Merkez bankalarının son hamlesi...

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Geçtiğimiz hafta içinde, ABD Merkez Bankası federal rezerve'nin başlattığı kısa vedeli faizleri olağan dışı seviyelere düşürme hamlesi finansal piyasaları dalgalandırarak diğerlerini de benzer eyleme zorluyor. Bu aşamada gelişmiş ekonomiler ile gelişmekte olanlar ve net tasarruf fazlası bulunanlar ile diğerlerinde yaşanan gelişmelerin aynı kefeye konmaması gerektiğini de hatırlatmakta yarar var. Artçı olarak gelen, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve Japon Merkez Bankası'ndan gelen hamleler türdeş olsa da farklı sonuçlara sebep olabilir.

Gerek küresel gerekse ülke ekonomileri bazında durgunluğun derinleşmesine bağlı olarak bankacılık sistemleri üzerindeki olumsuz baskının güçlenmesi ve kısır döngüye girmesi, merkez bankalarını olağandışı eyleme zorlamış gibi görünüyor. Bu tavır bugüne kadar devreye sokulan eylemlerin yetersiz kaldığının da itirafı anlamına geliyor. Daha açık ifade etmek gerekir ise durgunlaşma eğilimi ve varlık değerlerinin gerilemesi küresel düzeyde banka özkaynaklarının erimesine yol açtı; sorunun büyümesini kontrol altına almak üzere bir yandan nakit sermaye aktarımı ön plana çıkar iken diğer yandan taşınan risklerin azaltılması çabası ön plana çıktı. Mali sistemin savunma pozisyonuna geçme çabası durgunluğun derinleşmesi ve varlık değerlerindeki erime eğilimlerine güç vererek çabaların yetersiz kalması ile sonuçlandı. Merkez bankalarının verdiği devasa boyutlara ulaşan likidite desteği ve diğer kurtarma paketleri güvensizliği ve riskten kaçınma eğilimini azaltmadı. Olumsuzluğun büyümesi kontrol altına alınamadı.

Merkez bankalarının bu aşamadan sonra yapacağı sözlü müdahaleler de etkisiz kalmaya mahkumdu. Federal rezerve ve kısa vadeli faizleri yüzde 0,25 düzeyine gerileterek bundan sonraki eylemini sınırladı; sorunlu aktifleri; alıp bilançosunu büyüterek mali sektöre destek vermeye çalışacak. Bunu yapmaz ise kırılganlık dayanılmaz boyutlara ulaşacak, durumu farklı imiş gibi göstermeye yönelik söylemler ciddiye alınmayacak. Japon Merkez Bankası kısa vadeli faizleri yüzde 0,1'e geriletip, 480 milyar doları aşan bir fonu mali sektöre destek amacı ile kullanacağını açıklıyor. Sonra da bunun para politikasının gevşetilmediği anlamına gelmediğini, daha da faiz düşürebileceklerini ve Japon Yeni'nin değerlenmesini istemediklerini söylüyor! Japon Yeni'nin değerlenmesini istemediklerini biliyoruz da gerisini anlamakta zorlanıyoruz: Acaba daha gevşek para politikası nasıl olabilir ve faiz negatife inebilir mi? Evet ABD Merkez Bankası'nın faizleri sıfıra yaklaştırması ve aşarı likidite genişlemesine yönelmesi dolara değer kaybettirip, diğer gelişmiş ülke paralarını değerlenmeye zorluyor. Bundan rahatsız olanlar da kısa vadeli faizleri sıfıra yaklaştırıp likiditeyi bollaştırmak durumunda kalıyor; özellikle net tasarruf fazlası olan gelişmiş ekonomiler bu zorunlulukla tanışıyor.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın finansal piyasalara göre sürpriz sayılan yüzde 1,25'lik faiz düşürmesi ise daha farklı bir yorumu gerektiriyor. Türkiye net tasarruf açığı olan bir ekonomi ve bu ihtiyacını karşılayamaz ise büyüyemez, büyüyemez ise hızla küçülür ve fiyat istikrarından bansetmek mümkün olamaz. Bu durumda fiyat istikrarı adına genelde yaşanan ekonomik daralmaya kayıtsız kalmak ve dünyada olumsuzluğun düzelmesini ve yeniden sermaye gelmesini beklemek anlamsızlaşıyor. Sonuçta önceliklerin değişmesi gerekiyor. Hafta başında açıklanan 2009 yılı para programı, net sermaye girişi olmaması durumunda gerekli likiditenin piyasaya verileceğini ve hangi araçların bu süreçte kullanılacağını içeriyordu. Başka bir deyişel gerektiğinde, döviz kuru ve enflasyon üzerindeki etkisi ikinci plana atılarak likidite verilecekti. Sonuçta küresel olumsuzlukların devamı durumunda, Türk Lirası'nın değer kaybetme eğiliminde olmasına aşırı ve öncelikli tepki verilmeyecek. Zira önceliklerde böyle bir değişiklik yapılmaz ve ugulamaya yansımaz ise ekonomik daralma anormal düzeylere ulaşabilir ve kurtarılacak herhangi bir şey kalmayabilir.

Küresel düzeydeki olumsuzluğun devamı durumunda Japon Merkez Bankası ne yaparsa yapsın Japon Yeni'nin değerlenmesini önleyemeyebilir. Fakat TCMB için aynı şey geçerli değil; para politikasını sıkılaştırıp faizleri yükseltse bile Türk Lirası'nın değer kaybını engelleyemeyebilir. Japonya'nın gelişmiş bir ekonomi olması ve ciddi tasarruf fazlasına sahip oluşu ile bizim tasarruf açığı olan gelişmekte bir ekonomi olmamız bu farklıkta belirleyici hale geliyor.

Küresel düzeyde kâr, faiz, kira ücret gibi faktör gelirlerinden oluşan faaliyet gelirleri uzun süredir eriyor ve son bir yılda bu durum iyice hızlanmış gibi görünüyor. Sonuçta gelirdeki erimeye paralel talep daralması ve buna bağlı diğer sıkıntılar kaçınılmaz olacak gibi görünüyor. Bu tabloyu merkez bankalarının para politikası uygulamaları ile düzeltme şansı yok. Aşırı likidite yolu ile faaliyet dışı gelir oluşumuna destek vererek daralmayı ötelemeye çalışmanın faturası çok ağır oldu; aynı oyunun başarı ile tekrarlanma şansı ise ne yazık ki kısa vadeli faizler gibi sıfıra yaklaştı...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar