Meraklısına alakatı devletiyye dersleri
Muhtemelen Alakat- ı Devletiyye ibaresine yabancısınız. Bir tarihte Ürdünlü bir Uluslararası İlişkiler profesörüne uzmanlığının Arapça karşılığını sorduğumda, “Alakat-ı Devletiyye” demişti. Bendeniz bu hafta, şayet meraklı iseniz, sizlere Alakat-ı Devletiyye’nin bazı esas ve uygulamalarından, örnekler vererek söz etmek istiyorum. Yazıyı okuduktan sonra, biz bunları zaten biliyorduk duygusuna kapılırsanız, haklı olursunuz. Yine de, etrafıma bakınca, belki başkaları okur da, faydası olur demekten kendimi alamıyorum.
Bildiğiniz gibi, Alakat-ı Devletiyye’ye realist okulun varsayımlarını benimseyerek yaklaşanlar, ilişkileri bir güç mücadelesi olarak kavramsallaştırırlar. Burada kullanıldığı şekliyle “güç” fizikte kullanıldığından biraz farklıdır, mutlak değildir. Görecedir, ilişkilere bağlı olarak değişir; miktarlaştırılması ve kullanılınca doğuracağı sonuçları hesaplamak zordur. Örneğin bir ülkenin gücünü, sadece kendi imkanları değil, o imkanları kullanılması karşısında başkalarının vereceği tepkiler belirler. Günümüzdeki bir durumdan yola çıkalım. Ülkemiz, eğer AB yıl sonuna kadar Türklere vize serbestisi getirmediği takdirde göç anlaşmasının bozulacağını, binlerce göçmenin Avrupa’ya geçeceğine en yüksek yetkililerin ağzından ilan ediyor. Bu tehdit karşısında AB’nin alabileceği tedbirleri düşünmüyor. İster misiniz Türklerin AB ülkelerine seyahati daha da zorlaştırılsın; ihracatçımız, öğrencimiz, hastamız gidemesin, ihracatımıza kayıtlar getirilsin. Aynı durumu, hava sahamızı çok kısa ihlal eden Rus uçağını düşürürken de yaşadık. “Haklıyız, karşılık veremezler” düşüncesiyle yol çıktık, ağır kayıplara uğradık, sonra da ilişkilerin düzelmesi için duacı olduk. Bir türlü tam düzelmiyor, çok yönden zarar ediyoruz.
Şimdilerde bir Şanghay Beşlisi tutturduk. Faydası meçhul, üyelerini otoriterlik ve Batı karşıtlığı dışında nelerin birleştirdiği kolay anlaşılamayan bir kuruluşa girme özlemini tekrarlayıp duruyoruz. Bu örgüte üyelik sevdasının NATO üyeliğinden vazgeçmeden gerçekleşmesi mümkün değil. Halbuki, nasıl Rusya ile Batı’yı dengelemek istiyorsak, Batı ile ilişkimizi de Rusya’yı dengeliyor. Eğer güvenliğimizi sağladığımız Batı savunmasının dışına çıkarsak, acaba dostumuz Rusya’nın bize yaklaşımı değişmeyecek midir?
Son olarak, Lozan’ın bize dar geldiği dile getirilir oldu. Eğer Lozan’ın yerine konulacak düzeni biz belirleyecek kadar güçlü isek (yani ya bu konuda uluslararası bir mutabakat sağlamışsak, ya da başkalarına rağmen biz istediğimizi yapacak ve maliyetine katlanacak güçte isek) sorun yok. Ancak, istediğimizi elde edecek güçte değilken, değişimin kapısını biz açarsak, Hafazanallah, değişikliler hiç amaçlamadığımızı biçimde gerçekleşebilir, evdeki bulgurdan oluruz. Statükonun da aslında bir güç unsuru olduğunu unutmamak gerekir.
Evet değerli okuyucularım, bu günkü Alakat-ı devletiyye dersimiz bu kadar. Bir başka derste bir araya gelmek üzere.