Merkez bankaları için piyasa dostu olarak kalmak zorlaştı

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Geçtiğimiz hafta boyunca finansal piyasaların dikkati merkez bankaları üzerinde yoğunlaşmıştı; ortaya çıkan söylem ve eylemler, ileride ve dışarıda belirsizliğin arttığını teyid ediyor. Ayrıca gelişmiş ekonomilerdeki eğilimler ile Türkiye'dekiler arasındaki sürdürülebilir olmayan ayrışmanın da kırılganlık yaratabilecek bir aşamaya geldiği benimsenen yaklaşımlara ilişkin yan tesir riskindeki artışın bu sonuçta belirleyici olduğu dikkat çekiyor. Durum böyle olunca merkez bankalarının mali sektör ve finansal piyasalardan gelen talep ve baskılara son dönemlere göre daha mesafeli durmak zorunda kaldığı görülüyor.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın aldığı kararlara ve son iki haftada döviz sepeti bazında Türk Lirası'nda yaşanan sınırlı değer kaybına bakarak ihracatçılardan gelen baskıların sonuç vermeye başladığını iddia etmek mümkün değildir; aksini dile getiren söylemler siyasidir ve gerçekte ilgisinin olmadığı zamanla anlaşılabilir. Zira ihracatçılar para politikasının iyice gevşetilip likiditenin bollaşmasına ve kısa vadeli faizlerin geriletilmesine yönelik taleplerde bulunmuşlardı; oysa Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kısa vadeli faizlerle şimdilik oynamasa da daha önce verdiği likiditeyi kontrollü bir şekilde çekmeye başlayacağı ve para politikasını eskisi kadar gevşek tutmayacağı ve herkesin bu yeni duruma göre tavrını belirlemesini tavsiye eden bir eylem içine girdi. Küresel düzeyde artan belirsizliğe rağmen ekonominin iyice gevşetilen krediler nedeniyle canlanması, sağlıksız bir şekilde fonlanan cari açığın geri bir şekilde büyümesi ortaya çıkan tercihlerde ön plana çıkmış olabilir. Geniş tanımlı para arzında aşırılığı zorlayan genişlemeyi, paranın devir hızındaki istikrarsızlık yaratabilecek artışı kısmen frenleme ihtiyacı, alınan kararları etkilemiş olabilir.

Gerek döviz, gerekse Türk Lirası mevduatlarda zorunlu karşılık oranlarının artması ve bunlara ödenen faizlerin sıfırlanması şeklinde özetlenebilecek kararların birincil adresi mali sektördür. Mesaj yerine ulaşır, ısmanlanan değişiklik gündeme gelir ise toplam kredilerdeki artışın ilk yarı yıla göre belirgin bir şekilde gerilemesi, paranın devir hızının mevsimlik koşullardan bağımsız olarak durulması ve cari açıktaki kontrolsüz artışın yavaşlaması beklenebilir. Eğer böyle olmaz, mali sektör eski tavrını sürdürür ise faizlerin yükselmesi, Merkez Bankası ile mali sektör ve finansal piyasaların karşı karşıya gelmesi, belirsizlik ve kırılganlığın artması kaçınılmaz olabilir. Olası bir inatlaşmanın tüm kesimler için ek bir maliyeti olacaktır.

Merkez Bankası'nın aldığı kararlar kısa vadede günü kurtarmaya yönelik değildir; küresel belirsizlik ve mevcut sorunlar nedeniyle ileride yaşanacak olumsuzlukların çok aşırıya gitmesini ve gelişmelerin tümüyle kontrol dışına çıkmasını önleme amacına önelik gibi görünmektedir. Bu nedenle finansal piyasalardaki beklentiler kısmen farklılaşacaktır. Kısa vadede mali sektör hisseleri öncülüğünde İMKB'de kontrollü bir gerileme yaşanabilir, yabancı yatırımcıların ilgisi azalabilir.

Gerek hisse senetleri, gerekse devletin borçlanma senetleri eski cazibesini kaybeder ve bu durum sıcak para ilgisini azaltarak Türk Lirası'nın kontrollü ve sınırlı bir değer kaybını beraberinde getirebilir. Sonuçta iç talep artışı eski hızı ile devam edemez, ihracatçı daha fazla zorlanmaz; büyüme beklentileri daha makul seviyelerde dengelenir iken enflasyon ve işsizliğe ilişkin endişeler zamanla daha ön plana çıkabilir. Cari açık küçülmez fakat artış hızı düşer; bütçe gelirleri ise kısmen geriler...

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın aldığı son kararlarda içeride yaşanan canlanmanın kırılganlık sınırlarını zorlamaya başlaması yanı sıra küresel düzeydeki belirsizliğin artması da etkilemiş olabilir. Gerek ABD, gerekse AB ekonomileri durgunluktan çıkmış gibi görünmüyor, maliye ve/veya para politikaları ile XXXXXXXXXXX müdahalelerin ise yan tesir riski hızla büyüyor. Örneğin piyasalar Federal Reserve'den söylem değil eylem bekliyor, onlar ise söylem ile yetinmek zorunda kalıyor; zira beklenen eylemi yapmanın dolara daha hızlı değer kaybettireceği ve maliyet kökenli enflasyon baskılarını daha seri bir şekilde tetikleyeceği biliniyor. Eylemsiz söylem bile doları yoprattı ve hammadde fiyatlarında yukarı yönlü spekülasyonu hızlandırdı. AB böliesinin durumu da farklı değil, günü kurtarmak adına tüm yük Merkez Bankası'na binecek bu biliniyor fakat bunu dile getirmek veya hemen eyleme geçmek istenmiyor. Eğer yapılır ise durgunluğun derinleşmesi ihtimali artıyor; zira durgunluktan çıkmak adına enflasyon riskini dışlamak çözüm olmalayibilr, tam aksine durgunluk englasyonist bir karakter kazanarak daha da derinleşbilir, riskten kaçınma eğilimi güçlenebilir ve güven kaybının telafisi mümkün olmayabilir. Gelişmiş ekonomilerde merkez bankalarının içine düştüğü açmaz sermaye hareketlerine ilişkin belirsizliğin artırıyor ve bu nedenle gelişmekte olan ekonomilerni de yakın geçmişe oranla daha tedbirli olmaları gerekiyor. 2006 yılı Mayıs'ında benzer bir belirsizliğe yakalanmış en çok sarsılan gelişmekte olan ekonomi olmuştuk!..

Sürdürülebilir olmayan durumlarda yan tesirlerin maliyeti umulan faldayı aşmaya başladığında yine günü kurtarmak adına bir şeylerin değişmeye başlaması kaçınılmaz oluyor...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar