin üstünde gelen Ocak ayı enflasyonu biliniyordu. Fakat yine beklentinin üstünde gelen Şubat enflasyonu henüz doğal olarak oluşmamıştı.

Şimdi gelelim para politikası kararlarına. 22 Şubat tarihli PPK toplantısında TCMB faizi sabit bıraktı. Hatta PPK metninin içine şu cümle yerleştirildi; “Dış finansman koşulları, rezervlerin seviyesi, cari dengedeki iyileşme ve Türk lirası varlıklara talep, döviz kuru istikrarına ve para politikasının etkinliğine katkıda bulunmaya devam etmektedir.” Halbuki Türkiye seçim sath-ı mailine girmişti ve yurtiçi yerleşiklerin döviz talebinin Mart ayı boyunca yükseleceği herkes tarafından bekleniyordu. Nitekim öyle de oldu.

Geçen haftaki Mart PPK toplantısındaysa TCMB 5 puanlık bir faiz artırımına gitti ve politika faizini %50’ye yükseltti. İki toplantı arasında ne oldu da TCMB önceki ay faizleri sabit tutmuşken hemen bir ay sonra artırmaya karar vermişti. Şubat enflasyonu, beklenti %4’ken %4.5 geldi de onun için mi 5 puan faiz artırıldı? Bu pek akla yakın bir açıklama gibi gelmiyor. Diğer ihtimal de dövize yönelik büyük bir talebin oluşması ve bunun önünü kesmek için faiz artırımının yapılmış olması. Bu biraz daha anlaşılabilir bir açıklama.

Öyleyse de şunun konuşulması gerekir. Merkez Bankası dövize böyle bir yönelimin olacağını kestirememiş miydi? Türkiye’nin yakın dönemde yaşadığı acı döviz tecrübelerinden dolayı hanehalkının seçim öncesi yatırım tercihini dövizden yana kullanacağını herkes gibi TCMB’nin de bilmesi gerekirdi. Bunu öngörerek faiz artırımını Şubat’ta yapmalıydı. Böylece bu dönemdeki döviz talebini bir miktar kesmiş olurdu, rezervlerdeki erime bu boyutta olmazdı. Hem de TCMB piyasanın arkasından değil önünden gittiğini göstermiş olurdu. Hatırlarsanız TCMB’nin bu dur-kalk politikasını geçen yıl da yaşamıştık.

Hatanın affının olmadığı zamanlar

Önceki yönetimin sayısız hatasıyla ortaya çıkan enkazı iyi niyetle ve bir takım zorluklara karşı kaldırmaya çalışan bir ekonomi yönetimi var. Fakat gelinen durum o kadar vahim ki her şeyin en doğrusunu yapmak zorundalar.

Böyle yalpalamaların maliyeti de maalesef henüz güven tesisi sağlanamadığı için yüksek oluyor. Yukarıda bahsettiğim enflasyon raporunda önceki rapora göre enflasyon tahmininde bir değişikliğe gidilmemişti. Enflasyon tahminini yukarı doğru revize etmeyi gerektirecek birçok unsur bulunduğu yazılıydı raporda. Bunların başında da 1.5 puanlık etki birim işgücü maliyetlerinden geliyordu. Toplam yukarı yönlü 3.2 puanlık bir revizyon gerekirken, TCMB ben o kadar sıkı duracağım ki o 3.2 puanı bertaraf edeceğim dedi. Bunun adına da “enflasyon ana eğilimi” etkisi dendi.

İşte şimdi orada söylenen bu eğilimin sağlanması için gereken adımlar atılmaya çalışılıyor. Muhtemelen seçim sonrasında fazlası da atılacak. Enerji faturalarına gelecek zam ve olası vergi artışlarının enflasyonist etkilerini bertaraf etmek için daha fazla sıkılaşmaya hazır olmamız gerekecek. Bu anlamda da şimdiye kadarki durumdan daha zor bir 2024 ikinci yarısı bizleri bekleyecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bir beka meselesi: ekonomi 12 Aralık 2024