Merkez bankalarının Babil kuleleri
Kriz başlayalı altı yıl oldu. Yorum yaparken, “Fed bir sinyal verir mi?”, “AMB ne yapar?” gibi faktörleri göz önünde bulundurmak zorunda kalıyoruz. Amerikalı iktisatçı Brad De Long 2008’de, “Merkez Bankacılar Cumhuriyeti’nde yaşıyoruz. Bu durum, bir lütuf veya ceza olabilir.” demişti. Süreç hala devam ediyor.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Merkez bankalarının mevcut şartlarda daha özgür olmaları gerektiğini savunuyorum. Bu cümleyi okuduktan sonra, “Yeterince özgür değiller mi?” sorusu akla gelebilir. Büyük merkez bankaları arasında, en fazla bağımsızlığa sahip olan merkez bankasının Fed olduğu söylenebilir. Bu kurumda, politikacıların direkt bir etkisi olmaz. Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) özgürlüğü hep tartışma konusudur. Fakat orada bir değişim yaşanıyor. AMB geçen hafta faizi indirdi. Düşürdüğü faiz, repo faizi. Bu faiz indiriminin; kredileri nasıl artıracağı, bölgedeki deflasyon baskısını nasıl azaltacağı tartışılır. Oradaki önemli faiz “mevduat faizi” ki o da sıfır. Faiz indiriminden sonra Alman medyasında; Weidmann, Asmussen, Nowotny gibi üyelerin indirime karşı çıktıkları yazıldı. Aslında Almanya’nın faiz indirimine en başından beri karşı çıktığı biliniyor. Bir merkez bankasında farklı görüşlerin dile getirilmesi sağlıklıdır. Buradaki konu, Almanya’nın büyük ekonomik gücü ile AB’nin lideri konumunda olması ve bu güçle AMB üzerinde etki kurmaya çalışmasıdır. Ancak, Almanya’nın AMB üzerindeki etkisinin eskisi kadar güçlü olmadığı görülüyor. Draghi ile birlikte bir şeyler değişiyor.
İngiltere Merkez Bankası’nda müthiş bir sistemin olduğu görülüyor. Burada çoğulculuk esastır. Üyeler, başkanın istediği bir politikayı reddedebiliyor. Eski Başkan King, defalarca kez tahvil alımlarının artırılmasını istedi. Üyeler bunu engellediler. Zaten merkez bankalarını daha özgür bırakan ABD ve İngiltere’nin, ekonomik performanslarının daha iyi olması tesadüf olamaz. Gelişen ülkelerin merkez bankalarındaki durumları zaten biliyoruz. Çin Merkez Bankası bir kapalı kutudur. Rusya’da Putin ne derse o olur. Hindistan Merkez Bankası’nın basina Chicago Üniversitesi’nden Profesör Raghuram Rajan getirildi. Bu değerli iktisatçının, siyasi baskılarla karşılaşması da muhtemeldir.
Merkez bankaları daha özgür olmalı dememin nedenlerinden birisi de, maliye politikasına pek sıcak bakılmamasıdır. Örneğin ABD’deki bütçe açığının, şirket karlarına ve dolayısıyla ekonomiye önemli katkıları oldu. Bütçe açığının şirket karlarını artırmadığını, artan karların da ekonomik iyileşmeye yardım etmediğini savunmak tek kelime ile dar kafalılıktır. Bir yandan “Fed’in tahvil alım programları reel ekonomi üzerinde etkili olmuyor” diyeceksin; diğer taraftan da saplantı halinde “Bütçe açığı kotüdür” argümanını savunacaksın.Politikacılar, maliye politikasının kullanılmasına sıcak bakmaz. ABD ve Avrupa’da bu görülüyor. ABD’de bütçe açığı düşmeye başladı. AB’deki mevcut maliye politikası “notr-daraltıcı” olarak nitelendirilebilir. Özetle, hem para politikası sıkılaştırılmak isteniyor, hem de maliye politikasının kullanılması engelleniyor.
Efsanevi Babil Kulesi, cennete ulaşmak için yapılmış muazzam bir yapıydı. Kulenin inşası, insan oğlunun Tanrı’ya karşı kibirli bir başkaldırısıydı. Merkez bankaları, son otuz yıldır Babil kuleleri inşa ediyorlar. Bu şekilde risklere ve belirsizliklere karşı önlem almaya çalışıyorlar. Gelişmiş ülkeler, merkez bankacıları serbest bırakıyor. Gelişen ülkelerin merkez bankalarının özerk yapıları yıpratılmamalıdır. Küresel ekonominin ve finansal sistemin yıllardır süren kırılganlıkları, güçlü merkez bankalarına her zamankinden fazla ihtiyaç olduğunu gösteriyor.