Melez rejimlerde sürdürülebilirlik

Burak Tayiz
Burak Tayiz Yeşil Odak burak.tayiz@dunya.com

Adil bir büyüme, çevresel denge, sosyal eşitlik…Bunlar sürdürülebilir kalkın­manın önemli dinamikleri. Fakat bu hedefle­rin üstüne bir şey inşa edilecekse, önce sağ­lam bir temel gerekir: o temel de hiç şüphesiz demokrasi. Peki bu temelin sağlam olmadığı yönetim biçimleri sürdürülebilir kalkınma­yı nasıl etkiliyor?

Örneğin seçimler var, yargı var, özgürlükler var ama fiilen bağımsız değil. İşte bu gri alanda, “melez rejim” denilen bir kategori doğuyor. Ve bu rejim tipinin sürdü­rülebilir kalkınma hedeflerini ne ölçüde taşı­yabildiği ciddi bir soru işareti.

Ne aydınlık ne karanlık: melez rejim

Özellikle 90'lar sonrası ortaya çıkan re­jimler, klasik demokrasi–otoriterlik ikili­ğine uymayınca siyaset bilimi literatürüne ara bir form olarak “Melez Rejim” kavramı girmiştir. Türkiye, 2024 yılı itibariyle Eco­nomist Intelligence Unit’in Demokrasi En­deksi’nde 167 ülke içinde, 4,35 puanla 104. sırada yer alıyor. Yani otoriterlikle demokra­sinin arasında gri bir yerde. Bir başka deyişle ne tam karanlık ne de aydınlık…

Melez rejim kavramını ortaya atan ve sistematikleştiren araştırmacılar; Larry Diamond, Andreas Sc­hedler, Thomas Carothers gibi isimlere gö­re "Melez rejim" tam da bu gri bölgenin adı. Kurumlar var ama işlerliği sınırlı. Sandık var ama sembolik. Muhalefet, medya, yargı… Hepsi teknik olarak sahnede ve yapı olarak tam demokrasiye hazır ama geçişi sancılı.

SKH’ler melez rejimlerde duvara çarpıyor

Şimdi gelelim işin sürdürülebilir kalkınma boyutuna. Birleşmiş Milletler’in 17 madde­lik Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) arasında öyle başlıklar var ki, sadece eko­nomik değil demokratik bir olgunluk da ge­rektiriyor. Mesela: SKH 16: Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar, SKH 5: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, SKH 13: İklim Eylemi, SKH 8: İnsa­na Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme… İlk ba­kışta kulağa demokrasiyle ilişkili gibi görün­meyen bu hedeflerin hayata geçmesi halkın yönetime katılımıyla, hesap verebilirlikle, hukukun üstünlüğüyle mümkün.

Yani doğru­dan demokrasiyle bağlantılı. Bir ülkede çev­re politikası uygulanacaksa, önce bu politi­kaları denetleyecek bir sivil toplum olmalı. Kadın-erkek eşitliğinden söz edilecekse, ön­ce herkesin eşit söz hakkı olmalı. Ekonomik kalkınma sürdürülebilir olacaksa, kaynaklar adil ve şeffaf şekilde yönetilmeli. Ama melez rejimlerde bu ve buna benzer hiçbir çark iş­lemiyor.

Melez rejimler kalkınmayı taşıyamaz

Melez rejimlerde kalkınma çoğu zaman vitrine oynuyor. Mega projeler, altyapı yatı­rımları, kalkınma hamleleri... Ama bu yatı­rımların çevresel maliyetleri, sosyal etkile­ri, ya da kaynak dağılımındaki adaletsizlikler tartışılmıyor. Oysa sürdürülebilir kalkınma; sadece büyümeyi değil, adil ve demokratik büyümeyi gerektiriyor. Ve işin en çarpıcısı şu: Demokrasi sıralamasında en alt sıradaki ülkeler —Afganistan, Myanmar, Kuzey Kore, Suriye, İran, Laos, Venezuella, Çad— aynı za­manda sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde de başarısız. Türkiye, henüz o noktada değil ama o yöne mi gidiyor, yoksa durup geri mi dönecek, bu sorunun yanıtı hâlâ net değil.

Demokrasisiz kalkınma hedefi gerçekçi mi?

Demokrasi, sadece bir yönetim biçimi de­ğil. Aynı zamanda kalkınmanın, eşitliğin, hatta çevrenin de sigortası. Çünkü halk çıka­rının kaynaklardan ne kadar pay alacağı sa­dece ekonomiyle ilgili değil aynı zamanda yö­netişim kalitesiyle ilgili…

Melez rejimler ise bu sigortayı yıpratıyor. Gelişmekte olan ül­kelerin, kalkınmayı gerçekten sürdürülebilir kılmak için önce demokrasiye tamir çanta­sıyla yaklaşması şart. Çünkü sadece makyajla yürüyen sistemler her sarsıntıda giderek ağır ve geri dönülemez bir hasar alıyor. Sürdürü­lebilir kalkınma uzun bir yolculuksa, bu yol haritası ancak demokrasiyle çizilebilir. Fakat çatlaklar bu kadar derinleşirken, hâlâ ayakta durduğunu sanan sistemler, bir sonraki sar­sıntıya ne kadar dayanabilir?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Muhasebe vakti 19 Şubat 2025
Ateşkesten arta kalanlar 05 Şubat 2025