Merkez Bankası faiz artırdı
Dün Merkez Bankası’nın (MB) Para Politikası Kurulu (PPK) toplandı. Alınan kararlar şöyle: Faiz koridorunun üst sınırını oluşturan gecelik borç verme faizi 0.50 puan artırılarak yüzde 7.75’e yükseltildi. Diğer faiz oranlarında ise bir değişikliğe gidilmedi.
2010’un son aylarından itibaren MB yeni bir para politikası uygulamaya başladı. Bu politika çerçevesinde, enflasyonun yanı sıra liranın yabancı para birimleri karşısındaki reel değerini (reel kuru) ve kredi artış oranını da hedefliyor. Süreç içinde bu değişkenlere aynı önemi vermedi. Kimi zaman enflasyonu ön plana çıkardı kimi zaman kredi artış oranını kimi zaman da reel kuru. Uluslararası finansal piyasalarda son aylarda yaşanan gerginlik nedeniyle şu sıralarda döviz kuruna ve enflasyona odaklanmış vaziyette. Ama kredi artış oranında son zamanlarda yaşanan yükselişten rahatsız olduğunu da belirten açıklamalar yapıyor.
Şu ana kadarki uygulama, MB’nin kredi artış oranını sınırlamakta (yeterli politika araçlarına sahip olmaması nedeniyle) başarılı olamadığını gösteriyor. Bunu bu köşede daha önceler nedenleriyle tartıştım; geçiyorum. Asıl etkili araçlar Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) elinde. BDDK geride bıraktığımız hafta içinde üç tane yönetmelik taslağını web sayfasına koyarak tartışmaya açtı. Ayrıca bu düzenlemeler hakkında bir de özet metin yayınladı. Amacın, özellikle taksitli kredi kartları yoluyla artan tüketici kredilerini dizginlemek, bunun yerine ihracat ve KOBİ’ler için daha fazla kredi açılmasını sağlamak olduğu anlaşılıyor. Teknik ayrıntıları bir tarafa, özü itibariyle doğru bir adım bu. Kısacası BBDK, son zamanlarda çok yükselen ve uluslararası finansal piyasaların içinde bulunduğu gergin ortamda bir risk oluşturan kredi artış oranına karşı, asıl adım atması gereken adımı attı ve MB’nin etkili olmayacak kararlar almasına gerek kalmadı.
MB, temmuz ayının sonunda yılın üçüncü enflasyon raporunu yayınlandı. Rapora göre, enflasyondaki yükselmeye karşın MB bu gelişmeden rahatsız görünmüyor. Bundan sonraki aylarda enflasyonun düşerek yüzde 6.2 olan yılsonu tahminine yakınsayacağını düşünüyor. Her zamanki gibi ‘orta vadede’ de yüzde 5 hedefi ile daha uyumlu bir patikaya oturacağını söylüyor. Elbette bunun olabilmesi için, döviz kurunun ‘aşırı’ yükselmemesi gerekiyor. MB’nin hem geçen PPK toplantısındaki hem de son toplantıdaki faiz artırımının nedenlerinden biri bu. Döviz kuruna tepki vermesinin başka önemli bir nedeni daha var.
Liranın azımsanmayacak oranda değer yitirmesinin ikinci olumsuz etkisi de çok önemli. Türkiye’nin döviz cinsinden yükümlülükleri ile döviz cinsinden alacakları arasında, birincisi lehine önemli bir fark var. Bu farkın (döviz açık pozisyonunun) önemli bir kısmı şirketler kesimine ait. Kurun belli bir sınırın üzerine çıkması, hele bu yükseliş kısa bir zaman diliminde gerçekleşirse, şirketler kesimini olumsuz etkiliyor. Bilançolar bozuluyor. Bunun da öncelikle özel kesim yatırımlarını, zamanla da üretimi ve istihdamı azaltıcı etkisi var.
Öyle anlaşılıyor ki, azımsanmayacak bir süre daha uluslararası finansal piyasalarda ABD Merkez Bankası’nın açıklamalarına ve kararlarına bağlı olarak gerginlik yaşanacağı için, MB’nin odaklanacağı temel değişken döviz kuru olacak. Bu ortamda BDDK’nın devreye girmesi, MB’nin zor olan işini bir nebze de olsa kolaylaştırıyor. Bir de not düşeyim: MB’nin böyle bir ortamda reel kuru belli bir aralıkta tutmaya çalışması hakkında önemli kaygılarım var. Temel soru da şu: Ne kadar gücü var (ne kadar yapabilir)? Bu yazdıklarımı, dolayısıyla, ‘yapılması gereken’ açısından değil ‘MB’nin kararlarını anlamaya çalışmak’ penceresinden değerlendirmenizde yarar var.