Merkez Bankası, enflasyon hedefini biraz yükseltse ne olur?

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN [email protected]

Merkez Bankası'nın çok amaçlı sayısız araçlı politikası bir yandan tartışılıp, öte yandan adımların izdüşümleri değerlendirmelere yansıyor. Euro Bölgesi ülkelerinde kamu borcunun sürdürülebilirliğine yönelik endişeler, sektörel paradoksları besleyip büyütüyor. İlaç, et, dayanıklı tüketim, turizm segmentleri kur farkına ve fiyat ayarlamalarına küresel rekabet ölçeğinde yenik düşüyor. Maliyet savaşları, ülkelerin istihdam kapma yarışıylarıyla dallanıp budaklanıyor. Küresel ölçekli şirketler; muhasebe, çağrı merkezi, finans gibi temel birimlerini Türkiye'den taşıyabiliyorlar. Çünkü kriz, standartları ayakta kalmakla yok olmak uçlarına taşıyor.

Oynak tartışmaları

Gösterge bonoda faiz, ekim başında %8.4 iken, şimdilerde %9.75 düzeylerini zorlanıyor. Bu, arada TL/dolar 1.85 den 1.75'e geri gelişiyle yeni bir oynaklığı besliyor. Faizler bir ayda %13.8, TL'deki değerlenme %5.4 oynuyor. ÖTV ve diğer bir seferlik fiyat ayarlamaları ve kurdaki geçişkenlikten duyulan endişe, bankanın enflasyon raporlarında ana temayı teşkil ediyor. Oranlardaki artışlar, finansal sistemin tüm oyuncularını; bu arada bankacılık sisteminin likidite gereksinimini, etkiliyor. Bankacılık sektöründe volatilite bu kez, faiz gelirlerinde gözleniyor. Daralan kâr marjları, kredilerde en düşükle en yüksek faiz arasındaki fark, olabildiğine genişliyor. 5 yıl vadeli mortgage kredisi için bankaların tabela faizleri 0.94 ile 1.38 arasında değişiyor. 

Dayanak tartışmaları

Bankanın güncel para politikası; "yurt içi talepteki yavaşlamanın sürebileceği" ve "küresel sorunların dış talep sınırlanacağı" ekseninde dururken, küresel anlamda krizden çıkışa yönelik her olumlu adım hampetrol fiyatlarında artışlarla, durgunluk ise geri çekilmeyle yanıt buluyor. Dolayısıyla, 2010 yılının ikinci yarısında olduğu gibi, 2. dip olasılıkları rafa kaldırılıp çıkış senaryoları tartışılınca emtia fiyatları başını alıp gittiğini görebiliyoruz. Dünya ekonomisi küçülürken yaşanacak olası bir enflasyon, stagflasyon anlamına gelecektir. Mevcut koşullarda bu olasılık o kadar düşük ki; durgunluğun yaratacağı işsizlik, yatırım iştahı kaybı, tüketmeye isteksizlik riskları yanında görmezden gelinebilir. Çünkü programlarda vade olabildiğine kısa. Bu kısa vade görünmeyen olasılıkları ayrıştırıp, esas sorunlara yoğunlaşmak en doğrusudur. Para politikalarında dayanaklar, değişimlere değişimlerle karşılık veriyorlar. 5 Ağustos'ta $92mn olan bankanın brüt rezervinin, 21 Ekim'de $82mn'a gerilemesi, $9,6mn'ı eritmiş. Son dönemde açıkladığı TL'nin değerini korumaya yönelik 5'li önlemler paketi olmasa, reservleri kaynak bilen satışların kurda stabilizasyonu sağlayabilme gücü zayıf. Öyleyse piyasalarda aranan başka birşey: Güven.

Kaynak tartışmaları

Finansal stabilizasyonu sağlayabilmek adına, ekonomilerle piyasaların meydan savaşları; karşılıklı ateşkesle; kayıplarını ve enkazlarını kaldırıyorlar sanki. Sürdürülebilir büyüme zorunluluğumuz karşısında, kaynaklar nerden besleniyor. Gelişmekte olan ülkelerdeki o dillere destan hızlı büyümelerin beslemeleri; ya iç kaynaklardan, üretim ve ihracata dayalı ya da dış kaynaklardan portföy yatırımlarına bağlı olabiliyor.

Belirsizlikler içinde

Merkez Bankası krizle değişen küresel koşulları, fiyat istikrarı amacının yanına bir de finansal istikrarı kondururak göğüsledi. %5 yerine %12 olsa kıyamet kopmayacak fiyat istikrarı; ikilemlere, çekincelere, tartışmalara rağmen, özellikle tek haneli hedef seviyeleri korunuyor. Merkezin yüksek tempolu bilgilendirme süreci, proaktif adımları da olmasa, oynaklıkların dalga boyları dev boyutlarıyla belirsizlikler içinde korkular salması kaçınılmaz olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar