Merkez, 100 baz puan indirim yapabilecek mi?
Bilindiği gibi Merkez Bankası son dönemde ekonomik aktiviteyi canlandırmak amacıyla hızlı bir faiz indirimi süreci içine girerek son 4 ayda gecelik borç alma faiz oranını %16.75'ten %11.50'ye çekti. Peki, Merkez'in gecelik faizleri düşürme politikası ekonomik aktiviteyi canlandırma bakımından etkili oluyor mu? Parasal gelişmelere bakarak bunu bir ölçüde anlayabiliriz. Merkez Bankası bilançosunun TL yükümlülüklerinden oluşan MB parası son bir sene içinde neredeyse yerinde saymıştır. Buna karşın herkesin bildiği gibi yılın son çeyreğinde ekonomik aktivite %10'a varan oranlarda daralma göstermiştir. Bu durumu parasal olarak ifade edersek bu dönemde paranın devir hızının (velosite) azaldığını söyleyebiliriz. Aynı durum bu sene de hızlanarak devam etmektedir. Buna karşın parasal tabanın yerinde sayması ise otomatik olarak milli hasılanın gerilemeye devam ettiğini göstermektedir. Yani, kısa vadeli faiz indirimleri ekonomik aktivitede henüz yeterli etkiyi yaratamamıştır.
Olaya kredi talebi tarafında baktığımızda, esasen ticari kredilerde artış olmamasını da doğal karşılamak gerekir. Bugünkü ekonomik ortamda üreticilerin yeni yatırım harcamalarına yönelmesi zaten beklenemez. Şirketler kesiminden kredi talebi ağırlıklı olarak firma borçlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik olarak gelmektedir. Böyle bir talep karşısında bankaların isteksiz davranmalarını da normal karşılamak gerekir. (Bu noktada kredi garanti fonu gibi oluşumların belki bir faydası olabilir.) Bugünkü konjonktürde tüketici kredilerinde artış sağlamak da bankalar açısından oldukça riskli olabilir. Zaten bu segmentte takipteki alacakların ciddi oranda artması söz konusudur. Buna bir de yeni batıkların eklenmesi bankacılık bilançolarını ciddi şekilde bozacaktır. (Ayrıca enflasyondaki hızlı düşüş dikkate alındığında tüketici kredilerinin reel faizinin henüz yeteri kadar düştüğü de söylenemez.)
Para politikasını belirlerken MB'nin dikkate alması gereken başka bir konu da kamu dengesi olmaktadır. Nitekim, Şubat ayı Para Kurulu tutanaklarında "yıl genelinde kamu harcamalarının bütçe hedefleri doğrultusunda seyredeceği, vergi gelirlerinin ise iktisadi faaliyetteki daralmanın gerektirdiği oranda yavaşlayacağı öngörülmektedir" şeklinde bir ifade yer almaktadır. Ancak, maalesef, buradaki gelişmeler MB'nin beklentilerinin çok daha ötesinde bir kötüleşmeye işaret etmektedir. İlk 2 aydaki bütçe nakit açığı 13.9 milyar TL gibi dudak uçuklatıcı bir boyuta ulaşmıştır. Mart ayı gelişmeleri de bu ay nakit açığının 6 milyar TL'nin altında olmayacağını göstermektedir. Bu menfi durum orta ve uzun vadeli faizlerin istenen oranlarda düşmesini önlemektedir.
Bazı yorumcular ise gerek yurtdışından net fon akışının sağlanması, gerekse de yurtiçi tasarruflarda TL'den dövize kaymaların önüne geçilmesi bakımından döviz kurunun stabil olmasının şart olduğunu ve bunu sağlamak için de TL faizlerinin yüksek tutulması gerektiğini savunmaktadır. Ancak bu "yüksek faiz - düşük kur" politikasının bugünkü konjonktürde ısrarcı bir şekilde devam ettirilmesi yanlış olacaktır. Geçen hafta yaşanan kurdaki hareketlenmenin ise TL faiz seviyesinin düşüklüğünden değil, küresel bir satış dalgası sonucunda oluştuğu aşikardır. (Öte yandan, yüksek oranda dolarize bir ekonomi olmamız nedeniyle döviz kuru seviyesini -enflasyona olan etkisinden de bağımsız olarak- hiç dikkate almamak da imkansız.)
Kısacası MB bu akşam faiz kararını verirken enflasyon ve iç talep gelişmeleri faiz indirimini destekler nitelikte, döviz kuru ve kamu dengesi gelişmeleri ise indirime ara verilmesini destekler nitelikte olacaktır. 100 baz puanın altında bir indirim yaparsa, yaşanan kur gelişmelerinden etkilendiğini gösterecektir. Öte yandan, 100 baz puan ve üstünde indirim yaparsa, TL üzerindeki olası baskılardan korkmadığını gösterecektir.