Memnun olmasak da katlanmak zorundayız
Adana’da yaşayan akraba kadar yakın ama siyaset bakımından farklı cenahlarda yer aldığımız bir dostum vardı. Adana’ya yolum düştüğünde mutlaka bir akşamı onunla geçirir, benim için hazırlattığı içli köfteleri yerken siyasi konularda sohbet ederdik. Dostum, her defasında ülkemizdeki muhalefetin yıkıcılığından şikayet ederdi. Bir gün, yıkıcı muhalefetten neyi kastettiğini anlamadığımı söyleyince, iddiasını desteklemek için bir örnek verdi. O sıralarda İstanbul Boğazı’na ikinci bir köprü yapılması tartışılıyor, herkes böyle bir yatırıma ihtiyaç olup olmadığı üzerinde fikir yürütülüyordu. Dostuma göre köprü memleket hayrına bir projeydi, karşı çıkanlar da yıkıcı muhalefet yapıyorlardı. Pekiyi yapıcı muhalefet nasıl olur diye üsteleyince, köprü şuradan mı geçsin, buradan mı geçsin, iki katlı mı, tek katlı mı olsun türünden cevaplar verdi.
Sanıyorum merhum dostumun cevabında günümüzde demokrasimizin içine yuvarlandığı açmazların anahtarı da var. Siyaset kamunun elindeki maddi ve manevi kaynakların dağıtımına karar verme sürecidir. Demokrasilerde muhtelif aktörler (partileri sivil toplum kuruluşları, muhtelif esasa göre şekillenmiş çıkar grupları) kaynak dağıtımı sürecini kendi tercihleri yönünde etkilemeğe ve bunlara uygun kararları çıkartmaya çalışırlar. Burada esas olan kararı belirlemektir, kararın nasıl uygulanacağı yönetimin bileceği bir iştir. Dostum yakınlık duyduğu hükümetin kararlarını yapıcı buluyor, bunların tartışılmasının yıkıcı olduğunu düşünüyordu. Halbuki siyasetin vereceği karar köprünün yapılıp yapılmamasıdır. Demokrasinin egemen olduğu bir ülkede de bu konuda farklı görüşler çatışacaktır. Köprü yapımına karşı olanların tercihlerini savunmaları “yıkıcı” filan değil demokraside varlığı tabii olan normal “muhalefettir.” Özetle dostum, bilincinde olmasa dahi, demokrasi karşıtı bir tavrın savunucusu idi. Ancak bunu kendisine söyleyecek olsanız, eminim çok kızar, demokrasiye kendisi kadar bağlı bir insana zor rastlanacağını söylerdi.
Hükümetimizin demokrasi anlayışı merhum dostumun anlayışıyla tam uyum içindedir. Hükümet ve Cumhurbaşkanımız verdikleri kararların eleştirilmesine tahammül edemiyor, muhalefet edenleri ihanet içindeymiş gibi görüyor. Bundan da öteye, muhalefetin kendilerini iktidardan uzaklaştırmak amacıyla sürekli ve düzenli olarak komplolar kurmaya uğraştığını düşünüyor. Bunları engellemek için de her türlü imkanı kullanmaya çalışıyor. Eldeki imkanlar yetmeyince, özgürlükleri daraltmayı, muhalifl eri baskı altına almayı tabii görüyor. Bu zihni çerçevenin sahipleri yurtdışından gelen eleştirileri yorumlamakta zorlanıyor. Yabancıların durumu anlamadıklarını, doğru değerlendiremedikleri ya da Türkiye aleyhine gayret gösterdiklerini düşünüyor. Demokratik sanılan ama demokratik olmaktan uzak bu anlayışı kısa vadede değiştiremeyeceğimiz aşikar. Memnun olmasak da, seçimle gelen otoriterliğe katlanmak zorunda kalacağız.