Merak ve görmesini bilmek
Bir öykü... Xerox PARC, Xerox şirketinin araştırma merkezi idi. Tek katlı uzun binası, Silikon Vadisi’ne bakan geniş terası ile adetâ bilgisayar dünyasının kalesi gibiydi. Bir tarafında Stanford Üniversitesi, bir tarafında Hewlett-Packard kampüsü ve bir sürü irili ufaklı chip tasarımcıları, donanım ve yazılım firmaları, risk sermayesi şirketlerinin ortasında bir kale. Xerox PARC, 1970 yılında dünyanın en iyi bilgisayarcı ve yazılımcılarını çatısı altında toplamıştı. Bu araştırmacılar önlerindeki 10 yıl içinde birçok buluşa imza attılar.
Bir gruba da daha iyi fotokopi makineleri geliştirme görevi verilmişti. Bu grup çok parlak bir fikirle ortaya çıktı: Eğer masaüstü bilgisayarınızı “kullanıcı uyumlu” (User-friendly) yapabilirseniz, kağıda ve dolayısıyla daha iyi bir fotokopi makinesine ihtiyacınız kalmayabilirdi.
O dönemki en yaygın işletim sistemi MS DOS idi. Bu sistem de kullanıcı uyumuna çok uzaktı. Bu zorluğu yenmek için araştırmacılar, fiziki masaüstünü örnek alan, GUI (Graphical User Interface) denilen yeni bir işletim sistemi geliştirdiler. Bu buluşu Xerox üst yönetimine sundular.
Ama tam bir “Ali yanıyor, Fadik buz gibi” sendromu yaşandı. Üst yönetim bu buluşu önemsemedi. Proje grubu kös kös Palo Alto’ya döndü. Bu olaydan birkaç yıl sonra, 1979 yılının sonlarına doğru, yirmi dört yaşındaki Steve Jobs, Xerox PARC’ı ziyaret ediyordu. O yıllarda Apple, çok ilgi duyulan bir teknoloji firması idi; herkes bir hisse almak istiyordu. Steve, Apple’ın bir kısım hissesini Xerox’a satmayı kabul etmişti, ama bir şartla: Eğer Parc, kapılarını Steve Jobs’a açmayı kabul ederse. İşte bu ziyaret, bu şartın yerine getirilmesi içindi. Steve, tavuk kümesindeki tilki gibi, avını arıyordu. PARC içindeki turda, Xerox’un ödüllü bilgisayarı Xerox Alto önüne gelmişti. Gösteriyi Xerox’tan bir mühendis, Larry Tesler yapıyordu. Tesler, bir fare (Mouse) yardımı ile dosyalar açıyor ve kapatıyordu. O dönemki sıradan bilgisayarlarda bu iş ancak klavye ile bazı komutlar yazarak olabiliyordu. Tesler olayı şöyle hatırlıyor: “Jobs, odayı arşınlıyordu. Benim yaptıklarımı ekranda görünce zıplamaya ve yanında getirdiği yazılımcı Bill Atkinsons’a bağırmaya başladı 'Neden sen böyle bir şey yapmıyorsun? Bu, müthiş bir şey. Bu, bir devrim!'”
Xerox, 1981 yılında Alto’nun devamı bir bilgisayar daha piyasaya sürdü. Ama bu yavaş ve güçsüz bir bilgisayardı. Sonunda Xerox, bilgisayar piyasasından çekildi. Ama Jobs, o ziyaretinden sonra doğru şirketine koştu. Takımına yeni kuşak bir bilgisayar üretme görevi verdi. Bu yeni kuşak bilgisayar, kullanıcı-uyumlu olmalıydı: Menü ekranda görünmeliydi, pencereleri (windows) olmalıydı ve bir de faresi. Sonunda ünlü Macintosh ortaya çıktı.
Araştırma merkezindeki turda çakan kıvılcım, bir ateşe dönüşmüştü.
Bir yorum
Bu öyküyü okuyunca merak ettim: Acaba Xerox PARC araştırmacılarının Xerox merkezinde yaptıkları sunum toplantısında neler oldu? Hata kimde idi? Acaba Xerox üst yöneticilerinin vizyonu, sunulan buluşu önemsemeye yetmedi mi? Yoksa araştırmacılar da, bulduklarının ticari potansiyelini göremeyerek projelerini yeterince savunamadılar mı?
Öyküdeki ilginç nokta, Steve Jobs’un vizyonu. Bu vizyon ona, Xerox PARC’ta neler olduğunu merak ettirmiş. Apple hisselerini satarken, adetâ bir bahşiş ister gibi, araştırma merkezini görme şartını öne sürmüş. Ve Alto bilgisayarının yaptıklarını görünce buradaki potansiyeli fark etmiş ve hemen harekete geçerek bunu gole çevirmiş.
İşte yaşam böyle bir şey. Bazen insanlar, Xerox örneğinde olduğu gibi, gözlerinin önünden geçen fırsatları değerlendiremiyorlar. Bazıları da bir kıvılcımı, koca bir ateşe çevirebiliyorlar. Ama ön koşul: Steve Jobs’ın bağrındaki gibi, kişinin içinde her an sıcak bir merak ateşi yanıyor olmalı.